İngiliz Parlamentosu'nun 13 Ekim'de Filistin devletinin tanınmasına yönelik önergeyi kabul etmesinin ardından Avrupa'nın Filistin'e bakışına ilişkin yaptığı değerlendirmede bulunan Maarouf, Filistin'in uluslararası toplumdan gelen istek ve talepleri yerine getirdiğini ve Avrupa'daki havanın Filistin'in lehine döndüğünü belirtti.
İngiliz Parlamentosu, Filistin'in devlet olarak tanınmasına ilişkin "Parlamento, hükümetin İsrail devletinin yanı sıra Filistin devletinin tanınması gerektiğine de inanıyor" başlıklı önergeyi, 274 oyla kabul etmiş, 12 milletvekili ise ret oyu kullanmıştı. Birleşik Krallık'ta devletleri parlamento değil, hükümet tanıyor. Dolayısıyla oylama sonucunun bağlayıcılığı bulunmuyor ve sembolik nitelik taşıyor. Ancak kararın, uluslararası etkilerinin olması ve İngiliz hükümetini, Filistin devletini tanıması için baskı altına sokması bekleniyor.
Öte yandan İsveç, ay başında Filistin'i devlet olarak tanıyacağını açıklamıştı. İsveç'in kararı, AB üyesi iken Filistin'i tanıyacak ilk ülke olması dolayısıyla önem kazanıyor. Macaristan, Polonya ve Slovakya gibi ülkeler ise AB üyesi olmadan önce Filistin’i devlet olarak tanımıştı. Dünyada 130'dan fazla ülke Filistin'i bağımsız bir ülke olarak tanıyor.
Dün de İrlanda Parlamentosu'nun üst kanadı olan Senato, hükümete Filistin'in tanınması çağrısında bulunduğu önergeyi kabul etti. Önerge, partiler arası destek alarak oylamaya gerek kalmadan kabul edildi.
Maarouf, Avrupa'da Filistin konusuyla ilgili son zamanlarda atılan bu olumlu adımların sebebinin FilistinDevlet Başkanı Mahmut Abbas'ın uluslararası alandaki net ve samimi politikalarının olduğunu dile getirerek, "Abbas açık bir tutum sergiliyor ve her türlü askeri mücadeleye karşı. Avrupalılar artık bizim olumlu şeyler söylediğimizi fark ediyor" diye konuştu.
Bölgedeki karışıklığın çözümü için diplomasinin en iyi yol olduğunu ifade eden Maarouf, Filistin tarafının hala İsrail'le müzakere ettiğini ancak İsraillilerin tüm önerileri geri çevirerek, sürekli yerleşim yerleri inşa ederek ve toprakları ele geçirerek barış sürecini bloke ettiğine işaret etti.
"Avrupa İsrail'in karşısında yer almaya başlıyor"
Büyükelçi Maarouf, Avrupalıların İsrail'in tüm bu faaliyetlerinin, iki devletli çözümü ortadan kaldıracağını gördüğünü ve İsrail'in, başta yerleşim birimi inşalarına olmak üzere uygulamalarına karşı adımlar atmaya başladığını vurgulayarak şunları kaydetti:
"Şu an 28 ülke İsrail'e karşı bir kısıtlama getirmeye hazır. Kırmızı çizgiler belirlendi ve İsrail'in bu çizgileri aşması, barış sürecini ortadan kaldırması anlamına geliyor. Avrupa İsrail'in karşısında yer almaya başlıyor. Uluslararası topluma göre çözüm ise iki devletli çözüm. Buna göre, Filistinlilerin 1967 sınırlarına göre, Batı Şeria, Gazze ve Kudüs'te devletlerini kurma hakkı var. Biz bunu müzakere yoluyla halletmek istiyoruz."
