Güncelliğini kaybettiyse de benim gazeteye yazma günüm bu gün. Çok yazılıp çizildi ama ben de söylemeden geçemeyeceğim.
Kim ne derse desin, hangi saikle yapıldığı iddia edilirse edilsin, Ayasofya’nın cami olması en az müzeye dönüştürülmesi kadar önemli, anlamlı, sembolik ve tarihi niteliktedir.
Ayasofya İslam Medeniyeti ile yoğurulmuş bir tarihi yıkıp yerine batıcı ve teslimiyetçi bir ideolojiyi inşa etmenin en önemli semboludur. Bu değerine binaendir ki Müslüman halkımız yaklaşık 85 yıldır Ayasofya’yı dillinden ve gönlünden düşürmedi. Ve bu nedenledir ki bu gün sevinç gözyaşlarımız akıyor. Yoksa namaz kılacak cami bulamadığımızdan değildir.
Rivayet olunur ki; Hz. Ömer Hacerül Esved’i tavaf ederken “Vallahi sen faydası ve zararı olmayan değersiz bir taşsın. Eğer peygamber seni öpmeseydi seni öpmezdim” demiş. Ayasofya’da madden değersiz bir taştır. Ancak cami yapılmakla İslam Medeniyeti’nin galibiyetinin; müze yapılmakla da İslam Medeniyeti’nin mağlubiyetinin beynelmilel önemli sembolü haline gelmiştir.
Bu nedenle Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesinde irade gösteren Sayın Cumhurbaşkanı’na, emeği geçen yetkililere, destekleyenlere ve doğru karar verme cesaretinde bulunan Danıştay 10. Dairesi üyelerine şahsım ve ailem adına şükranlarımı sunuyorum.
Esas yazımıza konu etmek istediğimiz husus ise Cumhurbaşkanı’nın manifesto niteliğindeki ‘Ayasofya Dirilişi’ başlıklı konuşmasıdır. Tarihe kayıt düşme ve günü geldiğinde hatırlatma adına aynen aktarıyorum:
“Ayasofya’nın dirilişi, Mescid-i Aksa’nın özgürlüğe kavuşmasının habercisidir.
Ayasofya’nın dirilişi, dünyanın dört bir yanındaki Müslümanların fetret devrinden çıkış iradesinin ayak sesidir.
Ayasofya’nın dirilişi, sadece Müslümanların değil, onlarla birlikte tüm mazlumların, mağdurların, ezilmişlerin, sömürülmüşlerin umut ateşinin yeniden alevlenişidir.
Ayasofya’nın dirilişi, Türk Milleti, Müslümanlar ve tüm insanlık olarak dünyaya söyleyecek yeni sözlerimiz olduğunun ifadesidir.
Ayasofya’nın dirilişi, Bedir’den Malazgirt’e, Niğbolu’dan Çanakkale’ye kadar tarihimizin tüm atılım dönemlerini yeniden hatırlayışımızın adıdır.
Ayasofya’nın dirilişi, şehitlerimizin ve gazilerimizin emanetlerine gerekirse canımız pahasına sahip çıkma kararlılığımızın remzidir.
Ayasofya’nın dirilişi, Buhara’dan Endülüs’e kadar medeniyetimizin tüm sembol şehirlerine verdiğimiz bir gönül selamıdır.
Ayasofya’nın dirilişi, Alparslan’dan Fatih’e ve Abdülhamit’e kadar ecdadın tamamına vefamızın gereğidir.
Ayasofya’nın dirilişi, Fatih’in fetih ruhunu şad etme yanında, Akşemsettin’in maneviyatını, Mimar Sinan’ın estetiğini ve zevkini de yeniden gönlümüzde canlandırmaktır.
Ayasofya’nın dirilişi, insanlığın özlemle beklediği temeli adalet, vicdan, ahlak, tevhid ve kardeşlik olan medeniyet güneşimizin yeniden yükselişinin sembolüdür.
Ayasofya’nın dirilişi, bu mabedin kapılarındaki zincirler yanında, topyekûn gönüllerdeki ve ayaklardaki prangaların da kırılıp atılmasıdır.
İnşallah bu kutlu yolda yürümeye, durmadan, duraksamadan, yılmadan, azimle, fedakarlıkla, kararlılıkla, menzile ulaşana kadar devam edeceğiz.”
Birleştirici, kapsayıcı ve daha inandırıcı olması adına Selahaddini Eyyubi vb. bir iki isme ve Kürd, Arap gibi bir iki Müslüman halka da atıfta bulunacak olması metni çok daha lezzetli hale getirecekti ama yine de altına rahatlıkla imza atılabilecek, yürekleri hoplatacak bir gelecek tasavvuru metnidir.
Ancak müslüman halkımız Çanakkale’de bedel öderken masa başında Ayasofya’yı kaybettiğini unutmadı. Yine bu halk, rejimin başı her sıkıştığında dindar halkın başını okşayıp cepheye sürdüğü, işi bittiğinde şamar atıp kodese veya dar ağacına gönderdiği gerçeğinin canlı tanığıdır. Hakeza 15 Temmuz Direnişi’ni unutmadık. Ana gövdesini dindar halkımızın oluşturduğu direnişin milliyetçi, ulusalcı, liberal, kemalist bir akla tahvil edildiği ve o gün sokakta olan tüm cemaat ve tarikatların bugün FETÖ ile aynı torbaya konulduğunun hem canlı tanığı hem de canı çıkarılan mağdurlarıyız.
Bu nedenle, Sayın Cumhurbaşkanı; ‘Ayasofya Dirilişi’ manifestosu ve vaadi üzerinden çizdiğiniz rotanın bir yol rehberi ve pusula olduğunu kabul ediyor, başta Kudüs’ün kurtuluşu olmak üzere ümmetin birliği, medeniyetimizin yeniden inşası, mazlumların kurtuluşu, ayak ve gönül prangalarımızın kırılması ve tevhidin tesisi yürüyüşünde malımız ve canımızla var olduğumuzu beyan ediyoruz.
Ancak çizdiğiniz bu rotada bir şaşma olması durumunda veya ‘kaptan’ın çevresindeki kimi maskeli korsanların pusulanın ibresi ile oynayarak yüzyılda ancak kör topal bir yol bulmuş geminin tekrar yönünün ‘tek dişli canavar’ların kol gezdiği Garbi sahillere yol almasına kimsenin gönlü razı olmayacağı gibi bedel ödemeye aşina olan Müslüman halkımızın sesinin ve tepkisinin de bir o kadar sert olacağı tahmin edilmeli. Eğer buna imkan bulunamıyorsa bırakın CHP gelsin. Bu Müslüman halk onunla nasıl mücadele edeceğini bilir.