Kutsal kitaplar bazı ilahî hakikatleri daha bir anlaşılır ve etkin olsun diye temsil ve teşbihlerle anlatmaya çalışır. Bütün beşeri kültür ve inanç sistemlerinde de bu gelenek vardır. Özellikle eski dönemlerde bir tür eğitim kurumları olan tasavvufi ekoller, tarikatlar teşbih ve temsillerle hakikatleri anlatma yoluna daha çok başvurmuşlardır. Zamanla bu temsillerle anlatılmak istenen hakikatin bir özeti veciz bir ifadeyle halkın dilinde ‘atasözü’ olarak yer almıştır. İşte bu atasözlerinden birine kaynaklık eden temsili hikayelerden biri:
“Bir zamanlar zengin ama yöneticileri yolsuzluklara bulaşmış bir memlekette halk fakir olduğundan hırsızlık olayları çoğalmıştı. Bir adam o kadar aç ve bitkin düşmüştü ki, dayanamayıp bir armut çaldı.
Adamı yakalayıp cezalandırılmak üzere İmparator'un karşısına çıkardılar. Hırsız imparatoru görünce ona şöyle dedi;
"Değerli efendim, çok açtım, dayanamadım çaldım ve yedim. Beni affetmeniz için yalvarıyorum. Eğer affederseniz size paha biçilemez bir armağanım olacak.."
İmparator dudak büker;
"Senin gibi birinde paha biçilemez ne olabilir ki?"
Hırsız, avucunun içindeki armut çekirdeğini uzatır ve;
"Bu çekirdeği ekerseniz bir gün içinde altın meyveler veren bir ağacın yeşerdiğini göreceksiniz.."
İmparator kahkaha atarak;
"Ek o zaman, altın meyveleri görünce affederim seni.." dedi.
Yoksul adam;
"Haşmetlim imparatorum, bu tohumu ben ekemem çünkü ben bir hırsızım.
Bu tohumu ancak, ömründe hiç çalmamış, başkalarına hiç haksızlık yapmamış, zulüm yapmamış, yalan söylememiş biri ekebilir. Tohum o zaman gücünü gösterir, aksi takdirde onu ekeni zehirler, tarif edilemez acılarla öldürür. Sultanım, bu tohumu ancak siz ekebilirsiniz.."
İmparator irkildi, suratını astı, bir süre düşündü, sonra hırçın bir sesle;
"Ben imparatorum bahçıvan değil, o tohumu baş vezire ver eksin de altın meyveleri görelim." dedi..
Yoksul adam, tohumu baş vezire uzatınca baş vezir telaşe içerisinde imparatora dönüp itiraz etti.
"Ben ekim biçim işlerinde çok beceriksizim efendim, sihirli tohumu ziyan ederim. Bence bu tohumu hazinedar başı eksin.."
Hazinedar başı da hemen bir bahane buldu ve bu görevi başkasına devretti.
Bir bir orada bulunan devlet erkanının hepsi sudan sebeplerle tohum ekme görevinden kaçındılar.
Sonra İmparator, doğan sessizliğin içerisinde bir süre düşündü. Başı önünde baş vezire, hazinedara ve bütün görevlilere dik dik baktı ve;
"Hadi bakalım bu hırsız bahçıvana tohumun nasıl altın meyve verdiğini hep birlikte gösterip sevindirelim." dedi.
Cebinden bir altın çıkarıp yoksul adamın tutması için attı.
Herkesin ceplerinden sessiz sedasız birer altın çıkarıp adama vermesini izledi.
Sonra da gülerek;
"Bas git buradan be adam, bugünlük bu ders hepimize yeter.." dedi.
Hikayede ibretli bir çok ders çıkarılabilir elbette, ama biz sadece birkaç tanesine değinmekle yetinelim:
*Bir toplumun yöneticileri iyi ise toplum da -genel anlamda- iyi, kötü ise toplumda da kötülükler ve kötüler çoğalır. Vücutta baş ne kadar önemli bir konuma sahip ise, toplumda da devlet idaresi o derece önemlidir. Balık baştan kokar deyişi tamamen doğrudur.
*İdareciler halkın feryatlarını duymalı, şikayetlerini dinlemeli ve ertelemeden gereğini yerine getirmelidirler. Onları baştan savacak, sus payı kabilinden yöntemlerle sorunlar çözülmez.
*Yönetici tabakanın yanlış uygulama ve tasarruflarına halk sessiz kalmamalı; bir şekilde uyarısını yapmalı, tepkisini ortaya koymalıdır.
*Halk ne durumda olursa olsun baştaki idarecilerin dürüst, adil, dindar ve Allah’tan korkan insanlar olduklarını zanneder veya onları böyle görmek ister. İktidarlarının berdevam olmasını isteyenler bu gerçeği göz ardı etmemelidir.
Ve ne yazık ki yaşadığımız devirde hikayede anlatılana benzer çokça memleketler, yöneticiler ve yönetimler var. Diğer yandan zulmedenlere hakikatleri hatırlatacak insanların sayısı ise çok az ve sesleri çok cılız çıkıyor.