“Nerede bir fakir görürseniz, bilin ki orada onun ekmeğini çalan bir zengin vardır” diyor, Allah rahmet etsin, Şa'ravi.
Aslında bunu, “orada ekmeğini çalan bir zengin veya zalim hükümet ve düzen vardır” şeklinde güncellemek ve genişletmek daha uygun düşecek, günümüz dünyasına.
Yeryüzünde yaşanan açlıklar ve yoksulluklar, Allah'ın eksik rızık tayininden dolayı değil.
Allah yeryüzüne yeterinden fazla nimet gönderiyor. Sadece insanların değil, rızka muhtaç tüm varlıkların rızıklarını veriyor. Ancak insanın elinin bulaştığı yerlerde sorun çıkıyor.
Ya insanların e(k)meklerini çalan bir zengindir, açlığa ve fakirliğe sebep. Ya da zalim bir hükümet ve düzendir, açlığa ve fakirliğe sebep.
Zalim düzen sahiplerinin insanların elinden çaldığı ilk şey hürriyettir. Hürriyetlerini çaldılar, sonra da ekmeklerine varıncaya kadar her şeylerini...
Egemen dünya düzeni her alanda bağımlılık, yani esaret istiyor. Siyasi bağımlılık, ekonomik bağımlılık, kültürel bağımlılık, düşüncede bağımlılık, üretimde bağımlılık, tüketimde bağımlılık...
En büyük korkuları, insanların gerçek manada hürriyete kavuşmalarıdır. Çünkü halkların hürriyeti, kurulu sömürü düzenlerinin çökmesi demek.
Hürriyetlerini kaybedenler, her şeylerini kaybederler. Dünyanın mevcut tablosu, bunun en
net ispatı. Bakın, en zengin olan ülkeler ve halklar, hür olanlardır. En fakir olan ülkeler de bağımlı olan, adaletin yerini zulmün almış olduğu ülkelerdir.
En kötü fakirliğin/yoksulluğun, din yoksulluğu olduğu belirtiliyor bir hadiste. Evet, hadiste kast edilen mana açısından bu böyle. Ancak hakikatte en kötü fakirlik hürriyet yoksunluğudur. Dinin mekasıd-ı şeria içinde yer alan beş amaçtan biri olması da bunu gösteriyor. Dini, nesli, canı, malı, aklı koruma, kanun hürriyeti ile ilgilidir. Adalet hürriyet ile sağlanır.
Hürriyet varsa din vardır (burada kast ettiğim kemal manada din, yoksa kölenin hürriyeti olmasa da dini olur), adalet vardır, ekmek vardır. Hürriyet yoksa zamanla din de gider, akıl da gider, can da gider, mal da gider, nesil de gider.
Bunu bildikleri için Batı işbirlikçisi zevatın, cumhuriyetin kuruluşu ile bu ülkede ilk yaptıkları şey, Batılı kanunlarla ülkenin hürriyetini çalmak oldu.
Ve Sömürgeci Batı'nın da sömürdüğü ülkelerde ilk yaptığı şey, müstemleke memleketlerin hürriyetlerini çalmak oldu. Önce hürriyetlerini çaldılar insanların, sonra ekmeklerini. Hürriyetlerini unutturmak için de fakirliği, açlığı öne çıkardılar. Ekmeğin hürriyetten daha önemli ve daha öncelikli olduğuna inandırmaya çalıştılar.
Halbuki aç Afrikalı da artık biliyor, kendilerinden ilk çalınan şeyin hürriyet olduğunu ve hürriyetin her şeyden daha önemli olduğunu.
“Size özgürlükten önce ekmek lazım” diyen Batılı'ya, Afrikalı kadın, “konuşma özgürlüğüm olmasa ekmeğimi kimin çaldığını nasıl söyleyeceğim” diye cevap veriyor.
Üstad Bediuzzaman da “ben ekmeksiz yaşarım ama hürriyetsiz asla” diyor.
Kısacası asıl ve de bütün mesele; hürriyet!