Allah’ın Adıyla
Geçen yazımızda aile içinde Aile reisi olan babanın kendisi ile beraber yaşayan anne ve babasına karşı sorumluluklarına değinmiştik. Bu sayımızda da inşallah ‘Baba’nın eşine, çocuklarına karşı sorumluluklarına değinmeye çalışacağız.
Öncelikle şu bilinmelidir ki, Allah azze ve celle babamız Adem’i yarattıktan sonra annemiz Havva’yı onu teskin, onunla kalbi hoş olsun diye yarattı. Bizlerin de dünyaya gelişi buna atfendir.
Baba, saliha eşi sayesinde dünyada kendisini ahrette helaka götürecek birçok davranıştan kurtulabiliyor ve Allah’ın rızasına uygun bir yaşam sürebiliyor. Ayrıca yine baba bilmeli ki, çocuklarının da ahrette kurtuluşuna büyük ölçüde anne vesile oluyor. Çünkü bir çocuk belli bir yaşa kadar olan eğitiminin nerdeyse tamamını annesinden alıyor. Dolayısıyla onları da Allah’ın azabından kurtarmak için o vesile oluyor. Aslında biz mü’minler için esas olan da Ahiret hayatımızın kazanılması değil midir?
Mü’min fert Allah için hizmetini sürdürürken de eşinin büyük yardımına ihtiyaç duyar. Çocukların bakımı bir yana, hizmete taalluk eden diğer çalışmalarda da ona destek olur. Tıpkı asr-ı saadet döneminde kadının cephede geri planda durup, yaralıları tedavi etme, onların su-yemek ihtiyacını karşılama, moral verme gibi fonksiyonlarını üstlendiği gibi bugün de kadın bu pozisyonda eşine büyük ölçüde yardımcı olabilmektedir. Dolayısıyla kadın toplumun inşasında hem kocasına hem de davasına belli ölçülerde katkı sağlayabilmektedir. Yani kadın sadece kadınsal özelliğinden istifa edilmekten ziyade davaya hizmette de sorumluluklar alabilmektedir.
O halde bir babanın eşine karşı sorumlulukları ne olmalıdır?
Bir babanın iki tür sorumluluğu vardır; Birincisi ailede bakmak zorunda olduğu kimselerin Allah’ın rızasına uygun bir yaşantı içinde olmalarını sağlamak. İkincisi onlara dünyaya dair geçimliklerinde helal çerçevede ihtiyaçlarını karşılamaktır.
Bir baba dünyada kendisine ve ailesine karşı gelecek bir saldırıda nasıl ki canla başla bunu gidermeye çalışıyorsa, ailesinin ahretini tehlikeye sokacak davranışları da ailesinden uzaklaştırmak için öyle çalışmalıdır. Eşinin iffetini korumasında, çocuklarının kötü ahlak ve davranışlara bulaşmaması için her türlü koruyucu tedbiri almak durumundadır.
Eşi ile ilgili sorumluluklarını sıralarsak,
-Eşinin İslami bir ahlaka bürünmesi için beraber ya da ferdi olarak kendisini yetiştirmesi için ortam hazırlaması, hazır ortamlara gitmesi için de yardımcı olması,
-İslami tesettüre bürünmesi için her ne olursa olsun çaba sarfetmeli, bu konuda belirlenmiş İslami ölçülerin dışındaki giyim ve yaşam şartlarını kesinlikle kabul etmemeli. Özellikle kız çocuklarının giyim kuşamlarına dikkat etmeli. Küçüktür, deyip İslami giyim kuşamında gevşeklik göstermemelidir.
-Eşi ile beraber İslami hizmeti yürütüyorlarsa ona karşı daha çok ihtimam gösterip, ev içinde dayanışma içinde olmaya çalışılmalıdır. Bu konuda da ölçümüz Allah Resulü (sav) olmalıdır.
-Eşinin giyim kuşamına dair temel ihtiyaçlarını israf sınırlarına girmeden karşılamaya çalışmalı, sıkıntı yaşanması halinde de bunu izah yolu ile eşini iknaya çalışmalıdır.
-Erkek sadece eşinin giyim, yeme, içme ihtiyacını karşılamayacak, kadının diğer haklarına da riayet edecek. Allah Resulü (sav) gece kalkıp ibadet edecekken Hz.Aişe (r.a)’den izin isterdi. Yine Allah Resulu kendilerini tamamen ibadete veren sahabeleri bundan vazgeçirmiş, kendilerini, kendisi gibi davranmaya teşvik etmiştir. Yani nasıl kendisi bir erkek olarak bir eşe ihtiyaç duyuyorsa, erkeğin de eşinin kendisine ihtiyaç duyduğunu bilmesi ve ona göre davranması gereklidir.
-Evin, çocukların, kendisinin bakımının ağırlıklı olarak kadının üzerinde olduğunu hesap etmek zorunda olan erkek, eşinde zaman zaman meydana gelecek sıkıntılara, uyumsuzluklara da tahammül gösterebilmelidir.
Bu konu ile ilgili bir hadiseyi zikredip konumuzu bitirelim:
Hz.Ömer (ra) devrinde bir adam hanımı ile arada bir ağız kavgası edip çekişiyordu. Adam hanımına laf anlatamayınca bunalmış, halifeden yardım ve akıl istemek için evine gelmişti.
Evin kapısını çalmak için yaklaştığında içeriden bir kadının yüksek sesle konuştuğunu duydu. Biraz dikkat edince, bunun Hz. Ömer’in (r.a) hanımı olduğunu anladı. Baktı ki Hz.Ömer de aynı durumda. Adam şaşırdı; koca halife, kendisine karşı sesini yükselten hanımını sükunetle dinliyordu. Kapıyı hiç çalmadan hemen geri döndü.
O sırada Hz. Ömer (r.a) birinin kapıya doğru geldiğini fark etmişti. Gelen kimsenin kapıyı çalmadan geri döndüğünü görünce, hemen arkasından çıkıp adamı geri çağırdı ve niçin geldiğini niçin geri döndüğünü sordu. Adam,
“Ya ömer, bir derdim vardı, size akıl danışmaya gelmiştim; fakat gördüm ki siz de aynı dert içindesiniz. Onun için rahatsız etmek istemedim” dedi. Hz.Ömer (r.a),
“Derdin neydi?” diye sordu. Adam,
“Hanımım, bazen bana karşı evde yüksek sesle konuşuyor, sözlerime sertçe karşılık veriyor, canımı sıkıyor. Gördüm ki bu durum sizin evde de oluyor” dedi. O zaman Hz.Ömer (r.a) adamı kenara çekerek ona,
“Bak, hanımların kocaları üzerinde pek çok hizmeti ve hakkı vardır. Bunun için onlara tahammül etmeliyiz. Onlar bizim evimizi beklerler. Ekmek ve yemeğimizi pişirirler. Çocuklarımızı emzirirler. Elbise ve evimizi temizlerler. Nefsimizi teskin eder ve bizi harama düşmekten korurlar. Ben bana bu kadar hizmeti dokunan bir kadına niçin tahammül etmeyeyim. Kardeşim, hanımının sıkıntısına tahammül göster. Dünya hayatı çok kısadır, gelir geçer” dedi. (Zehebi, el-Kebair, s.179)
Allahım! Bizleri birbirini yıkayan iki el gibi, birbirine sahip çıkan, birbirinin kötülüklerini gideren ve cennete giden kullarından eyle.
İnzar Dergisi