Azerbaycan basınının sorularını cevaplayan Bakan Akar, yöneltilen sorulara şu cevapları verdi:
Soru: “Tek Vatan Harekâtı” sizin için ne ifade ediyor, bu harekâtı nasıl değerlendirirsiniz?
Bugünlere kolay gelinmedi. 30 yıl süren işgal konusu Azerbaycanlı kardeşlerimizi olduğu gibi bütün Türk dünyasını rahatsız etti, üzdü. Bu haksız ve ahlaksız işgal ve Hocalı başta olmak üzere oradaki katliamlar, zulümler, 1 milyondan fazla masum insanın evsiz, barksız sıkıntı içinde yaşaması bizleri derinden üzdü. Belki de en önemli konulardan biri de ne Birleşmiş Milletlerin, ne AGİT’in ne de içinden çıkan Minsk grubunun 30 yıl boyunca hiçbir şey yapmaması. Tek Vatan Harekâtı 44 günlük bir operasyon fakat bu sadece 44 günde olmadı. 44 günlük operasyonun sonucunda Azerbaycan'ın Ermenistan işgali altındaki toprakları kurtarıldı, öz topraklar bağımsızlığını ve özgürlüğünü kazandı.
Çok şükür, bu bizim için büyük bir mutluluk. Karabağ ve oradaki rayonların özgürlüğü elde edildi. Şimdi ise yeni bir mücadele başladı, ekonomik bir mücadele. Oradaki insanların tekrar topraklarına dönmeleri, barış, huzur ve güven içinde yaşamalarına yönelik bir mücadele. Oralara yerleştirilen ve masum halkın hayatını tehdit eden el yapımı patlayıcılar ve mayınlar başta olmak üzere her türlü tehdit ve tehlikenin giderilmesi için gece gündüz çalışıyoruz. Orada temizlenen topraklar da çok şükür ekonomiye kazandırılıyor.
Soru: Ağdam'da faaliyet gösteren Türk-Rus Ortak Gözlem Merkezi'nin faaliyetlerini nasıl değerlendiriyorsunuz, yaşanan herhangi bir olumsuzluk var mı?
Bu faaliyetlerin başından itibaren açık, şeffaf şekilde bir diplomasi hem Azerbaycan hem Türkiye’deki ilgili makamlar tarafından büyük bir başarıyla yürütüldü. 44 günlük zaferin sonunda 11 Kasım'da Rusya ile görüştük. Bu çerçevede bir mutabakat muhtırasının çerçevesi çizildi. Daha sonra da 30 Kasım'da Rusya Savunma Bakanı Sayın Sergey Şoygu ile yaptığımız görüşme sonunda bir yönetmelik üzerinde mutabakat sağladık. Bunların hepsi Azerbaycan ile sıkı bir iş birliği halinde gerçekleşti. Buna bağlı olarak da Ortak Merkez kuruldu. Ortak Merkezin görevleri, sınırları belli. Buradaki maksadımız ateşkesin sürekliliğinin sağlanması ve ateşkes ile birlikte bölgeye istikrarın gelmesi. Orada sadece Rusya ve Türkiye değil, aynı zamanda Azerbaycan da idari ve emniyet görevlerinde, oradaki faaliyetlerin yürütülmesinde çok ciddi gayret sarf ediyor.
Soru: Türkiye ve Azerbaycan arasında imzalanan Şuşa Beyannamesi iki ülke silahlı kuvvetlerine ne gibi sorumluluklar getirdi? Bundan sonraki süreçte neler yapılacak?
Bu beyanname bizim sahip olduğumuz duyguların, düşüncelerin kâğıda dökülmesi şeklinde oldu. Zaten aramızda var olan çok samimi ilişkilerin konusunu, kapsamını genişleten, derinleştiren bir beyannamedir, Şuşa Beyannamesi. Bize düşen, işin savunma ve güvenlik boyutu itibarıyla değerli kardeşim Azerbaycan Savunma Bakanı Orgeneral Zakir Hasanov ile beraber bu çalışmaları yürütmek.
Bunun için yapmamız gereken husus da askeri eğitim, iş birliği, danışmanlık ve yardımlaşma konusunun kapsamını genişletmek. Hiçbir tahdit olmaksızın çok geniş bir şekilde bu çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bir taraftan yeniden yapılanma, modernizasyon, personelimizin ve Azerbaycan'ın kahraman personelinin eğitimini, harekâta hazırlık düzeyini en üst düzeye getirmek için çalışmalarımız sürerken, diğer taraftan da bu personelin donatımı için savunma sanayi konusunda ihtiyaç duyulan harp silah, araç ve gereçlerinin teminiyle ilgili çalışmalarımız var.
SORU: Bölgede oluşan yeni gerçeklikler ışığında Türkiye-Azerbaycan ortak tatbikatları yapılıyor, zaman zaman Azerbaycan-Türkiye-Gürcistan ve Pakistan’ın da katıldığı ortak tatbikatlar yapıldı. Ortak tatbikatların Azerbaycan-Türkiye formatı genişletiliyor mu, başta Azerbaycan olmak üzere ortak tatbikat yapılan ülkelerle askeri iş birliğini gerekli kılan hususlar neler ve bu yeni formattan beklentileriniz nedir?
