Ortadoğu denilen İslam Coğrafyası…
Bir çiçek bahçesi.
Enva-i çeşit çiçekler...
Kokuları birbirine karışıyor.
Renkleri, desenleri, nakışları farklı farklı.
Ayrık otları ve dikenler de var elbet.
“Meşîet-i İlahiye”, Yüce İrade böyle takdir etmiş.
Çeşitliliği seviyor Rabbimiz.
Bu bahçenin kapısına büyük bir levha asmak gerekiyor:
Ateşle Yaklaşma!
Bu bahçenin gıdası, havası, suyu ateş olamaz; yakar, yok eder çünkü.
Bahçenin “âb-ı hayatı”; adalet, sulh, selamet ve rahmettir.
“Merhamet Medeniyeti”
Herkes için.
“İnsaniyet-i Kübrâ, büyük insanlık mektebi”
Türk, Kürt, Arap, Fars, Ermeni, Süryani, Keldani, Êzidi, Sünni, Alevi, Şii, Dürzi, Nusayri, Mesihi, Musevi ve hakeza…
Aziz İslam'ın bir beşer olarak insanın dinine, milliyetine, rengine, mezhebine bakmaksızın insana vermiş olduğu yüce makam; hiçbir din, inanç veya sistemde yoktur.
Dinine ve milliyetine bakılmaksızın her bir fert, bu “adalet ve merhamet toplumunda” “varlık” ve “saygınlığını” hisseder.
Haklarını ve özgürlüklerini bilir ve kullanır.
Çünkü Rabbimiz sadece Müslümanların değil, “Âlemlerin Rabbi”dir.
Güneşi, yağmuru, havayı, besinleri, her şeyi bütün insanlar için yaratmıştır.
Kendi mutlak mülkünde, kendi egemenlik ve tasarrufu altında bulunmasına rağmen insana kendisini inkâr etme hakkını dahi tanımıştır.
“Ve de ki: Hak, Rabbinizdendir. Öyle ise dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin…”(Kehf-29)
Bu hakikatleri insana öğretmek için gönderilen Peygamber(SAV) için Âlemlerin Rabbi olan Allah'ın “Biz seni âlemler için yalnızca bir rahmet olarak gönderdik. (Enbiya-107)” demesinin hikmeti budur.
Bu kutlu öğretmenin de kendisini tarif ederken “Ben lanet edici olarak değil, rahmet olarak gönderildim.” demesi de aynı gerekçe iledir.
Yüzyıllar boyunca çok farklı din ve inanç grupları ile enva-i çeşit aidiyeti bulunan insanların İslam toplumlarında, can korkusu taşımadan emniyet içinde yaşamış olmaları, bu hakikatleri ispatlamaktadır.
Zira; “Sizin dininiz size, benim dinim banadır.(Kafirun-6)” ayet-i celilesi, bütün dinlere, inanç gruplarına ve düşünce sistemlerine “hayat hakkı” tanımaktadır.
Allah'ın hiçbir kulu din, siyaset veya dünya adına yaptığı tercihler nedeni ile aşağılanamaz.
Adalet toplumunda ölüm, asla kolaylaşmaz.
Çünkü “Ölümün kolaylaştığı yerde medeniyet yoktur.”
Ma'şerî vicdanı kanatan öldürme şekillerinin yaygınlık kazandığı bir coğrafyada hiçbir haklı tezin kıymeti de yoktur.
Derme-çatma botlar içinde sıcacık ana kucağından buz gibi soğuk sulara akan birkaç aylık çocuk cesetlerinin kıyıya vurması, durup düşünmemiz gereken yerdir.
Müslümandan kaçıp “zebunkûş” celladın olmayan merhametine sığınan bîçarelerin üzerine aşağılayıcı kahkahalar eşliğinde sidik yağdırılması, sözün bittiği yerdir.
Bir yerin yönetimini, bir diktatörün yerini değiştirmek asla bunlardan daha değerli değildir.
Hiçbir haklı gerekçe bu medeniyet anlayışını sabote edemez, etmemelidir.
Evet, çiçek bahçesine benzinle, barutla, silahla, ateşle girilmez.
Kafa kesmeyi, insanları diri diri yakmayı, hür ve özgür olarak yaratılmış bir insanı köle veya cariye olarak görmeyi “cihad” zanneden anlayışlara bel bağlanmaz.
Bahçenin içinde bitmiş “ayrık otları ve dikenler” ile mücadele, bu medeniyet tasavvuru ile yapılmalıdır.
Diğer çiçeklere ve bahçenin tamamına zarar vermeden…
Hikmet, rahmet ve “Sulh-barış en hayırlı olandır” rahmanî anlayışı ile…