13 Ocak 1994 yılında Mardin’in Nusaybin ilçesinde İslami kimliğinden dolayı gözaltına alındıktan sonra ağır işkencelerden geçirilerek düzmece suçlamalarla müebbet hapse mahkûm edilen Hüseyin Akbalık, yürüyerek çıktığı evine 24 yıl sonra tekerlekli sandalye ile girdi.
Van F Tipi Kapalı Cezaevi’nde kendisine yapılan iğnelerin ardından bitkin düştüğünü ve günlerce yataktan dahi kalkamadığını ifade eden Hüseyin Akbalık, geçirdiği beyin tümörü ameliyatının ardından 3 ay boyunca evinde tedavi edilmesine karar verildi. Tedavisi için İstanbul’a gidecek olan Hüseyin Akbalık, yaşadıklarını İLKHA’ya anlattı.
“Ağır işkencelerden geçirildim”
Hiçbir suçu olmadığı halde bir akraba ziyaretinde olduğu sırada gözaltına alındığı ve daha sonra çok ağır işkencelerden geçirildiğini söyleyen Akbalık, “Ailem dindar ve İslam’a bağlı bir aileydi. Bende böyle bir ortamda büyüdüm. Bundan 24 yıl önce başka bir köyde ikamet eden kız kardeşimin evine gittim. Jandarma köye baskın düzenledi, beni de gözaltına aldılar. Kendi kendime karakolda beni bırakırlar dedim. Beni tutuklayacaklarını aklımdan bile geçirmedim. Çünkü hiçbir suçum yoktu. Sonradan beni İdil’e götürdüler. Tam bir ay boyunca gözaltında kaldım. Gözaltında çok ağır işkenceler gördüm, bugünün şartlarında hiç kabullenmeyecek işkencelerdi. Gözaltında bana verdikleri battaniye bit doluydu. Hiç alakası olmayan düzmece tutanaklar hazırladılar ve bize imzalattılar. Benim hakkımda ‘köyden kaçarken yakaladık’ diye yazmışlardı. Ama kesinlikle öyle bir şey yoktu. Köy meydanındaydım, asker geldiğinde kimliğimi istedi, onlara verdim ve kız kardeşimi ziyarete geldiğimi söyledim, beni alıp karakola götürdüler. Hiç bir suçum olmamasına rağmen ağırlaştırılmış müebbet verdiler. 24 yıldır cezaevindeyim. Yakalandığımda 27 yaşındaydım, şimdi 50 yaşını geçtim. Bu yapılan sadece bir şahsa yapılan bir şey değil tüm toplum bundan zarar görüyor. Çünkü bir toplumda hak, hukuk, adalet kalktığında huzursuzluklar baş gösterir.” dedi.
“Aylarca mahkemeye çıkarmadılar”
Sözlerinin devamında gözaltı sürecini ve cezaevinde çektiği sıkıntıları anlatan Akbalık, “İlk önce beni İdil Cezaevine götürdüler. Aradan birkaç ay geçmesine rağmen beni mahkemeye çıkartmadılar. Sonra avukatım geldi, dosyamda çok ağır suçlamaların olmadığını söyledi ve ‘birkaç defa seni mahkemeye çıkartırlar sonra seni bırakırlar’ dedi. Ama ağırlaştırılmış müebbet verdiler. Yardım yataklık veya üyelik verselerdi her neyse derdik ama dosyada müebbetlik bir suç olmamasına rağmen bu cezayı verdiler. O zaman avukat, verilen cezada kasıt var ve bu ceza hukuki değil dedi ama kimse dinlemiyordu.” diye konuştu.
“Vurdukları iğne nedeniyle günlerce kendime gelemiyordum”
Van Cezaevi’nde kaldığı sürede bir doktorun kendisine zarar veren bir iğne yaptığını söyleyen Akbalık, “Van Cezaevi’nde bu hastalığımdan önce beni psikiyatri doktoruna götürüyorlardı. Cezaevi içerisinde ayda bir bana bir iğne vuruyorlardı. O iğnenin etkisiyle artık ayağa kalkamıyordum, direncim birden düşüyordu. Kalktığımda yere düşüyordum. İğneyi vuran ‘bu iğne vurulduğunda 20 gün toparlanamaz’ diyordu. Hakikaten de öyleydi. Cezaevindeki arkadaşlarımın yardımıyla ihtiyaçlarımı karşılıyordum. Bir ay sonra tekrar iğne yapmaya geldiklerinde direndim ve bu iğnenin bana faydası yok zarar veriyor dedim. Vurmamaları için ne kadar direndimse zorla vurdular ne için vurduklarını da öğrenemedim.” dedi.
