Baba-Kız İlişkisi ve Babasının Kızı Hz.Fatıma(r.anha)

Bildane KURTARAN

Kız evladı dendi mi, aklımıza ilk gelen anneleridir genellikle.

“Anasına bak, kızını al” sözü, bu anlamda hafızalarımızda yer etmiş, en kalıplaşmış sözlerdendir mesela.

Bu sözün de bu sözü söyleten bakış açısının da haklılık payı vardır elbette. Ancak söz konusu kız evladı olunca babaları bir kenara bırakmak, büyük bir yanılgıdır.

Evet, anne kız evladı için hem örnektir, hem muallimdir, hem mürebbiyedir. Candır, dosttur, sırdaştır. Ahlak gelişiminde en çok iz bırakan insandır.

Ancak baba, kız evladının karakterinin oluşumunda, gelişiminde, istikrarında en birinci etkendir.

Anne, kız evladıyla daha çok vakit geçirir, daha çok anı paylaşır. Bazen o kadar bütünleşir ki, bu bütünleşme doğal olarak kız evladının anneye karşı farkındalığını zaman zaman sekteye uğratabilir. Hem ikisinin de duygusal, hassas, nahiv bir yaratılışta olması hasebiyle, ilişkilerinde daha çok fırtınalı dönemler olabilir. Yamalı bohça misali; yırtılır, dikilir, onarılır. Fakat hepsi bohçanın içinde saklı kalır. Kız evladı anneyi daha çok içselleştirir. Bazen o kadar içselleştirir ki, anne onda, o annede kaybolabilir.

Oysa baba modeli kız evladı için; bütünleştiği, anne modelinden dışarıya çıktığı ilk kapıdır. O kapı aynı zamanda dış dünyaya ait birçok şeyi inceleyebildiği bir numunedir. Babanın konuşmaları, hareketleri hep bu denklem üzerinden ayrı bir yer bulur, kız evladının dünyasında. Bu nedenle baba sosyal hayata dair insani ilişkilerini geliştirdiği ilk modeldir.

Her ne kadar mizacını anne-babadan alsa da, karakteristik özelliklerini babasından almaya daha yatkındır.

Tam da bu nedenle, babanın kızıyla geliştirdiği ilişki çok önemlidir. Bu hususta ise her baba, yeri geldiğinde noksan sayılabilecek ‘genel geçer' birçok kuralı, yanlış olmasına rağmen, ‘hayatımızın gerçekleri' kontenjanından girmiş sayısız tabuyu yıkabilmelidir.

Yine bu hususta örnek alınabilecek en muazzam ilişki modeli; Hz. Peygamber (a.s)  ve biricik kızı Hz. Fatıma (r.a)’nın baba-kız ilişkisidir.

Hz. Fatıma (r.a)’nın doğumundan vefatına kadar geçen hayatında hayat bulan baba modeli, bunun en büyük işaretlerindendir. Nitekim babası Hz. Peygamber’in (s.a.v)  özelliklerini-güzelliklerini üzerinde taşıyan Hz. Fatıma (r.a)’ya o dönemin şahitleri ‘babasının kızı’ lakabını takmışlardı.

Her müminin, fakat bilhassa mümin babaların  ve evlatların muhakkak incelemesi, tefekkür etmesi ve dersler çıkarması gereken bir muhabbet, marifet, merhamet ilişkisiydi onların ilişkisi...

Şu bir hakikattir ki, baba iki hecelik bir kelimeden öte bir anlam ifade edemiyorsa, kız evladının hayatında onulmaz yaralar var demektir.

Bir baba kızının dünyasına dokundukça, yaban ellerin dokunma yollarını da kapatır.

Biricik afifesinin sinesindeki boşluğu doldurdukça, manevi afetlerden de korumuş olur.

Bir baba kız evladının hayatında mihenk taşı gibidir. Eğer geçerli bir mazeret yok ise, kız evladının terbiyesini tamamen anneye bırakmak, kızının dünyasından kendi isteğiyle feragat etmekle aynıdır.

Bu bağlamda eksik diyaloglar, metotlar, soğuk ve zayıf bir ilişkinin ağlarını örer.

Bu ümmetin babaları, Fatıma'nın (r.a) babası gibi bir baba olma gayretinde olmadıkları müddetçe, Fatıma gibi kızları olmayacaktır!

Kutlu Nebi misali; bazen rahle başında bir öğretmen...

Bazen; kızının eli elinde, gözü gözünde, gönlün gönle değdiği muhabbetin feyzinde bir dost...

Bazen; hakla batılın sınırlarında bir kale...

Bazen; tevazuu ve şefkatle kızının omuzunda davasının şerhini, en somut örneklerle ta yüreğine nakşeden bir nakkaş...

Bazen; gerekirse kızı için tüm dünyanın ateşini bağrında söndürmeye hazır olan bir kahraman olmalıdır...

Eğer bir babaysak ve Rabbimiz bize cennet kapısı olacak bir kız evladı lütuf etmişse, bu nimetin kadrini bilmek ve gereğini yapmak, Rabbimize, kendimize, kızımıza ve ümmete karşı bir sorumluluktur.

Belki anasına bakılır kızı alınır fakat, bir kız iki cihanda da babasıyla anılır.

Rabbimiz iki cihanda da anne-babalarının alın akı, yürek akı, ümmetin yüz akı evlatlar yetiştirmeyi nasip etsin!

(Ölüm veya herhangi bir sebeple babalarının ve evlatlarının sesinden, kokusundan mahrum kalmışların acılarının hürmetine karşı sürçü kalem ettiysek affola...)

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.