Arap Baharı süreci elbette bitmedi. Kimileri bu sürecin bittiğini söylese veya öyle görmek istese de vakıa öyle değil. Yaklaşık üç yıl önce 18 Aralık 2010’da Tunus’ta, tezgâhını kaybettiği için kendisini yakan Muhammed Buazizi’nin eylemiyle başlayan süreç, çok kısa zamanda önemli tarihi olayların oluşmasına neden oldu. Kimsenin önceden tahmin edemediği, kapsamlı sosyal ve siyasal değişimler yaşandı.
Yirmi üç yıldan beri iktidarda olan diktatör Zeynel Abidin Bin Ali, Tunus’u terk edip kaçtı. Mısır’da otuz iki yıldan beri iktidarda olan Hüsnü Mübarek istifa etmek zorunda kaldı. Libya diktatörü Muammer Kaddafi, sekiz ay süren iç savaştan sonra yakalandı ve feci bir şekilde linç edilerek öldürüldü. Yemen, Bahreyn ve diğer bazı Arap ülkelerinde de etkisini gösteren Bahar, Suriye’de küresel güçler ile onların bölgesel müttefikleri arasındaki güç mücadelesi engeline takıldı.
Bahar’ın en kanlı geçtiği ülke şüphesiz Suriye oldu. 15 Mart 2011’de olaylar Suriye’de barışçıl gösteriler şeklinde başladı. Sivil-barışçıl muhalefet ve direniş, rejim tarafından şiddet ve kanla bastırılınca muhalefet de dış güçler tarafından kısa bir sürede silahlandırıldı ve bu ülke Müslüman kanının sel olup aktığı bir cehenneme dönüştürüldü. Bölgesel ve küresel aktörlerin bilek güreşine sahne olan Suriye, tarihinin en feci ve korkunç yıkımını yaşamaya devam ediyor. İşin daha vahim olanı ise akan kanın duracağı konusunda umut verici bir sürece henüz girilmemiş olması.
Bahar süreci sanki şiddetli bir fırtına etkisi yaptı. Fırtına, eski yapıların birçoğunun çatılarını uçurdu ve önemli hasarlar da oluşturdu. Ama eski yapıların gövdeleri durmaya devam etti. İşte son günlerde Mısır ve Tunus’ta yaşanan olaylar, bu hasarlı yapıların direnme ve tekrar ayakta durmaya devam etme gayretlerinden başka bir şey değildir. Ölümcül darbe almış bir canavarın can havliyle çırpınması ve etrafa saldırması gibi bir şey bu.
Çarşamba sabahı bu canavar, tarihin en kanlı katliamlarından birini gerçekleştirdi. Adeviyye ve Nahda meydanlarını boşaltmak amacıyla müdahalede bulunan emniyet ve ordu birlikleri meydanları mezbahaneye çevirdi. Katledilen insan sayısının iki bin altı yüz civarında olduğu ifade ediliyor, ancak bu sayının ilerleyen zamanlarda artacağı şimdiden belli. Çünkü on bin civarında yaralıdan bahsediliyor.
Bu yaralıların hemen hepsi de başından, boğazından ve kalbinden isabet almış. Meydan üzerinde uçan helikopterlerden ve etraftaki yüksek binalardan meydandakilerin üzerine ateş açıldığı, meydandaki hastanenin, içindeki her şeyle beraber ateşe verildiği ve yaralıları taşımak için ambulansların girişine bile izin verilmediği ifade ediliyor. Tam bir vahşet, katliam ve soykırım bu!
İsrail canavarının 2008’de 22 gün aralıksız şekilde Gazze üzerine yağdırdığı ateşte bile bu kadar vahşet ve can kaybı yaşanmamıştı. Gözleri dönmüş bu caniler, Mısır’ı Suriyeleştirme senaryosunun aktörleri olduklarını ortaya koymuşlardır. Cunta, ülkeyi adım adım bir iç savaşa doğru götüren adımlar atıyor. Akıtılan bunca kandan sonra ilan edilen olağanüstü hal ve geniş kapsamlı tutuklamalar, cuntanın bundan sonra da ne yapacağını göstermektedir. İşgalci ve cani cunta, bütün bu yaptıkları ile meşruiyetini tamamen yitirmiştir.
Batı dünyası işlenen bu vahşi katliamın ortağıdır. Evet, darbecileri destekleyen kim olursa olsun akıtılan kanlardan onlar da sorumludur. Bu suçu işleyen caniler Uluslararası Cinayet Mahkemesi’nde yargılanmalıdırlar. Arap ve İslam dünyasındaki yönetimlerden bu katliamlara karşı güçlü bir tepkinin gelmeyeceği belli. Ancak, Müslüman halkın tepkisini en üst seviyede ortaya koyması gerekir. Yönetimler ve devletler, kendi çıkarları için akan kanı görmezden gelseler bile insanlık kalbi taşıyan her kişinin bu katliamı kınaması ve canileri lanetlemesi gerekir.
1989’da Pekin’de, Tiananmen Meydanı’nda Çin hükümetinin göstericiler üzerine ateş açması olayını, ABD ve Batı yıllarca gündemde tutmuştu. Çin’e yaptırım ve ambargolar konmuştu. O gün çıkarları öyle gerektiriyordu. Bugün ise Mısır meydanlarındaki katliamları görmezden gelmek işlerine geliyor. Batının münafık yüzü bu olay ile bir kez daha ortaya çıkmıştır. Hayranlarına duyurulur!
Katliamlar, tutuklamalar, komplolar ve her tür engellemelere rağmen Mısır halkının direniş azmi kırılamayacaktır. Bu azim ve cesaret devam ettiği sürece kimse baharın bittiğini de söyleyemeyecektir. Yaşanan bu acı olaylar, çok büyük bir doğuşun sancılarından başka bir şey değildir. Hayır! Bahar bitmedi, daha yeni başlıyor.