“Beynimde ur olduğundan haberdar değildim”
Kendisi ve tüm Müslüman mahkûmlar için dua talep eden Akbalık, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ramazan ayının sonlarıydı, gelip ‘Seni Adıyaman Cezaevi’ne sevk edeceğiz’ dediler. Niçin beni sevk ediyorsunuz diye sorduğumda ‘Beyninde ur var’ dediler. O zaman bu hastalığımdan haberdar oldum, daha önce bilmiyordum. Sonradan Adıyaman’daki İnönü Üniversitesi’nde ameliyat oldum. İki gün beni uyutmuşlar kendime geldiğimde doktorlar ameliyat yaptıklarını söylediler. Ben hiçbir şey hatırlamıyordum, çok ağır bir ameliyat geçirdiğimi ve ameliyatın başarılı olduğunu söylediler. Yaklaşık bir ay kaldım. Sonradan beni Malatya Devlet Hastanesi mahkûm koğuşuna sevk ettiler. İki hafta da orda kaldım. Dikişlerimi açtıktan sonra beni tekrar Van’a götürdüler. Oradan da savcılığın kararıyla tedavimin yapılması için beni eve gönderdiler. Şu an işlemlerimi yapıyorlar, inşallah işlemler bittiğinde tedavi merkezine gideceğim. İnşallah Rabbim bu hastalığımı kefaret olarak kaydeder. Hem ameliyat süreci hem sonrası bana çok dua edildiğini biliyorum ama tekrardan tüm Müslümanlardan dua talep ediyorum. Sadece kendim için istemiyorum. Cezaevinde bulunan sıkıntı çeken, yani duaya muhtaç tüm Müslümanlara istiyorum.”
“FETÖ’nün zindana attığı insanların topluma hiçbir zararları yoktu”
Akbalık, “Bana isnat edilen bazı suçların, 2000 yılında Beykoz’da çıkan belgelerle failinin kim olduğu ortaya çıktı. Beni bırakmaları için itiraz ettim ama kabul edilmedi. Hala da o suçlamalardan dolayı yatıyorum. Benim gibi binlerce masum kişiye ceza verip tutuklayan o zaman ki hâkim ve savcılar şimdi onlar tutuklanıp cezaevine gönderiliyor. Zamanında bize kurdukları çukurlara şimdi kendileri düşüyor Allah’ın adaleti işte tecelli ediyor. Bunların yüzünden binlerce masum insan yıllardır suçsuz sebepsiz içeride yatıyor. İlk önce yakalandığımda bunların parmağının olduğunu tahmin etmemiştim ama şimdi anlaşıyor ki hepsini bu FETÖ örgütü yaptı. Tek isteğim sadece ben değil şuan cezaevinde bulunan tüm masumların tekrar yargılanmalarıdır. FETÖ’nün içeriye attığı insanlar topluma hiçbir zararları yok akside topluma çok faydalıdırlar.” diye konuştu.
“24 yıldır beni cezaevi cezaevi dolaştırıyorlar”
Cezaevinde yattığı 24 yıllık süre zarfında sevk zulmünden dolayı yaşadığı mağduriyeti de anlatan Akbalık, “24 yıldır sürekli beni değişik cezaevlerine gönderdiler. Ailem yılda bir ya da iki defa zar zor geliyordu. Yanıma gelene kadar bir iki gün yolda kalıyorlardı. Çok sıkıntı ve zorluk çekiyorlardı. Babam vefat etti göremedim. Vefat edene kadar hasta haliyle ziyaretime geliyordu. O kadar yaşlanmış ve bitkin düşmüştü ki bana şunu söylüyordu; ‘Her seni ziyaret edip eve döndüğümde birkaç gün yatalak oluyorum, yataktan kalkamıyorum’ diyordu. Annemde hakeza yaşlı haliyle bin bir güçlükle gelip beni ziyaret ediyordu.” dedi. (M. Salih Keskin/Mehmet Aslan – İLKHA)