Önceki günkü makalesinde Genel Yayın Yönetmenimiz Mehmet Göktaş hocamızın “FETO'nun Güneydoğu Dosyası Açılmalıdır” başlıklı haklı talepleri konu alan güzel bir yazısı vardı.
Makale, “Yetkililer önceki hataları tekrar etmeden… FETÖ için yeni ve ciddi bir Güneydoğu dosyası açmalıdır” cümlesiyle son buluyordu.
Yazıyı okuyunca ilk aklıma gelen şey, Ergenekon soruşturmaları esnasında sıklıkla duyduğumuz soruşturmaların “Fırat'ın ötesine” sarkmasının gerekliliğine yapılan vurgular oldu.
Ergenekon soruşturmaları için o günün modasıyla “Fırat'ın ötesi”, Göktaş hocamızın deyimiyle “Güneydoğu dosyası” deyim yerindeyse soruşturmanın “aşil topuğuydu.” Lakin işler bizim ilk etapta anladığımız şekil üzerine kurulu değildi. Ya da söylendiği gibi “Devlet bağırsaklarını temizliyor” üzerine kurulan mantık örgüsü aslında kocaman bir yalandan ibaretti.
Tüm mesele Türk hava-kara-deniz sahasında “Atlantikçiler” ile “Avrasyacılar” arasında patlak veren üstünlük mücadelesinden ibaretti. Küçücük bir kısmı deşifre olan “suç dosyaları” ise günün anlam ve önemine binaen idi. Amaç, suçları ifşa edip cezalandırmak değil, tasfiye dalgasında suç unsurlarının azıcık ucundan tutup rakibini tasfiye edebilmekti.
Nitekim öyle de oldu. Rekabet, Atlantikçilerin kesin zaferiyle sonuçlanınca ortada ne suç unsuru, ne faili meçhuller, ne de “Fırat'ın ötesi” edebiyatı kaldı. Umut tacirleri oyunun galibi olarak arzı endam eylerken, “Fırat'ın ötesi” nöbetini bu kez eski ortakları Avrasyacılardan devralan Atlantikçi kumpasçılar, kumpaslarıyla, şantajlarıyla, delil üretmeleriyle baş başa kalmıştı.
Atlantikçi kumpasçılarla mücadele ve tasfiye süreci bir yılı geride bıraktı. Bu kez başlayan mücadele geniş halk katmanlarını da yanına aldı. Hal böyle olunca beklentiler de artmaya başladı. Herhalde beklentilerin en başında da FETO'cu/Atlantikçi kumpasçıların zaman içerisinde oluşturduğu mağduriyetlerin giderilmesi geliyor.
Düşünebiliyor musun, seni tutuklayan emniyetçi, hakkında iddianame hazırlayan savcı, sana ceza veren hâkim, cezanı onayan yüksek yargıç yalan dolan, kumpas şantaj suçlamalarıyla görevden alınıp ihraç edilmiş, bu da yetmemiş bir de cezaevini boylamış, bu da yetmiyormuş gibi bir de seninle aynı cezaevini şu an paylaşıyor.
Açıkçası mağdur olan, kumpasların mağduriyetini yıllardır iliklerine kadar yaşayan herkes, bu ikileme bir çözüm bulunmasını istiyor. Avrasyacılar, namı diğer Ergenekon için tahliye artı dev tazminatların kapısını aralayan faktör, sanıkların “masuniyeti” değildi. Atlantikçi kumpasçıların kumpas ve şantaj kabiliyetinin tescillenmiş olmasıydı. Şayet bu bir “karine” ise ki olmalı, o halde bu karine neden diğer mağdurlar için geçerli olmasın. Üstelik mağduriyetler sadece tutuklamalarla sınırlı da değildir. Rekabetin görülebildiği tüm iktisadi, siyasi, toplumsal alanlar için geçerliydi.
Atlantikçi FETO'cuların kumpasçı özelliğinin ortaya çıkması ve kumpasçılığın tasfiyesi üzerinden bir yıl geçmiş bulunmaktadır. Açıkçası Avrasyacılar dışında uğradıkları kumpaslardan kurtulabilen insan sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar azdır. Bundan sonraki süreçte kumpasçılığın topluma sirayet yönünden tüm boyutlarıyla açığa çıkarılıp mağduriyetlerin giderilebileceğine dönük umutvar beklentiler henüz bitmese de her gün biraz daha azalmaktadır. Bu da giderek bariz bir hayal kırıklığı dalgasının büyümesine yol açmaktadır.
Bitmeyen, hatta giderek artan şüphe ise, acaba devletin yönetim kademelerinde daha fazla etkisini hissettiren bu tür mücadelelerin salt devlet denen aygıtı elinde bulundurma kapışmasından mı ibaret kalıyor?!
Dün, devlet Avrasyacıların etkisinden kurtulup Atlantikçilerin tekeline girsin diye koparılan “Ergenekon fırtınası”, bugün “FETO ile mücadele” diye Avrasyacı ekibin devlet denetimini tekeline alma operasyonuna mı dönüşüyor?
Ulusalcı ekiplerden müteşekkil Avrasyacı kliklerin sevinç naralarıyla ortaya çıkan özgüven patlamasına bakılırsa ibre tam da bu noktaya işaret ediyor.
Herkes sağında solunda FETO'cu ararken, FETO ile mücadele adına insanlar umuda boğdurulurken yaşanan bir takım karamsar gelişmeler, anlamlandırmada kamuoyunun güçlük çekmeye başladığı kimi politikalar, siyaset ve bürokrasi eliyle adeta hükümetin altını oyan kimi şaibeli uygulamalar, Avrasyacı ulusalcı çevrelerin sevinç ve özgüvenleriyle birleşince kuşku ve karamsarlık havası daha da kasvetli haller almaya başlıyor.
Oysa darbe girişimiyle beraber ortaya çıkan devasa halk desteği, hiç olmadığı kadar siyasi iktidarın hizmetine sunuldu. Darbecilere hadlerini bildirip siyasi iktidarı ipten alan halk oldu. Oysa hassasiyetleri, beklentileri gözetilenler darbesavar halk kesimlerinden ziyade eski vesayet tabakaları olmaya başladı.
Ergenekon sürecinde yapılan hatalar vardı. O zamanlar hep şunu dillendirirdik: Gidişat böyle devam ederse “Ergenekon gider, (F)ergenekon gelir!”
Bugün aynı uyarıyı bir daha yapalım: Gidişat böyle devam ederse kaset başa sarar, “(F)ergenekon gider, Ergenekon gelir!”
Ve Göktaş hocamın makale başlığı…
Dün “Fırat'ın Doğusu” dosyası açılsaydı, bugün “FETO'nun Güneydoğu dosyası açılmalı” demek zorunda kalınmazdı.
Merak işte. Dün “Fırat'ın Doğusu'na” inmeyenler, bugün “Güneydoğu dosyasını” raflardan indirmeyi düşünürler mi ki?!