Vahdettin hain miydi? Bu soruyu, tarihi hangi açıdan okuduğumuza bağlı olarak iki türlü cevaplayabiliriz. Onu kahraman olarak görenler, Mustafa Kemal'i yüklü miktarda parayla Samsun'a gönderip, milli mücadeleyi bizzat Padişah'ın başlattığını söylerler. O'nun hain olduğunu iddia edenlere göre ise; Vahdettin İngilizlerle anlaşmış ve Sevr Anlaşmasını onaylamış bir şahsiyettir.
Peki, Mustafa Kemal Samsun'a nasıl çıktı? Bindiği Bandırma gemisi, kırık-dökük, pusulası olmayan bir gemi miydi? Yoksa her şeyiyle teçhiz edilmiş, mürettebatı ve yeterince bütçesi olan bir gemi ile mi yola çıktı?
Resmi tarihçilere göre; Mondros Ateşkes Antlaşmasından sonra Padişah Vahdettin, İtilaf Devletlerine kendisini teslim etmiş, antlaşmanın 7. maddesine göre memleketi işgal etmesinler diye onlara tavizler vermeye başlamıştır. Karadeniz civarındaki Türk çetelerin Rumlara saldırmaları İngilizleri rahatsız ediyordu. Bu nedenle Padişahı uyarıyor ve eğer engel olunmazsa oraya asker çıkaracaklarını söylüyorlardı.
Padişah da bölgedeki Türk çetelerini kontrol edecek birini arıyordu. Bunun için Mustafa Kemal'e görev verildi. Böylece Mustafa Kemal'i 9. Ordu Müfettişliği unvanını aldı. Bu iş için Bandırma Vapuru tahsis edildi ve 19 Mayıs 1919 günü Samsun'a çıktı. Önceleri Padişahın kontrolü altında hareket eden Mustafa Kemal, daha sonra kendi başına hareket etti. Gelişen süreçte askerlik görevinden istifa edip, Anadolu'yu kurtarma mücadelesini başlattı.
Gayri resmi tarihçiler ise bambaşka şeyler söylerler. Bunlara göre; Padişah, İstanbul'da kendisinin sıkıştırıldığını, işgalcilerle resmi yollardan mücadele edemeyeceğini anlamış ve gayri resmi olarak Anadolu'daki halkın mücadelesinin organize edilmesi gerektiği kanaatine varmıştı. Bu nedenle 9. Ordu Müfettişliği gibi bir görev ile Mustafa Kemal'i bizzat kendisi Bandırma vapuru ile Samsun'a göndermiş ve milli mücadeleyi başlatmıştı.
İşte size iki ayrı görüş. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, Mustafa Kemal, Samsun'a Osmanlı Padişahı tarafından gönderildi. Çünkü bu resmi bir görevlendirmedir. Görevlendirildiği alan ise oldukça geniştir. Belli ki Padişah yetki bölgesini oldukça geniş tutmak istemiş. Trabzon, Erzurum, Sivas, Van vilayetleri ile Erzincan ve Canik (Samsun) müstakil sancakları olarak belirtilen görev bölgesine komşu vilayet, sancak ve askeri birlikler de; Diyar-ı Bekir, Bitlis, Mamuretu'l-Aziz (Elazığ) Ankara, Kastamonu vilayetleri ile Kayseri ve Maraş sancakları da eklenmiştir. Üstelik sadece askeri olarak değil, sivil idari yetkiler de kendisine tanınmıştır.
İsmet Bozdağ'a göre: “Mustafa Kemal'e sarayın vermiş olduğu yetki, bütün Osmanlı tarihi içinde yalnız Köprülü Mehmet Paşa'ya verilmiştir.” Gitmeden önce 15 veya 16 Mayıs 1919'da Padişah ile görüşen Mustafa Kemal, görüşmeyi şu şekilde anlatıyor: “Yıldız Sarayı'nda Vahdettin ile adeta diz dize denecek kadar yakın oturduk. Sağına dirseğini dayamış olduğu bir masa üstünde bir kitap var. Salonun Boğaziçi'ne doğru açılan penceresinden gördüğümüz manzara şu: Birbirine paralel hatlar üzerinde düşman zırhlıları. Vahdettin unutamayacağım şu sözleri söyledi: Paşa, Paşa! Şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin. Bunların hepsi artık bu kitaba girmiştir. (Elini demin bahsettiğim kitabın üstüne koydu ve ilave etti) tarihe geçmiştir.” (O zaman bunun bir tarih kitabı olduğunu anladım. Dikkatle ve sükûnetle dinliyordum). ‘Bunları unutun' dedi. ‘Asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden önemli olabilir; Paşa Paşa, devleti kurtarabilirsin.'
Padişahın “Muvaffak ol” duaları ile oradan ayrılan Mustafa Kemal'e, Osmanlının en iyi vapurlarından biri tahsis edildi. Yanına askeri erkân verilip, gemi mürettebatı görevlendirildi. Ayrıca yüklü miktarda ödenek de tahsis edildi. Tüm hazırlıkları Osmanlı tarafından yapılan vapur, 19 Mayıs 1919 günü Samsun'a vardı.
Tam da bu noktada sorular takılıyor insanın kafasına. Örneğin Samsun yöresindeki asayişsizliğin Diyarbakır, Elazığ gibi yerlerle ne ilgisi vardı? Neden Osmanlı Padişahı güvenmediği birini geniş yetkilerle bu kadar geniş bir coğrafyaya gönderdi? Aslında icraat az buçuk kendisini ele veriyor. Yani Padişah gayri resmi olarak Mustafa Kemal'e; “Git, Anadolu'ya belki vatanın kurtuluşu için bir şeyler yaparsın” demiş.
Belki kendisinin harcanması pahasına böyle bir karar almış. Yeter ki memleket kurtulsun, varsın Vahdettin sonradan sürgün edilsin, gurbet ellerde peş parasız ölsün, cenazesi borçlardan ötürü rehin alınsın, Şam yönetimi cenazeye sahip çıksın, naaş Şam'da defnedilsin.
Muhtemelen Vahdettin böyle düşünmüş. Nitekim ölmeden önce Bülent Ecevit gibi CHP'nin yıllarca genel başkanlığını yapmış bir başbakan bile, Vahdettin'in vatansever olduğunu dile getirdi.