Güney Kürdistan merkezli “Bağımsızlık referandumunun” tarihi yaklaştıkça sular daha da ısınıyor.
Çevreden “Yanlış” ile başlayan eleştirel mesajlar, artık “Güç kullanımını” içeren somut tehditlere dönüşüyor.
Kürt gruplar arasında referandum merkezli tezat duruşlar bir yana, referanduma yön verecek bölgesel ve uluslar arası faktörler ilkesel ya da taktiksel gerekçelerle toptan bir reddiyeci pozisyona bürünüyor.
Bağdat hükümetinin yanı sıra İran ve Türkiye'nin oluşturduğu karşı cepheye son günlerde “Koalisyon güçlerinin” de katılmış olması, referandumun gerçekleşme olasılığını fiili olarak zora sokuyor.
Irak merkezi hükümeti ile Türkiye ve İran'ın tavrı referandum konusunda etkili bir baskı unsuru oluştursa da, ABD ve diğer uluslar arası aktörlerin tutumu daha fazla sonuç alıcı olabilir. Nitekim bu gerçeğe, federasyona geçiş sürecinde şahit olmuştuk.
Referandum konusunda son dönemece girilirken söz konusu uluslar arası aktörlerin yaptıkları son hamle, referandumun yapılıp yapılmayacağı konusunda bir belirsizlik oluşturmaya başladı.
Son günlerde ABD başkanının IŞİD'le Mücadele Özel Temsilcisi Brett McGurk, ABD ve İngiltere'nin Bağdat Büyükelçileri, BM Irak Özel Temsilcisi ve diğer batılı diplomatlardan oluşan bir heyet, sırayla Başbakan Haydar İbadi, YNK yöneticileri, Goran ve en son Mesud Barzani ile yaptıkları seri görüşmeler başlıca iki ana başlıktan oluşmaktaydı:
Erbil ile Bağdat arasında kronikleşen sorunların çözülmesi ve referandumun ertelenmesi.
Görüşmelerden sonra McGurk'un yaptığı açıklamalar özetle şöyleydi:
- Sayın Barzani ile başta referandum olmak üzere bir çok konuyu ele aldık. Kendisine ABD ve uluslararası toplumun referandumu desteklemediklerini yeniledik.
- IŞİD'le savaşa öncelik vermemiz gerekiyor. Referandum uluslararası meşrulukla ilişkili bir konu ancak bu referanduma uluslararası hiçbir güç destek vermiyor.
- Kararın sadece Sayın Barzani'ye ait olmadığını, tüm taraflara ait olduğunu biliyoruz. Kararın yeniden düşünülmesi gerektiğini söyledik.
- Başkan Barzani bizden alternatif istedi. Biz de İngiltere, Fransa ve BM işbirliğiyle Başkan Barzani'ye alternatif sunduk. Sunduğumuz alternatife ilişkin ayrıntılı bilgi veremeyeceğim.
McGurk bu açıklamaları yaparken, Rudaw görüşmeyle ilgili Başkanlık sitesinden şu cümleleri nakletmekteydi:
“Görüşmenin içeriğine dair yapılan açıklamada, heyetin Başkan Barzani'ye referandumun ertelenmesi için alternatif sunduğu belirtildi. Başkan Barzani ise, referandum kararının partilerin ortak kararı olduğunu belirterek, ‘Referandum konusu sadece bana ait değil, Kürdistan'daki diğer siyasi liderlerle alınan bir karardır. Diğer partilerle yapacağımız görüşmelerin ardından size kararımızı ileteceğiz.”
