Bangladeş’te İslam âlimlerini ipe gönderen kim? Kişiler sadece birer araç; İslam âlimlerini ipe gönderen hangi zihniyettir? Abdulkadir Molla’nın darağacını kim kurdu? O ipin sahipleri, hangi zihniyetin temsilcileri?
İslam dünyası, o ipe yabancı değil, o zihniyet İslam dünyasının her yerinde, hepimizin yanı başında...
Aslında bu yazının başlığı “Bangladeş ve İslam dünyasında bir kontra zihniyet olarak ulusal sol” da olabilirdi. Ya da “Hep aynı zihniyet, hep aynı taşeronlar…”
Diktatör Hasina’nın partisi Bangladeş Avam Ligi, Türkçe karşılığıyla Bangladeş Halk Partisi’nin ideolojisinin dört ilkesi var: Demokrasi, sosyalizm, laiklik, milliyetçilik. Bu, klasik bir ulusal sol parti. Buna ister sosyal demokrat halk partisi deyin, ister demokratik sol parti ya da demokratik halk kongresi…
Bu klasik bir düzenek: Uluslararası sistem, İslam’ı düşman ilan etmiş, İslam’ı hedef tahtasına koymuş. Bu hedef doğrultusunda bölgesel, ulusal ve daha da yerel müttefikler ediniyor. Şehid Seyyid Kutub’un şehadetini düşünelim: Görünüşteki katil, Cemal Abdunnasır’dı. Oysa Seyyid’den rahatsız olan, bütün uluslararası sistemdi. Onlar adına işi Sovyet Rusya aldı. Cemal Abdunnasır, taşeronluk etti, projeyi uyguladı.
Cemaat-i İslamî, şu an büyük kitlelere yön veremiyorsa da uluslararası sistemin İslamî kesimleri halkın gözünden düşürecek, halka umut olmayı engelleyecek etkinliklerden uzaktır; birikimi, tutarlılığı ve uluslararası sistemin işine yarayacak, onların bölgeye müdahale etmesini sağlayacak kör işlere bulaşmamasıyla uluslararası sistemin projelerini bozuyor.
Bangladeş’teki Cemaat-i İslamî’den rahatsız olan uluslararası sistemdir. Bu rahatsızlığı giderme işi, onların bölgesel gücü Hindistan’a verilmiştir; ulusal solcu Hasina ise ulusal taşerondur. Ulusal sol taşeronların en maharetli oldukları alan, uluslararası sistemden aldıkları her projeye kendi projeleri gibi sahip çıkmalarıdır.
Onlar, Batı’nın Nazilerden kalma “deliksiz propaganda” yöntemiyle hemen Müslümanları ulusal çıkarın düşmanı ilan eder; halkın gözünden düşürmek için ise iftiralar atar, Batıdan bir propaganda terimiyle “şeytanlaştırırlar”. Bu, Müslümanları katletmek için sahte bir meşruiyet arayışıdır. Bu, bir tür seküler fetvacılıktır.
Cezayir’in Fransa’ya karşı kurtuluş savaşını dünyaya duyuran Frantz Fanon’un ifade ettiği Batı’nın İslam dünyasını işgalde kadını müttefik edinme projesini yürütmek ulusal solun mahir olduğu diğer bir alandır. Ulusal solcular, Müslüman kadını “kurtarmada” rol almayı, Batı’nın kendilerine iş vermesi için hep en iyi alan olarak görmüşler. İslam dünyasını sürekli bu namus noktasından vuruyorlar. Bir yandan Müslüman kadını modernleştirerek Batılı tüketimin bir nesnesi haline getiriyorlar. Öte yandan Müslümanlara yönelik her tür saldırılarını kadın hakları üzerinden meşrulaştırma yoluna gidiyorlar.
Bangladeş, İslam dünyasını modernleştirmede bir laboratuvar olarak kullanılan eski Hindistan’ın bir bölümüdür: Kadını müttefik edinme projesi, burada hep yürürlükte kaldı. Abdulkadir Molla’yı şehid eden Hasina’nın başbakan olduğu Bangladeş’te muhalefet partisinin başkanı da bir kadın: Halide Ziya.
Bir de Teslim Nesrin’i hatırlayın. Hani şu “Bütün dinler kadına düşman.” ama “Hayatım boyu İslam köktenciliğinden çektim. Müslüman bir ülkede doğup büyüdüm. Hinduizm, Hıristiyanlık, Musevilik, Budizm olsun köktencilikleri kadınlara baskı yapan dinleri eleştirdiğimde kimse beni ölümle tehdit etmiyor. Ama söz konusu İslam oldu mu, İslamcı köktendinciler hakkımda derhal fetvalar çıkartıp asılmamı istiyorlar. Kelleme fiyat biçiyorlar. Bu nedenle memleketim Bangladeş’ten atıldım” diyerek önce İslam’a hakaret edip sonra Müslümanları uluslararası sisteme şikâyet eden kadın… Onun için Bayan Selman Rüşdi denmişti… Abdulkadir Molla’nın şehadetine aslında onun uluslararası sisteme çağrısından bakmak daha doğru değil mi? BBC, Molla’nın şehadet haberini duyururken eşcinsel görünümlü bir grup sözde Bangladeşlinin sevinç gösterilerini veriyordu. Bütün bunlar, bize çok mu yabancı geliyor?
Diktatör Hasina, Molla’nın şehadetinden hemen sonra 16 Aralık’ta Bangladeş’in modern kadın kuruluşlarını kutlamış. Bangladeş’te Begum Rukiye diye İslam karşıtlığını meslek edinmekten Batı’da kabul görmüş bir kadın vardır. Onun kuruluşu yetiştirmiş Teslime Nesrin’i… Hasina, işte o kuruluşun kadınlarını kutlamış ve “Kadın ilerlemesine karşı olan, kadına işkence eden bu düşmanlara karşı nefretimizi daima diri tutmalıyız” diyerek laik kadınları İslam’a karşı savaşta desteklerini devam ettirmeye çağırmış. Bütün bunlar bize yabancı mı geliyor?
Arnavutluk’tan Enver Hoca’nın Emek Partisi… Türkiye’den CHP ve BDP… Suriye ve Irak’ta Baas Partisi… Mısır’dan Nasırizmi… Tunus’tan Habib Burgiba’nın Düstur Sosyalist Partisi… Libya’da Kaddafi’nin yeşil sosyalizmi… Hasina’nınki bunların Bangladeş’teki şubesi… Parti, CHP misali, kendisini Bangladeş’in kurucusu görüyor. Diğer parti ve diktatörlerin kendilerini ülkeleri için vazgeçilmez gördükleri gibi…
Bu tam anlamıyla bir kontra hareket, uluslararası güçlerin çıkarları doğrultusunda, onlarla eşgüdümlü, onların malzemesiyle iş gören bir yapılanma… Fotoğrafın bütünü budur. Hedef, Abdulkadir Molla değil, ümmet fikriyatıdır. Bangladeş, bu fotoğrafta sadece bir karedir.