Akraba ziyareti için Amed’e (Diyarbakır’a) gitmiştim. Hazır gitmişken bir-iki arkadaşımı da ziyaret programıma almıştım. Yüz küsur yaşındaki ninemi ziyaret ettikten sonra teyzelerimi aradım, evde değillerdi. Hal böyle olunca araya bir arkadaş ziyareti iliştireyim, dedim. Bir arkadaşımı arayıp kendisinden bize konum atmasını istedim. Attığı konuma baktım, evleri 25 kilometre ötedeydi. Pandemi döneminde tam kapanma kararlarının alındığı günlerden sonraki bir pazartesi günüydü. On yedi gün evde kalmış ve sıkılan halk sokaklara caddelere çıkmış, trafik “Aha wilo” diyebileceğimiz günlerden bir gün idi. Bu satırları okuyacak mı bilmiyorum ama kusura bakmasın onu ziyarete geleceğimi söylediğime, ondan konum atmasını istediğime pişman olmuştum. Çünkü o mesafeye gidip gelmek, başka ziyaretlerim için engel teşkil edecekti.
Yapılacak bir şey yoktu. Yola düştük ama bitmiyor miratê. Neyse selametle vardık. Evleri şehrin öbür ucundaydı. Hoş geldin faslından sonra bana ilk söylediği şu oldu: “Buraya neden geldim, biliyor musunuz? Buraya çocuklarım için geldim. Çocuklarımı korumak için burayı tercih ettim. Uzun yıllardır da buradayım. Ülkenin gidişatına, aldığı hale baktığımda çocuklarım için endişelendim. Eğer ben şehir içinde kalsaydım, çocuklarımı kaybedebilirdim” dedi.
Demek ki çocuklarının geleceği için bin bir endişe içinde olan babalar varmış. Ondan sadece bu ve benzer sözleri duymak için de bu mesafeyi kat’ etmemize değmişti. Çok önemli bir sosyal duyarlılığa şahitlik etmiştik. Bakınız bu gidişimiz bize İnzâr Dergisi için bir yazı da yazdırdı.
Birkaç gün önce de Batman’da Suriyeli muhacir bir arkadaşımı ziyaret etmeye niyetlendim. Beraber evlerine doğru giderken bana: “Bu mahalleyi bilerek ve çocuklarım için seçtim. Ev kiralarken, ev ve mahalle seçimi yaparken önce çocuklarımı, çocuklarımın geleceğini düşünürüm. Çocuklarımız bizim geleceğimizdir, çocuklarımız bizim ahiretimizdir, çocuklarımız bizim yatırımımızdır…”
Ev taşımadan önce etüt çalışması yapıyormuş. Ancak böyle babalar geleceğimizin mimarı olabilirler. “Saldım çayıra Mevla’m kayıra” felsefesinin hem dünyada hem de ahirette kaybettirdiğinin bilincinde olan duyarlı babalar…
Sadece yarının değil, yarından sonraki günlerin hesabını yapan babalar ancak bu nesilleri koruyabilirdi. Öyle bir zaman diliminde yaşıyoruz ki kendimizi, ailemizi korumamız için sadece yarınlarını düşünmek artık yetmiyor. Yarından sonraki günlerini “Sibe na dûsbe” dediğimiz geleceklerini de düşünmemiz gerekiyor.
Çocuklarına dünyayı tanıtırken, ahiretlerini de tanıtan kaç baba kaldı ki? Dersem bilmem sizi umutsuzluğa sevk edecek miyim? Oysaki gayret damarlarımızın harekete geçmesi gerekiyor, umutsuzluk damarları değil…
Çocuklarının ahiretini unutan babalar şunu bilmelidirler ki; çocuklarının dünyada üşümesine, ahirette ise yanmalarına yol vermektedirler.
Hele çocukları olmadığı halde, baba olmadıkları halde başkalarının çocuğu üzerinde endişeleri olan, ahiretlerini düşünen duyarlı kişiler(Bediuzzaman gibi) ve yine kendi çocukları olmadıkları halde başkasının çocuğu üzerinde endişeleri olan duyarlı babalar(Hüseyn-i Zaman gibi) vardır ki bunlar eli öpülesice, yolları takip edilesice kişilerdir. Çünkü ahiretin dünyadan daha değerli olduğunun şuurunda olanlar ve bu şuuru aşılamaya çalışanlar başlı başına birer değerdirler.
Çocuklarının ahiretlerini düşünerek onları yetiştiren babalar aynı zamanda gölgelerine sığınacakları ebedi ağaçlar da yetiştirmişlerdir.
Çocuklarını ihmal edenler de yani şehir merkezinden 25-30 kilometre uzakta ikamet etmenin hesabını yapmayanlar kendilerine dünya ve ahireti cehenneme çevireceklerinin farkında olmalıdırlar.
Anne-baba ve annelik-babalık arasında ince bir fark vardır. Anneliğin ve babalığın temel özelliklerinden bir tanesi de çocuklarının ahiretlerini düşünmektir.
Söylemek istediklerimin tümünü Necmeddin Erbakan bir cümlede özetlemiş; “Çocuklarınıza helali, haramı, dünyayı ve ahireti öğretmezseniz istediğiniz kadar okutun, asla adam edemezsiniz”
Bir de helali haramı, dünyayı ve ahireti bilmeyenlerin başımıza geçip ülkeyi ve bizi yönettiğini düşünün! İmanımız gevrer alimallah…
Ve sözlerin en güzeli…
“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, güçlü, Allah’ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve kendilerine emredileni yerine getiren melekler vardır.” (Tahrim 6)
Allah bilir ya! Bu ayetin gerekliğini yerine getirmeye çalışsak değil şehrin dışında, değil kenar mahallelerde, değil 25 kilometre uzaklıkta, dağ başında evler tutardık. Ya biz ne yapıyoruz? Bu soruyu cevaplandırmaya çalışsak başa döneceğiz. Zaten başa döne döne herhangi bir ilerleme kat’ edemiyoruz.
Mehmet Ziya Gümüş