Aşk Ateşinde Yanmak Gerek

-Ne zaman gördün rüyanda Peygamber'imiz aleyhissalatu vesselamı-İki sene önce gördüm O'nu. Çok sevinmiş, Yüce Allah'a hamd etmiştim. Müthiş bir duyguydu, yaşayanlar ancak bilir bunu. Görmedinse anlatamam o duyguyu. O hazzı yaşaman lazım.

-Ne zaman gördün rüyanda Peygamber'imiz aleyhissalatu vesselamı

-İki sene önce gördüm O'nu. Çok sevinmiş, Yüce Allah'a hamd etmiştim. Müthiş bir duyguydu, yaşayanlar ancak bilir bunu. Görmedinse anlatamam o duyguyu. O hazzı yaşaman lazım.

Muhammed'in bu sözleriyle müthiş sarsılmıştı Selim. Muhammed ile Peygamber aleyhissalatu vesselam hakkında yaptıkları sohbette, söz rüyada Peygamber aleyhissalatu vesselam'ı görmeye gelmiş ve bu sözler derinden etkilemişti onu. Çünkü bugüne dek hiç düşünmemişti bunu. Oysa etrafındaki birçok insan, hatta babası bile Hz. Resulullah aleyhissalatu vesselam'ı rüyasında gördüğünü söylemiş, bunun için Mevlid bile okutmuştu. Yine okuduğu bir hadis-i şerifte Hz. Resulullah aleyhissalatu vesselam, rüyasında kendisini görenin gerçekten gördüğünü ve kendi şekline şeytanın giremediğini belirtiyordu. Başka bir hadiste de, rüyanın vahyin çeşitlerinden ve peygamberliğin bir cüzü olduğunu okumuştu. Okumuştu okumasına, ama tüm bunlar şu anki gibi sarsılmasına yetmemişti.

"Ben neden göremiyorum, Yüce Resulü aleyhissalatu vesselam?.. Neden bugüne kadar bunu düşünemedim bile?!. O'nu (aleyhissalatu vesselam) görebilmeyi ne kadar çok istiyorum, keşke görebilsem, ah keşke!.. Bunun için her şeyi yapabilirim. Yeter ki o duyguyu, o hazzı ben de yaşayayım. Bilmem ki, Yüce Resul aleyhissalatu vesselam'ı görebilmek için ne yapmalı?" diye kendi kendine konuşuyordu Selim, Yüce Resulü aleyhissalatu vesselam düşündükçe.

O günden sonra mahzunlaşmaya başladı Selim. Çok düşünüyordu bu konuyu. O'nu (aleyhissalatu vesselam) rüyasında görebilenleri çok takdir ediyor, onlara gıpta ediyordu. Kendisi de, onlar gibi bu duyguyu yaşamayı çok istiyor ve dualarında da bunu diliyordu.

Aklına, bir ara okuduğu bazı kitaplarda, özellikle de dua ve zikir kitaplarında bu konu ile ilgili bazı namaz ve dua çeşitlerinin olduğu geldi. Ama o kitapları nasıl bulacaktı? Nasıl olursa olsun, mutlaka bulmalıydı. Belki de bir vesile bulur, bu hasretine son verirdi.

Vakit kaybetmeden arkadaşlarından soruşturdu o kitapları. Bereket versin ki,  aradığı konu onlarda bulunuyordu. Kitapları eline aldığında büyük bir sevinç duymuş, duygulanmıştı. Hemen kitaplardaki namazları, duaları ve akabinde yapılacak şeyleri öğrenmek için, vaktinin çoğunu bunları okumaya ve anlamaya ayırdı. Kaç rekat namaz kılınacak, her rekatta Fatiha'dan sonra neler okunacak, namaz bitiminde hangi dualar, zikirler yapılacak, dualardan sonra hemen mi yatılacak?.. Evet tüm bunlara azami dikkat ediyordu. En ince detaylarına varıncaya kadar her şeyi inceliyordu.

Her şeyi öğrenmişti artık. Bir iki gün içinde, sırasıyla tek tek uygulamaya başladı öğrendiklerini, Yüce Resulü (aleyhissalatu vesselam) görebilmek için…

Büyük ümitlerle yatağına giriyordu geceleyin. Geceleri iple çekiyordu adeta. Hiç bu kadar şevkli, istekli yattığını hatırlamıyordu.

