Yenidünyamızda kendini arayan, kıt-kaynakları barındıran güçsüz devletlerin hemen hepsinde darbeler geleneği var. Bu darbeler, aynı adresten, benzer zihniyetlerden kaynaklanıyor.
Şaşmamak lazım. Bu ülkelerin kendine gelmesi demek; darbeleri teşvik ve tahrik eden malum adres veya zihniyetlerin, yani sömürgecilerin, yani gözyaşı ve kandan beslenen güçlerin kaybı demektir.
Bunlar, hep benzerler birbirlerine! Terörün alasını yaparlar ama terör listesi yayınlarlar. Kendilerince haddi aşan masum çevreleri terörist ilan ederler.
Tabi terör ilan etmeden önce hedef yerlerin aklını başından alırlar, dost veya düşman ortamlarda sarhoş eder; suç işletirler. Çok dikkatli olup oyuna gelmeyen kişileri, yapıları da görülen lüzum üzere kendileri terör ilan eder. Şartlar olgunlaştırıldıktan sonra cezalandırırlar veya yerli-işbirlikçileri eliyle cezalandırırlar.
Yerli işbirlikçi kullanma daha yaygındır.
Pakistan'da; bizdeki FETO anlamına gelen Tahir'ul Kadri, hukuk darbesiyle, halkın gözde adamlarını hapse attırdı hem de yolsuzluktan.
Mısır'da Sisi; halk iradesini canlı yayınlarda katletti, suikastlar düzenledi ve nihayet masum müebbetlere idamlar yağdırdı.
Suud Ailesi; “kadın ve erkeğin aynı ortamda eğlenmesi haram” diyen Kâbe İmamı Şeyh Salih el-Talib'i tutuklattırdı. Anayasasında; “Kralın yanlış yaptığını düşünen ve bunu halka anlatan..” herkesi mel'un-zındık yani terörist(!) ilan etmiş. Eee, malum, Hadim'ul Haremeyni'ş Şerifeyn'e itiraz etmek de haza kebirdendir(!).
Darbeler ülkesinin ahvali; Nef‘î'nin Sultan Murad'a dedikleri gibidir.
“Eşkıya bindi bire indi/ Hepsinin hakkından gelen/ Hepsinden daha zalim şimdi”
Bizim de darbelerimiz vardır. 27 Mayıs 1960'ta, bir başbakan ve bakanları idam edilmiştir. Yassıada'nın “önce karar veren, sonra yargılama yapan” yapan mahkemeleri trajikomiktir.
Sonra adaleti “bir sağdan, bir soldan asarak” yazı-tura usulü sağlayan 12 Eylül 80 darbemiz var. 1600'e yakın kişinin malvarlığına el koyuldu. Binlerce akademisyen, bürokrat ihraç edildi; faili meçhuller ve vatandaşlıktan çıkarılmalar oldu.
Günümüz terörünün kaynağı olan Diyarbakır; Mamak, Ulucanlar cezaevi vahşetleri yaşatıldı. Deli Dumrul besteleri, kutsal metinler gibi bu mekânlarda inlettirildi.
15 Temmuz İhanet ve Casusluk Darbesi; halk ve Sayın Erdoğan'ın şahsında zelil olsa da oluşturduğu çöp ve artçıları hala zihinlerde eski karabasanları canlandırıyor, geriyor.
Daha birçok ülkede bu tür ve cinsin örneklerini anlatmak mümkün.
Bunların alayının “kültürü, zihniyeti, fiilleri; beslendikleri iç ve dış kaynakları” aynı.
Haçlının mimsiz medeniyeti; bütün bu anlattığımız darbelere “darbe” demedi; direnen halkı suçladı. Darbecileri kırmızı halıda ağırlayıp milyar dolarlık ticari anlaşmalar imzaladı. Utanmadan, sıkılmadan, ötekileştirdiği milletlere derman diye sunduğu tüm kutsallarını, -izm'lerini çiğneyerek yaptı.
Olsun ama biz de artık biliriz ve deriz:
“Allah it……'i bilir; Homay zon kafır kam; Xuda zani kafır jî zalim jî kîye.”
Endülüslere, Viyana'ya, Çin Seddi'ne varan ümmet yüz yıldır pek sürünüyor amma ileriye doğru. “Surda mukaddes bir gediğin açıldığı” gerçektir. Bilal'in Ezanı duyuluyor; derin ve uzaktan; ama her gün daha yaklaşarak…
Kısaca:
*Suriye; 8 yıldır can yakıyor; mümin zihinleri çeliyor; kardeşleri boğuşturuyor. Haçlı dinozorlar; bizden seçtikleri vekil ve vasilerle düelloda. Tepiniyorlar; çimlerimiz eziliyor, canlarımız yanıyor, ocaklar sönüyor.
Türkiye ve İran'ın görüşme ve anlaşmaları; kuduz Esed'i normal hayvana çevirebilir, Rusya'ya had bildirir. İstikrarın anahtarı ise Esed'in mutlaka değişmesindedir biline!
İran ve Türkiye, yarının tarihini okuyabiliyorlar; ama görülen o ki Sayın Erdoğan aynı zamanda yazmaya da çalışıyor. Rabbim, ödenmiş bedelleri kâfi saysın; ağır imtihanımızı sahili selamete erdirsin.
*Milli Eğitim; kimileri yeni bakanla umutlanmakta, kimi eğitimciler temkinli. Abartılan İmam Hatip açma geleneği, akl-ı selimi ve makul sınırı aştı. Din ve dindarda, mesleklerde kalite sıkıntıda.
Meslek liseleri genel anlamda, itibar ve öğrenci kaybetmektedir. Kalifiye ara eleman yine bulunamıyor. Sayın Erdoğan'a, yerli ve milli değerlere olan halk desteğini yıkamayan “operasyoncu derin çevreler(!); İHL israfı üzerinden din ve dindara derin operasyon yapmakta derim.
“Dindar Türkiye” tezi normal eğitim kurumları üzerinden de pekâlâ işlenebilir. Bir orta yol bulunmalı. Yazıktır günahtır… vesselam.