Biz ön yargısız şekilde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bütün bölgede dostluk, istikrar barış, refah, güvenin hâkim olmasını istiyoruz. Bu manada değerli kardeşim Azerbaycan Savunma Bakanı Orgeneral Zakir Hasanov ile Gürcistan ile yaptığımız çalışmalar var. Operasyonlar sırasında Azerbaycan ve Türkiye'nin yanında üçüncü bir ülke olarak da Pakistan durdu. Tüm Pakistanlı kardeşlerimize buradan teşekkürlerimizi sunuyoruz. Onlarla beraber bu gelişmeler çerçevesinde askeri güvenlik ve eğitim alanında iş birliğimizi artırmak için faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Bunların da önümüzdeki günlerde daha da gelişeceğine inanıyorum. Bu konuda kara, deniz, hava kuvvetlerimiz, savunma sanayimiz, özel kuvvetlerimiz çalışıyor. Karşılıklı bilgi alışverişi söz konusu. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde savunma ve güvenlik konularındaki bu çalışmaların Pakistan, Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan için önemli katkılar sağlayacağını değerlendiriyorum.
SORU: İkinci Karabağ Savaşı'ndan sonra Güney Kafkasya bölgesinde barış ve iş birliği için yeni fırsatların oluştuğu ve bu doğrultuda çeşitli formatların görüşüldüğü bir dönemde, bölgedeki durumu gerginleştirmeye yönelik bazı süreçler yaşanıyor. Bölgede büyük bir nüfuza sahip olan Türkiye bu durumu nasıl değerlendiriyor ve bu konulardaki tutumu ne olacak; sizce kapsamlı barış ve istikrarın olması için ne yapılması gerekir?
Burada haklı, gerekli ve uluslararası meşruiyeti bulunan bir mücadele yapıldı. Bu mücadelede herhangi bir şekilde bir başka ülkenin toprağı işgal edilmedi, herhangi bir insanın, grubun, milletin hakkı gasp edilmedi. Biz Azerbaycan'ın öz topraklarının işgalden kurtarılması için gayret gösterdik. Dolayısıyla bundan sonraki dönemde bu düşmanlıklarla bir yere varılamayacağını herkesin anlaması lazım. Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev ile Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın uzattıkları barış elinin Ermenistan tarafından bir fırsat olarak değerlendirilmesini ve fırsatın da kullanılmasını istiyoruz. Dolayısıyla burada Azerbaycan, Ermenistan, Türkiye, Gürcistan, Rusya, İran, bunların hep beraber konuşmak suretiyle istikrar ortamının sağlanmasını bekliyoruz. Bakın çatışmaların olduğu, sıkıntıların yaşandığı dünyada çeşitli bölgeler var. Söz konusu bölgelerden konuşup siyasal çözümler bulabilenler çok daha güvenli, çok daha müreffeh noktalara geldiler. Bunun görülmesi lazım.
SORU: Bazı ülkeler 44 günlük savaştan sonra bölgedeki güç değişimini ve yeni jeopolitik gerçekliği kabul edemiyor. Özellikle bölgede Rusya’nın yanı sıra, Türkiye'nin de siyasi rolünün artmasından rahatsızlık duyanlar artık bunu gizlemiyor. Türkiye bu durumda nasıl bir siyasi çizgi izleyecek?
Bu konuda biz varlığımızı sürdürdük, sürdüreceğiz. Hiçbir şekilde Azerbaycan yalnız değildir. Bunun herkes tarafından bilinmesi, her taraftan görülmesi lazım. AGİT söz vermesine rağmen 30 sene tek bir adım atmadı. Bilakis Ermenistan tarafındaki bazı siyasiler ve bazı askerler Minsk grubunun bu tutumundan o kadar şımardı ki daha da taarruz etmeye çalıştı. Şuşa ve Bakü beyannamelerini dikkate alarak o çerçevede ilişkilerimizi sürdürüyoruz.
SORU: ABD Başkanı Joe BİDEN, 24 Nisan’da 1915 olaylarının yıl dönümüyle ilgili yaptığı yazılı açıklamada yaşananları “soykırım” olarak tanımladı. Tarihi gerçeklerle uyuşmayan bu açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz, iki devlet ilişkilerine nasıl yansıyacak?
ABD ile NATO içinde müttefikiz, bir takım ikili anlaşmalarımız, sorumluluklarımız var. Sözde soykırım iddiasına gelince, biz bir Ermeni milletvekili ile karşılaştık. Bir toplantıda ‘Ermenilerin sözde katledildiği’ iddialarını söyledi. İspat olarak da ‘herkes kabul ediyor’ dedi. Biz de orada şöyle bir cevap verdik: ‘Galileo dünya dönüyor dediğinde herkes itiraz ediyordu. Dolayısıyla herhangi bir şekilde çok kişinin bir yanlışı söylemesi o yanlışın doğru olduğu anlamına gelmiyor’. Benim doktora tezim bu konuda. Hazırlanan Harbord Raporu var. ABD’den heyet geliyor. Bin 600 sayfalık rapor hazırlıyorlar. Bu raporun tek bir yerinde ne katliam ne de benzeri bir söz var. O günkü şartlardan dolayı yaşanan çatışmalar ve bunların beraberinde getirdiği acılar var. Rapordaki en çarpıcı kayıt şu: ‘Türkler ve Ermeniler 500 sene yaşamışlar beraber eğer biz karışmaz, karıştırmazsak bir 500 sene daha birlikte yaşarlar’.
Başka bir şey daha anlatacağım asil milletimizin başına musallat olan terör belası, terör örgütü PKK var. Bunun sözde elebaşlarından biri daha bundan bir hafta önce basına açıklama yaptı: ‘Bazı batılı güçler bizim silah bırakmamıza müsaade etmediler, çatışmayı sürdürmemizi istediler’. Dolayısıyla ortada böyle bir tablo, model var. 1915 olaylarının çarpıtıldığı çok açık, seçik.