Ama heyhat! Yaptıklarının hiçbirisi fayda vermemişti. Yüce Resul aleyhissalatu vesselam yine gelmemişti ziyaretine. Her uyandığı sabah büyük bir hayal kırıklığı yaşıyor ve çok üzülüyordu. Bir yerde eksiklik vardı mutlaka, ama nerede? Daha ne yapması gerekiyordu acaba?

Derin derin düşünürken yine Muhammed ile konuşmaya karar verdi sonunda. Onunla buluşup konuştuğunda, Hz. Resulullah aleyhissalatu vesselam'ı görme isteğini ve bunun için yaptıklarını, ama hiçbirisinin derdine derman olamadığını üzgün üzgün anlattı. Sesinde, sevdiğinden ayrı düşenlerin ve hasret içinde yaşayanların sesindeki hüzün vardı.

İlkin gülümsedi Muhammed, konuşmaya başladı sonra;

-Yaptıkların güzel ve takdir edilecek cinsten ama yetersiz. En önemli noktayı unutmuşsun. O'nu (aleyhissalatu vesselam) görmek yürek işidir, anlamalısın. Yürekten yanmalı, sırılsıklam aşık olmalısın. Yakıtın, katığın ona duyduğun aşk olmalı. Yaptıklarını onun aşkıyla süsleyip taçlandırmalısın.

-Nasıl yani?

-Sana; yöremizde çokça anlatılan bir hikâyeyi anlatayım önce: Bir zamanlar bir mürit, tıpkı senin gibi, şeyhinin yanına gelip Allah Resulü aleyhissalatu vesselam'ı rüyasında görmek istediğini söyler. Şeyh bakar ki mürit  bunu sadece diliyle söylüyor, ona bir ders vermek için müridine, akşam yemeğinde çok tuzlu mercimek çorbası içmesini ve su içmeden de yatmasını söyler. Mürit, şeyhinin dediğini yapar. Gece rüyasında suyun peşinden büyük bir hasretle koşar. Kendisini dereler, çağlayanlar ve pınarlar içinde görür. Sabah, şeyhinin huzuruna gelip durumu arz edince, şeyhi ona şöyle der: "Sen suya aşıktın, suya ihtiyacın vardı. Bu yüzden hep suyun peşinden koştun. Eğer Allah Resulü aleyhissalatu vesselam'ı görmek istiyorsan, ona aşık olmalı, hasretiyle yanmalısın.

Gelelim sana, yaptıkların takdire şayan olsa da kabul etmelisin ki bunlar, şekilden ve yüzeysellikten kurtulamıyor. Allah Resulü aleyhissalatu vesselam'ı misafir etmek istiyorsun değil mi?

-Evet, hem de çok.

-Peki onu karşılamaya hazır mısın?

-Nasıl?

-O aleyhissalatu vesselam, öyle herkesi ziyarete gelmez. Kendisini her yönüyle karşılamaya hazır olanları ziyarete gelir. Onları kendi renginden tanır. Çünkü yaşamları, kendi yaşamının aynısıdır. İşte sen de, onun rengiyle boyanmalısın. Hayatının her anını onu çizdiği program çerçevesinde düzenlemelisin. Nehy ettiklerinden uzaklaşmalı, emrettiklerini yapmalısın. Onun yaptığı her şeyi velev ki basit bir şey de olsa taklit etmeli, ona uymalısın. Sözün kısası, onun sünnetini elinden geldiğince ihya etmeli ve onun vasfı olan 'yürüyen Kur'an' olmaya çalışmalısın. Seni görenler, onun yüce sünnetini hatırlamalı, onun kokusunu duymalılar. Bütün bunlar sabır ve azimle, yavaş yavaş yapılacak şeylerdir. Bütün bunları yapabilirsen emin ol seni ziyaret edecektir. Çünkü ziyaret edilmeye hak kazanacaksın. Denemeye değer değil mi?

-Evet, açıklamaların güzel. Allah razı olsun.

-Yüce Allah hepimizden razı olsun. Bir de şunu unutma ki onu görmemek dünyanın sonu değil. Onu görmemek imanın zayıflığına veya kişinin kötülüğünden kaynaklanmayabilir. Çok değerli insanlar var ki, onu rüyalarında görememişlerdir. Ama onu görebilmek büyük bir lütuftur ki bu zaten tartışılmaz.

-Anladım, Allah razı olsun.

Vedalaşıp ayrıldı Selim. Muhammed'in anlattıklarını gayet yerinde ve mantıklı görüyordu. Öyleyse kendisi de gerekeni yapmalı, en azından yapmaya çalışmalıydı.

