Avrupa'da aşırı milliyetçilerin güçlenmesinin Avrupa Birliği idealine sıkı sıkıya bağlı olanları tedirgin ettiği kesin; ama asıl tedirgin olması gerekenlerin anlaşılmaz bir rahatlık içinde olmaları çok dikkati çekmiyor.
israil'i ve Avrupa'daki Yahudileri kastediyorum.
Nicolas Sarkozy'nin yabancı düşmanlığı Müslümanlara ve Afrika kökenlilere yönelikti. Yahudilere düşmanlık yaptığına dair hiçbir kanıt yok. Gerek Fransız gerekse de israil Yahudileri Sarkozy'den rahatsız olduklarına dair hiçbir açıklama yapmadılar. Keza Marine Le Pen de bundan farklı değil. Hatta Marine Le Pen, babası ve başkanı bulunduğu partinin kurucusu olan Jean-Marie Le Pen'in, Yahudi karşıtı açıklamaları nedeniyle parti üyeliğini askıya aldırmıştı.
Avusturya'nın Norbert Hofer, Macarların Viktor Urban, İsveç'in Stefan Löfven, Polonya'nın Jaroslaw Kaczynski ve Hollandalıların Geert Wilders gibi ırkçı liderleri arasında Yahudi düşmanlığı yapan yoktur.
Hatta arşivler bize ilginç bilgiler de vermektedir.
Mesela Hollanda'nın bütün siyasetini İslam düşmanlığı üzerine kuran siyasetçisi ırkçı Geert Wilders'in annesinin Endonezyalı bir Yahudi olduğu iddiası ciddi biçimde tartışıldı. Basında şöyle bir ayrıntı yer aldı: “Hollandalı uzman antropolog Van Leeuwen, Hollanda Devlet Arşivi'ni inceledi. İncelemesinde Wilders'ın dedesi Johan Ording'e ait dosyayı buldu. Aşırı sağcı faşist ve İslam düşmanı sözde siyasetçinin annesinin Endonezyalı ünlü bir Yahudi ailesine mensup olduğunu ortaya çıkardı.
Hollanda istihbarat teşkilatının (AIVD), 2009-2010 yıllarında ırkçı Özgürlük Partisi (PVV) lideri Geert Wilders ile israil arasındaki ilişkileri araştırdığı iddia edildi.”
Almanya'da da benzer bir durum söz konusu.
Hitler Nazizminde en büyük düşman Yahudiler iken şimdi durum değişti.
Neonazilerin hiçbir eylem ve söylemlerinde Yahudileri hedef almaması, sadece Müslümanları ve göçmenleri rahatsız edecek bir söylem ve eylem pratiği ortaya koymaları soru işaretlerine neden oluyor.
Almanya'da çıkan PEGİDA'nın anlamı bile aslında meselenin anlaşılmasına önemli bir katkı sunuyor. PEGİDA tam olarak şunu ifade ediyor: “Avrupa'nın İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar Hareketi”
Almanya'da yüzde 14'e yakın bir oyla parlamentoya giren ırkçı AfD Partisi Eş Başkanı Alexander Gouland seçim sonrası yaptığı açıklamada, “Parti programında Yahudilerin korkmasını gerektirecek bir madde yok” dedi.
Daha önceki açıklamalarında “Avrupa'ya Müslüman göçü durdurulsun” diyerek aslında göçmenlere değil de Müslümanlara karşı olduğunu net olarak ifade etmişti AfD eş başkanı.
Tüm Avrupa'daki ırkçı parti ve hareketlerin Müslümanları hedef alması, Neonazi hareketlerin de PEGİDA gibi hareketlerin de doğal bir ortamda ortaya çıkmadıkları konusunda bize fikir vermektedir. Müslümanlara karşı gösterilen tepkilerin mescidlerin kundaklanması gibi eylemlerden dozu daha yüksek şiddet noktasına evrilmesi hem Avrupa Birliği ideallerini zayıflatacak hem de kaosun fitilini ateşleyecektir. Irkçı hareketlerin tepkisellik üzerinden hayatiyetlerini devam ettirmeleri de Avrupa Birliğinin çöküşünden sonra rant paylaşımından dolayı çatışmalara hatta savaşlara zemin hazırlayabilecektir.
Bir Siyonist proje olarak Avrupa sağının dönüşümü yetmiş yıl öncesinin intikamı olarak da düşünülebilir. Avrupa'da aklı başında birilerinin çıkıp bu tehlikenin farkına varması ve Siyonist projeleri akim bırakacak adımlar atması intikam senaryosunun sahnelenememesini sağlayabilir.
Ama maalesef aklı başında Avrupalıların sesi pek duyulmuyor.