Avuçlarımızdan yitirilen Eylül'lerimizdir

Yusuf ARİFOĞLU

Türkiye'de son bir haftadır seçim, yeni sistem, ekonomik sıkıntılar değil en çok kayıp çocuklar, cinsel istismar, hastalığı da aşan sapkınlıklar ve ahlaksızlığın, namussuzluğun, yaratılışa isyanın bir sonucu olan LGBTİ konuşuldu. Sözüm ona onursuzluk onur(!) adı altında meşrulaştırılmaya çalışıldı.

Eylül'ün cesedi ve sadist duygular sonucu o masum bedene uygulanan vahşet yüreğimizi lime lime kanatırken gözyaşlarımız nasıl ağlayacağını bilemedi.

Eylül'üm, cesedindeki ölüm tül tül

Masum çehren neden öyle melül

Günaha meşruiyet oldu bize zül

Hazan gibi çöktün yüreklere Eylül…

Günlerdir haberin gelmez Leyla

Nedir, sokaklara düşen bu bela

Akıbeti bize hayr eylesin Mevla

Canilere idam deriz, bir vaveyla

Vicdanlar der edep, yürekler buruk

İnsanlık öldü, bedende yok soluk

Hangi suçtan ötürü öldürüldün çocuk?

Kaç oldu sayınız, sayamadım Ufuk…

Batılı bir hayatı nimet, medeniyet modeli, modernizm gereği gibi sunan şeytan saflılar görün ektiğiniz batıl hayatın topluma nasıl ölümler, vahşetler, iğrençlikler biçtirdiğini!

TV dizileri, sinema filmleri, internet siteleri ve gazete sütunları sevinin vahşetinizin eseri olan Eylül'ün ölümüne; kına yakın bir yerlerinize Lut kavminin helakına yol açan LGBTİ ahlaksızlığını ‘onur(suzluk) yürüyüşü' diye lanse edenlere! 

Ey kelimeler, niçin aciz kalırsınız bazı halleri anlatmada?

Neden bir darağacı olup idam etmezsiniz canileri?

Ne zaman Cehennem olup azap yağdıracaksınız isyankâr ve mücrimce bir hayata meşruiyet arayanlara?

Ey kelimeler, ey hatipler, ey idareciler, ey eğitimciler ve ey ben deyip bizi terk edenler ve ey de ey…

Bakın suskunluğunuz, nemelazımcılığınız, namussuzlar kadar olmayan cesaretiniz sayesinde(!) yeni konuşmaya başlayan bebelerin dahi dağarcığında cinselliğe, ahlaksızlığa dair bir sürü kelime sinsice yerini aldı.

Ahlaksız bir toplum oluşturmak isteyen bu tipler biliyor ki, ‘haram, günah, şehvet, edepsizlik…' kokan ne kadar kavram varsa onları gerekli gereksiz, zamanlı zamansız konuştuklarında normalleştirmiş ve tepkilerin dozunu düşürmüş olurlar. En fazla tepkiyi verdiklerini göstererek ya da yayarak gerçekten tepki verecek olanların, bu hayâsız akına imanıyla dur diyecek olanların etkisini minimize etmeyi amaçlarlar.

Yolu bir şekilde Müslüman bir camiaya düşmüşlerin zaafı üzerinden ‘Cinsel istismara hayır!' ‘Çocuk bedenime dokunma!' deyip ahlakçı(!) kesilenler Batılı ve batıl bir hayatın semeresi iğrenç tipler kendilerinin paçalarına kadar akan hayâsızlık ve şehvet düşkünlüklerine neden aldırmazlar?

Evlilik kurumuna düşman olan onlar, tesettüre kırmızı görmüş boğa gibi saldıran onlar,

Kimsenin namusu değiliz, namus kâbustur diyen onlar,

Erkek erkeğe, kadın kadına ilişki türü olan LGBTİ'ciliği savunan, kurumsallaştıran, vekil yapan onlar,

Kadın hakları yaygarasıyla tozu dumana katan; ama pratikte komün hayatı savunup kadını ortak şehvet malzemesi görenler onlar,

Zinayı isteklidir diye savunan onlar; insanımızın en hassas olduğu noktada yani ahlak noktasında havariymiş gibi bağırıp çağıran, yazıp çiziktiren, ezip geçiştiren düzeltmeye çalışan da yine onlar… İster istemez insanın tahammülü zorlanıyor ve ‘Buyur burdan yak!' demek zorunda kalıyor.

Ve nasıl anlamadık, anlamadınız tam da amaçlarının bu olduğunu? Evet, amaç da tam buydu!

Aktör diye bize sevdirilen Coşkun, Alço, Emrah'ın annesi vs. tiplemelerinde; aktrist diye bildiklerimizin her türlü ahlaksızlığının sanatçılık diye yutturulmasında; dizilerdeki rezillik, propaganda ve çıplaklaşma yarışlarının çağdaşlık adıyla meşrulaştırılmasında hep çalınan imanımız, ahlakımız, nesillerimiz ve avuçlarımızın arasından yitirilen Eylül'lerimiz, Leyla'larımız ve Ufuk'larımızdı.  

Bu böyledir, böyle bilinmelidir, böyle işlenmeli ve anlatılmalıdır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.