Hakk Teala’nın İslam düşmanı kafir ve zalimler hakkındaki nihai hükmü, “helâk” veya “zafer” olmak üzere iki şekilde tahakkuk eder. Buna göre Müslümanların hidayete gelmeyen, üstelik zulüm yapan düşmanlarının helâkini veya onlara karşı zaferi beklemeleri itikadı ilgilendiren bir meseledir. Yani bu konuda Müslümanların ye’se kapılması, şüpheye düşmesi imanlarına halel getirir. Bu nedenle şartlar ne olursa olsun nihai olarak Müslümanların düşmanlarının doğrudan helâk olmasını ya da onlara karşı zafer kazanma inancını korumaları gerekir. Ancak bu iki beklentinin farklı hareket metotları ayrı ayrı stratejileri vardır.
Hangi hallerde düşmanların helâki beklenir ve bu arada izlenmesi gereken usul ve esaslar nelerdir? Her hal u kârda düşmanın helâkini bekleme stratejisi caiz midir? Caiz ise bunun şartları nedir? Öte yandan hangi hallerde düşmana karşı zafer stratejisi tercih edilmelidir? Bunun tercih edilmesi durumunda izlenmesi gereken usul nedir? Bütün bu hususların net ve kesin şekilde açığa kavuşturulması gerekir.
Helâk Etme stratejisi
Helâk; maddi ve beşeri tükenmişlikle, ani ve geniş kapsamlı ölümlerle zalim kimselerin ve toplulukların etkisiz hale gelerek tehlikelerinin bertaraf edilmesi durumudur. Helâk ve tehlike aynı köktendir. Zalimlerin sosyal, siyasal ve iktisadi olarak mevcut imtihan dengesini etkileyecek kadar tehlikeli bir şekilde azgınlaşmaları durumunda helâk olmaları kaçınılmazdır. Burada hak ehlinin görevi tebliğ ile zalimler için bu sürecin hızlanmasını ve tamamlanmasını sağlamaktır. Allah (CC) “biz bir kavmi uyarmadıkça helâk etmeyiz” buyurur.
Düşmanların helâk olması stratejisi tam olarak uyarının ve tebliğin yapılması esasına dayanır. Çünkü uyarılan kimseye karşı mutlaka harekete geçilir. Burada yapılması gereken sebat ederek ve istikrarlı davranarak tam bir iman ve azimle döngünün tamamlanması için tebliğ ve irşad faaliyetini devam ettirmektir.
Düşmanların helak olması stratejisi, sadece tebliğ ve irşadın esas alındığı ve hiçbir şekilde silahlı cihada başvurulmadığı hallerde izlenen bir stratejidir. Burada maddi ve sayısal olarak nispeten zayıf olan Müslümanların karşısında çok güçlü ve nizami bir yapının varlığından dolayı bu yol tercih edilir.
Düşmanların helakini bekleme stratejisi, ekseriyetle Hz. Muhammed Mustafa(SAV)’dan önce Müslümanların izlediği bir stratejidir. Yani Peygamberimiz(SAV)’den önce tüm Peygamberler, zafer stratejisi değil genelde düşmanların helak olması stratejisini izlemişlerdir. Örneğin Hz. Musa(AS)’nın izlediği strateji böyledir. Nitekim bu konuda Allah (CC), “Sizin düşmanınızı helak eder ve sizi yeryüzüne hâkim kılar. Nasıl davrandığınızı görmek ister.”(Araf: 129) buyurur.
Düşmanların helak olması stratejisinde zafer elde etme ve galibiyet duygusundan ziyade tehlikeyi bertaraf etme ve kurtulma duygusu hâkimdir.
Zafer(Nasr) stratejisi
Zafer stratejisi, ümmet-i Muhammed(SAV)’e has bir stratejidir. Gerçek manada “İmam Ümmet” olduğu için Allah (CC) zalimleri, ümmet-i Muhammed(SAV)’in eliyle cezalandırır. “Onlarla savaşın. Allah sizin elinizle onları cezalandırmak ve onlara karşı size zafer vermek istiyor” ayeti bunun delilidir.
Tarih boyunca İslam ümmetinin düşmanları zafer stratejisiyle cezalandırılmıştır. Burada silahlı cihadın çok mühim bir rolü vardır. Tarihe baktığımızda Kisra’sından Bizans’ına, Moğol’undan Haçlısına genelde Ümmetin azılı düşmanları zafer stratejisiyle etkisiz hale getirilmiştir.
Zafer stratejisi; adaletle, imanla tebliğin önünü açmak, kafir ve zalimleri barışa mahkum etmek için izlenen bir stratejidir. Ümmet içindeki silahlı cihad ruhunun her daim bu denli canlı ve güçlü olmasının sırrı da budur.
Zafer stratejisi, Müslümanlara üstün olma ve galip gelme duygusu verir. Ancak ayrışmanın net olduğu yerlerde (Fetih: 25) veya dışa yönelik olarak makul sayıdaki nüfus yapısına karşı bu yol izlenebilir. Toplum içinde Müslümanlar ile kafirler arasında net bir ayırımın olmadığı hallerde genel olarak bu yol izlenmez. Ancak küfrün elebaşları hakkında her zaman bu yol izlenebilir. Yine karşıdaki sayı makul oranda olmadığı zaman -örneğin Mute savaşı- savaş ve zafer stratejisi izlenmeyebilir. Yine tebliğin gitmediği yerlerde de bu yol izlenmez.
Çünkü tebliğ olmadan harekete geçmek caiz değildir.
Müslümanlar, Mısırın Kahire’sinde düşmanların helak stratejisini, Sina’da ise zafer stratejisini takip ediyorlar. Nitekim Mısır’da Ümmetin düşmanlarının helaki ve onlara karşı zafer stratejisi birlikte işliyor. İkisi de bize uyar, ikisi de bizimdir. Ya Hz. Musa(AS)’ın düşmanının helak olması ya da Hz. Muhammed Mustafa(SAV)’ın düşmanlarının kahrolması, bunların ikisi de bize vaat edilmiştir. Şimdi ikisi de birlikte yürüyor. Öyle görünüyor ki Allah (CC) ümmetin düşmanlarını iki koldan kuşatmış durumdadır. Hangisinden korkuyorlarsa başlarına o gelecek. Biz Ümmet-i Muhammed’den de kim hangisini istiyorsa onu müşahede etmeye hazır olsun.
Sabır ve imanlarıyla, ödedikleri bedellerle kafirleri helâka sürükleyen Ümmetin Azizlerine, iman ve azimleriyle kafirleri kahrederek Ümmete zaferi getiren Mücahitlere selam olsun!