Aylardan beri Mısır’ı karıştıranlar, kirli elleriyle bu defa da Tunus’ta karışıklıklar çıkarmaya başladılar. Genel olarak diktatörlerin devrildiği ülkeler rahat bırakılmak istenmiyor. Ancak bu ülkeler arasında Mısır ve Tunus’un farklı bir yeri ve önemi var elbette. Tunus, emperyalizmin oyuncağı olan diktatörlerin devrilmesine öncülük etmesiyle halk ve ülke olarak zulme ve zalimlere karışı sembol bir isim oldu. Bu sebepten, içeriden ve dışarıdan menfaatleri zarar gören odaklar bu ülkeyi ve iktidardaki en-Nahda Hareketi’ni kara listeye aldılar.
Mısır ise siyonizmin “stratejik hazine” olarak adlandırdığı diktatör Mübarek’i devirmekle kalmayıp yapılan seçimlerde İslamcı partiler( İhvan ve Selefiler)’e iktidar yolunu açtığı için fazlasıyla cezayı hak etmiş oldu. Yapılan özgür seçimlerde oyların çoğunluğunu alarak Cumhurbaşkanı seçilen Muhammed Mursi’nin kısa zamanda Mısır’ı bölgesinde hak ettiği yere getirme hedefine ulaşmaması için düğmeye basıldı. Yalan ve tezviratlarla yapılan propagandalar ile halkı sokağa döktüler. Eli silahlı meçhul kişiler güvenlik güçlerine ateş açtı ve bazı kamu binaları ile İhvan merkezleri saldırılara hedef oldu. Olaylarda birçok masum insanın kanı döküldü.
Bu yapılanlar ile halkın iradesiyle yönetime gelmiş İslami kadroları başarısız gösterip iktidardan uzaklaştırmak amaçlanıyor. İslami kesimi diğer guruplarla karşı karşıya getirerek bir çatışma ortamı oluşturup ülkede güvensizlik, ekonomik istikrarsızlık ve kaos hedefleniyor. Bir iç savaş ortamı üzerinden ülkeye dışarıdan müdahale veya askerlerin yönetime el koyması hesapları yapılıyor. Ancak, bu saatten sonra böylesi eskimiş oyunların tutma şansı olabilir mi? Müslüman halk bu oyunlara izin verir mi? Bence, diktatörler devirerek rüştünü ispatlamış Mısır ve Tunus halkı bu türden oyunlara fırsat vermeyecektir.
Bugün Tunus’ta sahneye konulan oyun, doksanlı yıllardan sonra Türkiye’de derin yapıların sergiledikleri oyunun ta kendisidir: Laik kesimi hedef alan cinayetler işleyerek bunları İslamcı guruplara fatura etmek ve ordunun idareye müdahalesinin şartlarını hazırlamak... Bu oyun, Türkiye’de feci mağduriyetler oluşturdu ama nihayette halk bu provakatif eylemlerin arkasındaki kirli odakları ve amaçlarını anladı ve gördü. Yasemin Devrimi yapan Tunus halkının da bu eski filme itibar edeceklerine ihtimal vermiyoruz.
Geçen hafta Tunus’ta meçhul kişiler, Yurtsever Demokratlar Hareketi Lideri Şükrü Beliyd’i öldürdüler. Kim veya kimler bu siyasi cinayeti işledi demeden, henüz bir soruşturma dahi başlatılmamışken parmaklar üçlü koalisyonun en büyük ortağı en-Nahda Hareketi’ni göstermeye başladı.
Bu cinayetin büyük bir ihtimalle dış güçler tarafından planlandığını düşünenlere biz de katılıyoruz. Özellikle siyonist israil haydutlarının bunu planladığı şüphesi ağır basıyor. İşlenen bu cinayeti bahane ederek Tunus’un iç işlerine müdahale sayılan açıklamalar ise Fransa İçişleri Bakanı Manuel Walls’dan geldi. Bu zata göre olay, “İslam faşizmi” imiş. “Dinime ta’n eden bari müselman olsa” dedirtecek türden bir açıklama. Yüzyıllarca sömürdükleri ülkelerde işledikleri zulüm ve katliamlar ile beraber bugün Mali’yi işgal edip harabeye çevirme cürmünü örtbas etme gayretleridir bunlar.
Çok sancılı ve zor da olsa bu sürecin önünü alma gayretleri başarılı olamayacaktır. Nehri mecrasının tersine akıtma, baharı kışa çevirme çabaları muvaffak olamayacaktır inşallah.
Fakat hem Mısır hem de Tunus’ta yönetim ve iktidarda olan Müslümanların her zamankinden daha çok dikkatli davranma gereği ile beraber mevcut kriz ve sorunları çözmede cesaret ve azimle hareket etmeleri gerektiğini vurgulamak gerekir. Hele hele bu gibi ortamlarda fikir ayrılıklarının bölünmelere yol açmamasına dikkat edilmelidir. Toplumun maslahatının da gurup ve parti çıkarının önünde tutma tavrının somut bir şekilde gösterilmesi icap eder.