O günden sonra Selim, fıkıh, siyer ve dua kitaplarının sürekli okuyucusu olmuştu. Sadece okumak için değil, tabi ki.. Okuduklarını güzel anlayıp en güzel şekilde uygulamaktı hedefi. Okudukça ufku açılıyordu. Meğer bilmediği ne çok şey vardı. Allah Resulü aleyhissalatu vesselam'ı tanıdıkça ona olan sevgisi de artıyordu. Ve Allah Resulü aleyhissalatu vesselam, hayatta hiçbir şeyi es geçmemiş, her şeyde kendisinden güzel bir örnek bırakmıştı varislerine…

Artık Selim de namazlarında daha huşulu ve sünnet namazlarına daha dikkatliydi. Mümkün olduğunca Pazartesi ve Perşembe oruçlarını tutuyor, sadaka veriyordu. Hadisler ışığında kendisine günlük virdler edinmiş her gün virdlerle kalbini Yüceler Yücesine bağlıyordu. Abdestin sünnetlerine tam manasıyla uyuyor, abdestten sonra sünnet namazını kılıyordu. Duha, Evvabin ile gece namazlarını kaçırmamaya dikkat ediyor ve çokça dua ediyordu. Hz. Resulullah aleyhissalatu vesselam'a ulaşmaya en büyük vesile olan salavatı dilinden düşürmüyordu. Hz. Resulullah aleyhissalatu vesselam'dan öğrendiği gibi gece yatmadan önce abdest alıyor, sünnet olan sureleri okuyup vücudunu sıvazlıyor,  Yüce Allah'ı zikredip dua ettikten sonra sağ yanı üzerine yatıyordu. Kısacası; hayatının her alanına sünneti hakim kılma çabasındaydı artık. Hayat, yeni yeni anlam kazanıyordu Selim için.

Tabii önce tüm bunları yaparken, şeytanın ve nefsinin vesveseleriyle zorluklar çektiyse de, azmederek, sabrederek, şeytanın hilesinin zayıflığını düşünerek ve Yüce Allah'a sığınarak tüm zorlukların üstesinden gelmeyi başardı.

Hayat böyle devam ediyordu. Her gün yeni bir şeyler öğreniyor, öğrendiklerini, hayatına tatbik etme telaşına düşüyordu. Ve tüm bunlar onu, Hz. Resulullah aleyhissalatu vesselam'a tam manasıyla aşık etmişti. O'nu aleyhissalatu vesselam öylesine seviyordu ki, mübarek isminin anılması, hüngür hüngür ağlamasına yetiyordu. Mem u Zin ve Leyla ile Mecnun'un aşkları, onun aşkı yanında oldukça sönük kalıyordu. Onların o fani aşkı, ancak aşk okyanusundan bir damla olabilirdi.

Ve bir sabah…

Hayatının en mutlu sabahına uyanıyordu, gözlerindeki sevinç gözyaşlarıyla Selim. Zira uzun süre beklediği Kutlu Misafir aleyhissalatu vesselam kendisini ziyarete gelmiş, gözlerinden ve yanaklarından defalarca öpmüş, sımsıkı bağrına basmıştı. Selim de O'nu (aleyhissalatu vesselam) defalarca yanaklarından ve mübarek ellerinden öpmüştü. Sarılmıştı, sevinçle. Ve bir emanet bırakmıştı ona Hz. Resulullah aleyhissalatu vesselam. Böyle devam etmesini de istemişti.

Ondan mutlusu yoktu artık. Hemen koşup güzelce bir abdest aldı. O esnada kardeşi, radyoyu açmıştı. Sesini yükselterek zikirler eşliğinde şunları söylüyordu sanatçı:

"Muhammed aleyhissalatu vesselam'ın o gözleri sürmeli sürmeli

Aşık olan rüyasında görmeli görmeli"

Ne kadar da güzel bir tevafuktu bu böyle!.. bu güzel günü kendisine bahşettiği için Yüceler Yücesine şükür secdesine kapandı.

O günden sonra ne zaman bu anı hatırladıysa, yine sevinçten gözleri yaşarıyor, hamd ediyordu.

Evet… Aşık olmak gerekiyordu, kavuşmak için.

İnzar Dergisi

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

İslam Ve Kuran Haberleri

2025 hac kayıtları 15 Kasım'a kadar yapılabilecek
"Gıdada haram ve helale dikkat edilmemesi toplumsal çöküntüye neden olur"
Kazasının olup olmadığıyla ilgili şüphesi bulunan kimsenin durumu
Kurban edilen hayvan kanının alna sürülmesi doğru mudur?
Namazda gözleri kapatmak mekruh mudur?