Maarouf, İngiliz Parlamentosu'ndaki oylamanın sembolik olmasına rağmen Filistin adına iyi bir adım olduğunu ve İngiliz halkını temsil eden 274 milletvekilinin, hükümetlerine "Filistin devletini tanımamız lazım" demiş olduğunu, bunun İngiltere hükümetini Filistin'i devlet olarak tanıması için bir baskı oluşturacağını belirterek, "Sanıyorum bu zaman alacak ama sonunda olacak" diye konuştu.
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nda 2012'de Filistin'in "üye olmayan gözlemci ülke" statüsüne yükseltilmesi için yapılan oylamaya da değinen Maarouf, 138 ülkenin oylamada Filistin'in BM'deki statüsünün yükseltilmesi yönünde oy kullanırken, İngiltere'nin çekimser oy kullanan 41 ülke arasında yer aldığını hatırlattı. Maarouf, "Oy kullanan tüm Avrupa ülkelerinden yalnızca bir tanesi aleyhte oy kullandı. İngilizler ise çekimser kaldı. Çekimser kalmak bir şeyin karşısında olmak anlamına gelmiyor. Lehimize oy vermediler ama aleyhimize de oy vermediler. Bu bizim için ileriye doğru bir adım" yorumunda bulundu.
"Filistin olarak biz, ilerliyoruz"
İspanya ve diğer ülkelerin de Filistin konusunu tartışacağını aktaran Maarouf, şöyle devam etti:
"Bu şu anlama geliyor, biz ilerliyoruz. Filistin yönetiminin, hükümetinin ve Abbas'ın kararlılığı, İsrail'in esas ortağı ABD ile Avrupa arasında bir mesafe doğurdu. Avrupa'nın artık daha fazla Filistin'in yanında ya da tarafında olacağını umuyorum. İsveç hükümetinin Filistin devletini tanıması, BM Güvenlik Konseyi'nin Filistin'dekiİsrail işgalini bitirmek için önlemler almasını beraberinde getirir.
Biz Avrupa'dan sadece İsrail'e değil Amerika'ya da gerçek bir baskı yapmasını bekliyoruz. Çünkü son karar Amerika'nın ellerinde, İsrail'in değil. Eğer Avrupa bunu başarırsa işgalin sona erdirilmesine ve çözüme yaklaşırız."
"İsrail barışa inanmıyor"
Filistin'in Ankara Büyükelçisi Maarouf, İsraillilerin barışı istemediğini, "ne savaş ne barış" taktiği olmadan hayatta kalamayacaklarını ifade ederek, Filistin'in topraklarının yüzde 22’sini oluşturan Batı Şeria kısmını vermemekle barış istemediklerini gösterdiklerini kaydetti. Maarouf, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Onlar Filistin'in Israil güdümü altında kalmasını istiyor. Eğer barışa inanan bir İsrail olsaydı, 1995 yılındaki Oslo görüşmelerinden sadece 2 yıl sonra, dönemin belki de barışa inanan tek insanı Başbakanı Yitzhak Rabin’i öldürmezlerdi. Rabin’i öldürmek barışı öldürmek ile eş değerdir. O günden bu yana Filistin üç kez daha işgale uğradı. 1995 yılında Batı Şeria’da 100 bin yerleşimci bulunuyordu, şimdi bu sayı 700 binin üzerinde. Barış için görüşmeler devam ederken Batı Şeria bir, Gazze ise üç kez yerle bir edildi.
'Ne savaş ne barış' taktiği İsrail için şu anlama geliyor; ne gerçekten bir savaş olsun, ne de gerçek anlamda bir barış inşa edilsin. Eğer gerçek bir barış elde edilirse bu İsrail'in sonu olur. Ama gerçek bir barış elde edilecekse biz İsrail'i devlet olarak tanımaya hazırız.
Abbas'a görüşmeler devam ettirilsin çağrısı yapılıyor. Abbas ise bu çağrıyı sınırların belirlenmesi şartıyla kabul ediyor. Zaten sınırlar belirlenince yerleşimci sorunu da kalmayacak. Fakat daha önce de belirttiğim gibi, İsrailliler barışa inanmıyor, akıllarından geçirmiyor."