Fethin sembolü olan Ayasofya Camisi’nin tekrar ibadete açılması konusu zaman zaman gündeme geliyor. Ancak bir türlü kayda değer somut adım atılmıyor.
Geçen yıl Efendimiz (sav)’in Kutlu viladeti vesilesiyle Ayasofya Camisi’nde Kur’an-ı Kerim okunması ve bu yıl da İstanbul’un fethinin yıldönümü dolayısıyla Fetih suresi okunması toplumumuz tarafından takdirle karşılandı.
Ancak bu yetmez.
Siyasi iktidar toplumumuzun “maşeri vicdan”ını dikkate alarak Ayasofya Camisi’ni ivedilikle ibadete açmalıdır. Çünkü AK Parti’yi iktidara taşıyan kitlenin öncelikli taleplerden bir tanesi de budur.
İnanıyorum ki muhafazakar bir hükümet iktidarda olmamış olsaydı İslami camialar bu güne kadar defalarca “Ayasofya ibadete açılsın” diye basın açıklamaları yapıp seslerini duyurmaya çalışacaklardı.
Siyasi iktidar bunu görmeli ve toplumumuzun bu haklı talebi için zaman kaybetmeden somut adım atmalıdır.
Cumhurbaşkanı’nın, “Ayasofya’nın statüsünün değiştirilmesi için talimat verdiği” iddialarının doğru olduğunu umuyorum. Çünkü toplum arasında “AK Parti 18 yıldır iktidardadır, tüm yetkiler onlarda olmasına rağmen neden Ayasofya’yı ibadete açmıyorlar...” şeklinde haklı eleştiriler artık yüksek sesle dillendiriliyor.
Malumunuz savaşla fethedilen bir yerin merkez ibadethanesi camiye dönüştürülmediği sürece fetih tamamlanmış sayılmaz. İstanbul Fethi’nde de bu yapıldı. Fatih Sultan Mehmet, Ayasofya’yı fethin sembolü olarak camiye çevirmiş ve ilk Cuma namazını da burada kılmıştır.
Sultan Fatih, Ayasofya için bir vakıf kurar ve vakıf senedine şunları yazar, “İşte bu benim Ayasofya vakfiyem, … Bu vakfiyeyi kim değiştirirse, Allah’ın, Peygamber’in, meleklerin, bütün yöneticilerin ve dahi bütün Müslümanların ebediyen laneti onun ve onların üzerine olsun. Azapları hafiflemesin onların, haşr gününde yüzlerine bakılmasın. Kim bunları işittikten sonra hala bu değiştirme işine devam ederse, günahı onu değiştirene ait olacaktır. Allah’ın azabı onlaradır. Allah işitendir, bilendir.”
İstanbul Müslümanların elinde olduğu müddetçe Ayasofya’nın cami olarak kalmaya devam etmesi gerekirdi. Ancak fetihten, yani 1453’ten 481 yıl sonra 1934’te Atatürk’ün emri ve Bakanlar kurulunun kararı ile Ayasofya cami olmaktan çıkarılıp müzeye çevirildi.
Doğrusu, Ayasofya’nın müzeye çevrilmesi, Batı hayranı seküler anlayışın Türkiye üzerindeki projelerinden sadece bir tanesiydi. Ezanın Türkçe okunması; Kur’an-ı Kerim, Kur’ani ilimler, İslami kıyafetlerin yasaklanması ve alfabenin değiştirmesi gibi daha pek çok proje hayata geçirildi.
Ceberrut devlet anlayışının Müslüman halka rağmen yaptıkları mezkûr zalimlikler süreç içerisinde hafiflemeye başladı. 1950’de ezanın tekrar Arapça okunmaya başlanması, yakın tarihte İslami kıyafetlerin ve Kur’an ilimlerinin serbest olması gibi gasp edilen hakların iadesi elbette sevindiricidir.
Ancak fethin sembolü olarak Ayasofya Camisi’nin tekrar ibadete açılmaması çok büyük bir eksikliktir. Siyasi iktidar, onu iktidara taşıyan kitlenin sesine kulak vererek bu eksikliği hemen gidermelidir.
Çünkü Ayasofya Müslümanlar için büyük bir değer ve ümmete bırakılan mukaddes bir mirastır.