Önce Almanya sonra da Hollanda ile başlayan kriz farklı doz ve şiddetlerde diğer Avrupa ülkelerinde de kendini hissettirmeye başladı. İsveç ve İsviçre'nin tutumu sonrası Danimarka'dan gelen “ziyaretin ertelenmesi” talebi kriz karşısında “konum belirleyememe” sıkıntısından kaynaklanıyor. Ama asıl dikkat çekici olan İngiltere ve Fransa'nın bu olay karşısındaki tavrı.
Avrupa'da ayrılık rüzgârları esiyor.
İngiltere'nin ayrılık kararı sonrası ortaya çıkan kafa karışıklığının önüne geçebilmek için Avrupa'dan ciddi hamleler bekleniyordu. İngiltere sonrası konuşulurken, Trump'un seçilmesi ve sonrasında Amerikan başkanının NATO'nun Avrupa'yı savunması konusunda isteksizlik ifade eden açıklamaları, Avrupa için ciddi bir sıkıntı idi. Öte taraftan Ukrayna'daki gelişmelerden bağımsız düşünüldüğünde bile Rusya'nın tutumu her dönem endişe kaynağıydı.
Almanya, Güvenlik Konseyinin beş daimi üyesinden biri olan Fransa'yı arkasına alarak “İngiltere 'siz Avrupa” düşüncesini oturtmaya gayret etti. Bunun ilk adımı olarak da “Avrupa ortak ordusu”nda karar kılındı. Avrupa Parlamentosunda oylanarak kabul edilen tasarı sonrası bazı yetkililer bunun bir “Askeri Schengen” olarak değerlendirilebileceğini söylediler.
Türkiye'nin bölgede güç olma ve bağımsız politikalar üretme çabası Avrupa için ciddi sorunları beraberinde getiriyordu. Mülteciler konusunu silah olarak kullanması Avrupa için gelecekte kabus senaryolarına neden oluyordu. O yüzden de “başarısız darbe girişimi” Avrupa için çok rahatsız edici bir son idi. Bir de darbe girişimi sonrası ilan edilen OHAL ve o çerçevede yapılan düzenleme ve operasyonlar “yeni girişimler”in önünü tıkaması ihtimalinden dolayı Avrupa için had safhaya çıkan bir rahatsızlığı ifade etti.
Avrupa 16 Nisan referandumuna can simidi gibi sarıldı.
“Evet” çıkması durumunda daha güçlü bir liderlik ve daha bağımsız bir politika ile karşılaşabilirlerdi ki, bu ihtimal bile can sıkıcıydı. “Hayır” çıkması durumunda hükümetin erken genel seçime zorlanması ve sonrasında “farklı ittifaklarla” mevcut hükümetten kurtulmanın hesapları yapılıyor. Ve çok ilginçtir ki, Avrupa sağı, Avrupa solu, Avrupa aşırı sağı ve Yeşiller bu konuda görüş birliği içindeler.
Almanya önderliğinde “Yeni Avrupa”nın temelleri atılmaya çalışılırken, farklı siyasi duruşların gün yüzüne çıkması kısa süre içerisinde Avrupa'da farklı bir gündemin oluşacağının da habercisidir aslında. Almanya için “tetikçilik” görevi gören Avusturya ve Hollanda'nın Türkiye hükümetine karşı bu tutumu için Fransa'nın farklı bir tavır belirlemesi, İngiltere'nin Dış İşleri bakanı Boris Johnson'un açıklamaları “çatlak”ı göstermesi açısından ilginçti. İsveç'in açıklamasında ise Almanya ve Hollanda'ya açık bir reddiye vardı.
Fransa'daki durum gerçekten de ilginçti.
Fransız Hükümetinin tutumu için Cumhurbaşkanı Erdoğan teşekkür ederken, seçim hazırlığı yapan aşırı sağcı Le Pen ve sağcı muhafazakar Fillon tepki gösterdi. Ama seçimlerde birinci sırada gözüken ve kendini merkezde tanımlayan Macron ise herhangi bir açıklama yapmadı.
Evet, Avrupa bir ayrışmanın eşiğinde gibi görünüyor.
Amerika'nın askeri, Almanya'nın ise büyük bir ekonomik gücü var.
Doğu Avrupa'nın özellikle Almanya'nın ekonomik gücüne ihtiyacı var. Bununla birlikte Rus tehlikesi karşısında Amerika'nın caydırıcı gücüne ihtiyaç duyduklarını hissettiriyorlar. Polonya ve Macaristan gibi ülkeler, Almanya'nın kendi iç siyasetlerini bile dizayn etme teşebbüsünden duydukları rahatsızlığı dile getirdiler.
Almanya eğer “Avrupa Ortak ordusu” kurabilirse büyük ekonomik gücünden dolayı “Yeni yekpare Avrupa” için de hayaller kurabilir. Bu durumda da “İşgalci Almanya” korkusu depreşir ki, bu korku tüm ülkeleri Amerika İngiltere bloğuna yaklaştırır.
Hangi ölçekte olacağını şartlar belirler; ama her hâlükârda Avrupa'nın ayrışma süreci başlamıştır.