IKBYM(Irak Kürt Bölgesel Yönetimi) 25 Eylülde “Bağımsızlık Referandumu” yapma kararı aldı. Erbil'in Selahaddin kasabasında 4 saat süren bir toplantı yapıldı. Parti merkezinde yapılan bu toplantı, tek gündem maddesiyle toplanmış ve basına kapalı yapılmıştı.
Bu aşamaya gelmenin elbette bir stratejisi olmalıydı ve bu strateji Türkiye başta olmak üzere Almanya ve ABD gibi bazı ülkelere rahatsızlık verse de 25 Eylül gibi bir tarihi beraberinde doğurdu. Bu neticenin evveliyatında geçen aylarda IKBY'nin bazı yapılanma kararları alması göz ardı edilemez.
Buna göre öne sürülen yeni bir proje kapsamına Peşmerge güçleri, tek çatı altında toplanacak ve Peşmerge Bakanlığı yeniden yapılandırılacaktı. Nitekim IKBY Bakanlar Kurulu toplantısında İçişleri Bakanı Kerim Sincari 35 maddelik bir raporu Bakanlar Kuruluna arz etti. Buna göre “Peşmerge Bakanlığının yeniden düzenlenip bünyesindeki tüm güçlerin tek çatı altında birleştirilerek modern bir güç haline getirilmesi” ile ilgili “Gelecekte Peşmerge” başlığı altındaki teklif ve önerilerin olduğu bu rapor Bakanlar Kurulu tarafından onaylanmış oldu.
Böylece Kürdistan Demokrat Partisi olan KDP ile Kürdistan Yurtseverler birliği KYB'ye bağlı olan iki Peşmerge gücü bir çatı altında toplanmış oldu. “Bağımsızlık Referandumu” yolunda devletleşmeye doğru önemli bir adım da atılmış oldu. Bu karar ilan edildiğinde de tepkilerin uluslararası olması Başbakan Neçirvan Barzani'nin "Bize göre, ülkelerin tepkileri çok normaldir. Endişe verici bir durum yok." değerlendirmesini beraberinde getirdi. “Hedefimiz, tüm dünyanın Kürtlerin ne istediğinden haberdar olmasıdır." şeklinde referandumun amacını dile getiren bir söylemini de gördük. Peki, gerçek bu mu?
Afrin'den Rojava'ya kadar oluşturulan kantonların Akdeniz'e doğru tek parça haline getirilmesi ve ilan edilecek bir YPG yönetimli Kürdistan'ı düşünün. Barzani yönetimini o zaman kim kale alır ki? Hâlbuki her Kürt'te, Kürt ve Kürdistan denince bu iki kelimeyle özdeşleşmiş olan Barzani ailesi akla gelir. Kimse YPG'yi akla getirmez. Fakat Rojava olayları sonrası mevcut siyasi oluşumları topraklarından kovan veya atan YPG, Esad yönetimi yardımıyla kendine bir alan oluşturdu. Uluslararası güçlerin ve özellikle ABD'nin destek ve silah takviyesiyle ilk fırsatta bir yönetim oluşturması, Barzani yönetimini geri plana atması olacağından 25 Eylül'de bu atılımı Barzani'nin yapması kendi açısından öncelikli bir adım olmuştur.
Yoksa YPG'nin gölgesinde kalması asırlık idealine halel getirecektir. Önümüzdeki aylar bu gelişmelere gebedir.
Putunu Yiyen Batı
Londra'daki olaylardan dolayı İngiltere Başbakanı Theressa May, insan hakları yasalarını gerekirse değiştirebileceklerini söyledi. Sebep olarak “terörle mücadele” gösterildi. “Radikal İslamcıları fazlasıyla tolere ettik, o günler bitecek” sözünü de esirgemedi. Olaylar ve terör Batı'yı vurduğunda övündükleri ilkeleri dahi bir tarafa bırakacak kadar putunu yiyenler, nasıl da “demokrasinin beşiği “ olmakla övünüyorlar. Öyle ya İngiltere demokrasinin beşiğiydi değil mi?
Fransa ise en az İngiltere kadar kadim bir ülke... Ama Theressa May'den aşağı kalır bir yanları olmadığı açık. Diğer Avrupa ülkeleri de mevzu bahis kendileri olunca “insan hakları” gibi konular detaydan ibaret kalıyor. Boşuna dememişler “Ele verir talkını kendi yiyer salkımı”
Anlaşılan Hz. Ömer'in putunu yemekle ilgili rivayeti geçerliliğini hala koruyormuş. Aradan asırlar geçse bile...