Bangladeş’ten sonra bir seçim tiyatrosu da Mısır’da sahneleniyor.
Tarih, izzetle direnenleri de zulme yalakalık edenleri de kaydediyor.
Cuntacılar ve meddahları, İslami hareketlerin önünü kesmek için sahneledikleri oyundan dolayı ağababalarından tam not alıyorlar.
Seçimleri boykot edenlerin oranı oy kullananların oranından çok fazla.
Ülke içinde çeşitli oyunlarla bu oranı “makul” seviyeye çekebilirler; ama bazı veriler var ki “Mızrak çuvala sığmıyor” dedirtecek cinsten.
Mesela ülke dışındaki Mısırlıların seçime ilgisi…
Resmi verilere göre 681 bin kayıtlı seçmenden sadece 103 bini sandık başına gitmiş.
Ülke dışında genellikle muhalifler olduğu için bu sonucun olması normaldir, diyorsanız yanılıyorsunuz. Ülke dışında çok daha fazla Mısırlının olduğu; ancak sadece 681 bininin oy kullanabilecek evsafta olduğu bilgisi de var elimizde.
Sonucu önceden belirlenmiş seçimler için oy vermenin de sayım yapmanın da bir anlamı yok aslında.
Komedyen Besim Yusuf meseleyi çok güzel özetlemiş:
“İşin gerçeği bu durum demokratik ilerleyişimizde mükemmel bir atılım. Tüm televizyon kanalları anayasaya itiraz edeni hain ve casus olmakla suçlarken, nasıl olur da biri kalkıp ‘anayasaya hayır’ demeye cesaret edebilir?”
“Hainlik listesinde yığılma olursa kâfirlik hanesi açıktır her zaman diyen din adamları var. İşte bu anayasa Allah ve Resulü’nün razı olacağı bir anayasadır, diyen din adamları var. Bu anayasaya hayır diyen şer’an günahkârdır, diyenler bile var.”
Bu tür sözleri çok duyduğunu aktaran Yusuf, referandum sürecinde selefi eğilimli “Nur Partisi”nin tutumunu eleştirerek söz konusu partinin “Görevini en mükemmel şekilde yerine getirdiğini, yönetime her gelenin borusunu öttürdüğünü” savunuyor.
Referanduma karşı çıkılmasına yönelik tutumla ilgili mizahi tenkitlerini sürdürüyor Yusuf:
“Benim anlamadığım şey demokrasiye çağırıyoruz sonra da ‘hayır’ diyenleri tutukluyoruz. Ne gerek vardı tüm bunlara? Referandum pusulalarına neden bir ‘evet’ bir de ‘hayır’ yazdık ki? Sadece ‘evet’ yazsaydık ya da iki haneye de ‘evet’ yazsaydık, çok daha iyi olurdu.”
Asıl komedyen Besim Yusuf değil. Cunta meddahı âlim kılıklı zavallılar o işi daha iyi yaparlardı.
Suud’tan, Kuveyt’ten, Dubai’den paralar akmaya devam ettikçe meddahlar da işlerine devam edecek.
Hayatlarının her alanı fitne ile dolu olan zavallılar, Müslüman halkın cuntaya karşı direnişine “fitne” diyerek karşı çıkacaklar.
Oysa asıl fitne, zulme destek vererek ahiretini tehlikeye atmaktır.
TOPLUMSAL ÇÖZÜLMEYE KARŞI ÇIKMAK
Siyasi fitnelerin konuşulduğu bir dönemde toplumdaki fitneden de söz etmek gerektiğini düşünüyorum.
Kimi tehlikeler kapıya kadar gelmeden hissedilmiyor nedense.
Kapıya geldiğinde bazen alınan önlemler fayda vermiyor.
Bu tehlikeleri bahçenin değil, sokağın değil, şehrin hatta ülkenin dışında tutmak için çabalamak, plan ve projeler yapmak gerekir.
Uyuşturucu fitnesinden söz ediyorum.
Tehlikenin boyutları sanılanın çok ötesinde bir hal almış.
Hemen her sokakta içicilerden, satıcılardan söz ediliyor.
Okulların çevresini mesken tutan satıcılar…
Polisin önlem almadığı görüşünü hemen herkes paylaşıyor.
Uyuşturucunun yayılması; hırsızlıkların, cinayetlerin, fuhşun yayılmasını beraberinde getiriyor.
Bağımlının zehri bulmak için her yola başvurduğu/vuracağı unutulmamalıdır.
Önlem almak için bilgilendirme ile beraber şefkatli bir ele de ihtiyaç vardır.
Yardım dernekleri, faaliyetlerinin içine gıda ve giyim yardımıyla beraber bu fitneye karşı mücadeleyi de eklemedirler.
Yarını düşündüğümüzde bu işin sıralamada “en önemli iş” olduğunu fark edeceğiz.
Rabbim siyasi ve toplumsal fitnelerden hepimizi korusun!