Sonrasında Zaxo'da düzenlenen referandum etkinliğinde halka seslenen Barzani, görüşmeyle ilgili “3-4 saat görüştük. Onlar önerilerini sundular, biz de kendi durumumuzu anlattık... Onlar referandumun ertelenmesinin faydalı olacağını söylediler… Referandumu ertelemeyeceğiz. Bağımsızlığımız kesindir” sözleri kararlılık ifade etse de Irak Başbakanı Haydar İbadi'ye yakınlığıyla bilinen Casim Muhammed Cafer'in medyaya yansıyan şu sözleri bir başka açıdan ABD'nin kararlılığını ifade etmeye ışık tutmaktadır:
“Amerikalılar, Barzani'nin Kürtler karşısında zor durumda kalmaması için referandumun ertelendiğini Kürdistan Meclisinin ilan etmesini teklif etti. Trump'ın temsilcisi, referandumun ertelenmesi konusunda zaman tayin etmedi; ancak bize ulaşan haberlere göre Kürdistan Meclisi referandumun iki yıl sonraya ertelendiğini açıklayacak.”
Aslına bakılırsa Mesud Barzani'nin referandum kararlılığı aynı zamanda kendisini güçlü bir taahhüdün altına da koydu. Yerel, bölgesel ve uluslar arası dinamiklerin artan referandum karşıtı tavırları ise referandumun gerçekleşme şartlarını büyük oranda zora sokmuş durumdadır.
Yaşanan ikilem karşısında Barzani'nin referandumu ertelemek durumunda kalacağı, ancak itibarının sarsılmaması için erteleme kararının yerel parlamentonun onayından geçirileceği yönünde yorumlar giderek artmaktadır.
Referandumun ertelenmesi kararının meclis onayından geçirilerek ilan edilmesi yorumları yaygınlık kazanırken yaklaşık iki yıldır fiilen kapalı durumda olan Erbil parlamentosunun açılması yönünde KDP ile YNK arasında bir hafta önce varılan uzlaşma dikkat çekicidir.
Referandum tarihi yaklaşırken bir taraftan Barzani'den yükselen kararlılık sözleri, diğer taraftan McGurk öncülüğündeki heyetin ilettiği “meçhul alternatif” ve beklenen cevap, kararlılık kadar erteleme ihtimalini de öne çıkarmış durumdadır.
Şekillenen referandum aleyhindeki denge, şu aşamada Kürtlerin umut bağladığı bağımsızlık heyecanı kadar, kuşatılmışlık ve belki daha da öte risklerle de karşı karşıya kalmış durumdadır.
Bu durumda referandumun ertelenme ihtimali ister istemez ağırlık kazanmaktadır. Yine de dengeler hassas. Dolayısıyla kesin hüküm biçmek yerine bekleyip görmek gerekir.
Ama her halukarda referandum karşıtı tavırlardan dolayı uzun dönemdir stabil seyreden Kürt yönetiminin bölge ülkeleriyle ilişkilerinde yeni kırılmalar yaşanacaktır, en çok da “müttefiki” olduğu Türkiye ile!
Bu arada ABD'nin referandumu erteleme baskısının bölgesel dinamiklerin hassasiyetleriyle ilgisinin bulunmadığını belirtmiş olalım. ABD'nin “Kürt odaklı” önceliği şu an Suriye sahasında israil'in güvenliğini pekiştirmeye dönük entrikacı tutumuyla alakalıdır ve PKK'yi de ana nesne olarak kullanmaktadır. Referandumun Irak'ta yol açabileceği muhtemel bir komplikasyon, ABD'nin PKK üzerinden yürüttüğü Suriye politikasını berbat edebilir. Bu durum, tezat gibi görünse de israil'in “Referandum yanlısı” tutumuyla birebir örtüşmektedir.
israil'den sel gibi akan “referanduma destek” açıklamaları “Günah-ı kebair” olarak değerlendirilip Barzani'nin günah defterine yazılsa da temelde gördüğü işlev, bölgesel dinamikleri Kürt karşıtlığı üzerinden motorize etmeye dönük sinsi bir politikanın ürünüdür.
israil çok iyi biliyor ki, referandum konusunda yaptığı her bir destek açıklaması Bağdat, Tahran, Şam ve Ankara'da öfke dağlarının oluşmasına ve referandum karşıtı birer “meşru” enstrümana dönüşmektedir.
Bu durumda israil'den yükselen her bir havlama sesine “Spas” etmek yerine “Hoşt!” çekmek öncelikle Güney Kürdistan'ın boynunun borcudur.