Aşırılığı doğuran zulüm sistemleridir

Selahaddin YILDIRIM

Aşırılık, her inanç ve ideolojinin kanseridir. Bireysel işlerdeki aşırılıklar kişinin kendi şahsıyla sınırlı kalırken, inanç, din ve mezhep konularındaki aşırılıkların tehlikesi çoğu kez bütün bir toplumu etkisi altına alır, bir tür salgın hastalık gibi diğer insanları da tehdit eder. İnsanlık tarihi, daima şu iki tehlikeli eğilimin acı faturasını ödemiştir. Bunlardan ilki; dini anlama ve yaşamada aşırılığa düşen anlayıştır. İkincisi ise; dini emirler konusunda umursamaz davranan, her türlü günaha bulaşan ve isyanı bir yaşam tarzı ve bir hak olarak gören anlayıştır.

İnançta ve dinde dengeyi sağlamanın, bu tehlikeli uçlar (ifrat ve tefrit)’dan sakınmanın adı ise itidaldir, istikamettir, vasattır; kısacası İslam’dır. Aşırılık bir tür ‘psikolojik hastalıktır’ aynı zamanda. Kendi anlayışında olmayan herkesi ‘cehennemlik’ görmek, sadece kendi görüşlerini doğru saymak, bir tür bencillik ve nefsini beğenmişliktir. Böyle kişilerin öncelikle manevi tedaviye, bazen de ilaveten maddi tedaviye ihtiyaçları gerekebilir.

Eski ümmetlerin tarihlerinde olduğu gibi İslam ümmetinin tarihinde de aşırı akımlar erken dönemde ortaya çıktı. Üçüncü halife Hz. Osman(ra)’ın öldürülmesinden sonra baş gösteren görüş ayrılıkları savaşla neticelenmiş, ortaya çıkan belirsizlik ve kaos ortamı aşırı gurupların ortaya çıkmasına zemin oluşturmuştur.

İslam’ı aslı ve özüyle uygulama siyasetinin temsilcisi Hz. Ali(ra) ile onun muhalifleri arasındaki anlaşmazlıklar, beraberinde etkileri günümüze kadar ulaşan tehlikeli akımların doğmasıyla sonuçlandı. Bu akımların ilki ve en sakıncalısı ‘Haricilik’tir.

İslam’ı sathi, parçacı ve sığ bir anlayışla anlamanın yanında, bedeviliğin sert etkilerini de yansıtan bu hareketin en belirgin özelliği ‘tekfir’ olmuştur. Tekfir, kendileri gibi düşünmeyen herkesi kâfir saymaktır. Hariciler, muhaliflerini tekfir etmekle yetinmemişler, tekfir ettikleri Müslümanların kanlarını da mubah sayıp onları öldürme günahını işlemişlerdir.

‘Hüküm Allah’ındır’ gibi bir hakikatin içini boşaltarak sloganlaştıran harici zihniyet, bu Kur’ani hakikati siyasi muhaliflerini tekfir ve katletme amacı için kullanmıştır. Hz Ali(ra) bu çarpık anlayışı ‘Hak bir sözün batıl bir gaye için kullanılması’ diye ifade etmiştir.

Tarihi olarak, harici sapmasının Muaviye’nin Hz. Ali (ra) karşısında askeri yenilgiden kurtulmak için başvurduğu meşhur hilesinden sonra ortaya çıktığını unutmamak gerekir. Muaviye, Hz Ali’yi durdurmak ve ordusunun arasına nifak sokmak için mızrakların ucuna Kur’an sayfalarını takmış ve Hz. Ali cephesinde hedeflediği parçalanmayı oluşturarak askeri anlamda kesin gibi görünen yenilgiden sıyrılmıştır.

Kısacası; baskıcı, zalim ve dini hükümleri uygulamada umursamazlık örneği oluşturan Emevi politikalarının, haricilik akımının ortaya çıkmasında önemli bir etken olduğu muhakkaktır. Emeviler, devlet yönetiminde İslam’ın ilkelerini rafa kaldırarak ve bu ilkelerin gerçek savunucusu olan ‘ehl-i beyt’e karşı baskı ve zulüm uygulayarak haricilik gibi daha birçok aşırı akımın oluşmasına zemin hazırladılar.

Şimdi gelelim günümüze. Bugün İslam dünyasında aşırı hareketlerin varlığı inkâr edilemez. Günümüzün aşırı akımlarını ortaya çıkaran sebeplere, bu akımları barındıran besleyen ortama baktığımızda, tarihteki Haricilik ve diğer aşırı akımları doğuran sebeplerle yakın benzerlikler taşıdıklarına şahit oluyoruz. İslami değerleri, halkı zapt-u rapt altına almak, iktidarlarını korumak için kullanan zalim, ırkçı ve münafık laik yönetimler, Haccac ve Yezitlerin çağdaş mirasçılarıdır.

İslam dünyasının siyasal birliğinin dağıtılması sonrasında coğrafyamızda oluşturulan Batıcı, laik, ırkçı devlet ve idarelerin baskıları ile Batı dünyasının dolaylı ve fiili müdahaleleri günümüz aşırı akımlarının ortaya çıkmasında en büyük amil olmuştur.

Irak ve Suriye’deki baskıcı rejimlerin zulmüne, İhvan’ın uğradığı mezalime, Gazze’nin dramına ve Arap Baharı’nın hazin bir şekilde bitirilmesine dikkatle bakınca aşırılığın nereden beslendiğini anlamak zor olmayacaktır.

Bu sebepler devam ettiği sürece bu aşırı uçlar da varlıklarını devam ettireceklerdir. El Kaide ve benzeri hareketlerin ABD’nin Afganistan ve Irak işgalleri sonrasında oluşmuş yapılar olduğunu görmek istemeyen Batı dünyası, bir de bu tür aşırı yapıların varlığını kendi çıkarlarını koruma ve bölgemizi daha da bir baskı altında tutmanın bahanesi yapmaktadır.

ABD öncülüğündeki Haçlı ittifakı NATO, dün Saddam’ı, bugün de IŞİD’i bahane ederek saldırıya hazırlanıyor. Aylar ve belki yıllar sürecek bir savaşta akan gene Müslüman kanı olacaktır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.