Muş Alparslan Üniversitesinin (MŞÜ) destekleriyle medreselerin tarihi ve kültürel değerleri üzerinde bir çalışma yapan MŞÜ İslami İlimler Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Mehmet Salmazzem, medreselerin önemi, halk arasındaki yeri, fonksiyonu ve medreselerin tekrar eski fonksiyonuna kavuşturulması hususlarında İLKHA'ya açıklamalarda bulundu.
Kentte bulunan medreselerle ilgili, özellikle Bulanık ilçesinde bulunan Koğak Medresesi üzerine bir çalışma yaptığını söyleyen Dr. Salmazzem, tarihi 800 yıl önceye dayanan Koğak Medresesi'nin kültürel mirasıyla beraber 2008'de Alparslan 1 Barajı'nın suları altında kaldığını, tarihi pek çok değerin kaybolduğunu belirtti.
Medreselerde yetişen insanların halk ile iç içe olduğunu ve halkın sorunlarını çok iyi bildiklerini belirten Salmazzem, insanların medrese ehline güvendiğini ve bir problemleri olduğu zaman devletten önce medreselere başvurduğunu söyledi.
Medreselerin eski fonksiyonunun kaybetmesi hususunda da açıklamalarda bulunan Salmazzem, bunun birçok nedeninin olduğuna dikkat çekerek, medreselere statü verilmesi gerektiğini ifade etti.
Koğak'ın 2008'de Alparslan 1 Barajı'nın suları altında kalmasıyla tarihi pek çok değerinin de kaybolduğunu dile getiren Salmazzem, söz konusu değerlerin kayıt altına alınmamasının önemli bir kayıp olduğunu aktardı.
"Koğak bir cazibe merkeziydi"
Koğak medresesinin önemi ve tarihi hakkında bilgi veren Salmazzem, "Koğak, özellikle medresesi ile yetiştirdiği ilim adamlarıyla hakikaten Muş bölgesinde çok önemli bir yere sahip olan bir belde olmuştur. Osmanlı döneminde Koğak bir zaviyedir. Aynı zamanda zaviye dışında Koğak'ta bir medrese var. Oranın coğrafyasını bilenler muhakkak daha iyi anlayacaklardır. Koğak'ın Osmanlı dönemindeki vakfiyesi geniş arazilere sahiptir. Dolayısıyla o medresede okuyan insanların ekonomik olarak hiçbir problemleri yok ve Koğak bir cazibe merkezi oluyor. Birçok ilim adamı oraya gelip eğitim görüyor. Mesela 19'uncu yüzyılda Muş bölgesinin önemli âlimlerinden Mele Resul-i Sipkî Koğak'ta müderrislik yapmıştır ve Şeyh Halid-i Olekî gibi çok önemli talebeleri var. Yine 19'uncu yüzyılın sonlarında Şeyh Fethullah-ı Verkansî Koğak'ta müderrislik yapıyor." dedi.
"Said Nursi Tarihçe-i Hayat'ta iki yerde Koğak'tan bahsediyor"
Said Nursi'nin Tarihçe-i Hayat'ta iki yerde Koğak'tan bahsettiğini aktaran Salmazzem, "Bir müddet Koğak medresesinde eğitim gördüğünü anlatıyor. Dolayısıyla Koğak; Bitlis, Ağrı ve Van'ın bazı bölgeleri için bir cazibe merkezi olmuştur. Talebeler rahatlıkla Koğak'a gelebiliyorlar, Koğak'ta eğitim görebiliyorlar ama maalesef bu değerler merkezi olan Koğak bugün yok, baraj suları altında kalmış durumdadır." diye konuştu.
"Bir bellek yok oldu, suyun altında kaldı"
Salmazzem, "Koğak'ın çok önemli mezar taşları vardı. Selçuklu-Akkoyunlu döneminin izlerini yansıtan çok önemli mezar taşları. Bunların hemen hiçbirisi kayıt altına alınmadan maalesef sular altında kaldı. Takriben 800 yıl önceye dayanan bir tarihi geçmişi var. Bölgede ilk İslam beldelerinden biri olan Koğak'ta Şeyh Burahaneddin-i Koğakî ve onun zürriyeti tarafından cami ve medrese inşa ediliyor. Maalesef bu tarihi mekânların hiç birisi şu an yok. Orada bulunan tarihi mezarların maalesef hiç birisi kayıt altına alınmamıştır. Bunlar Muş'un kültürel mirasının maalesef suların altına gömülmesinin bir sonucudur. Bir bellek yok oldu, suyun altında kaldı." ifadelerini kullandı.
"İnsanlar problemleri oldukları zaman devletten önce ilkin medreselere müracaat ederdi"
Medreselerde yetişen insanların halkın nezdinde çok olumlu bir algıları olduğunu kaydeden Salmazzem, "İnsanlar medrese ehline güveniyorlar. Dolayısıyla bir problemleri oldukları zaman devletten önce müracaat ettikleri ilk yer medrese olmuştur. Zira bu insanların yanlış yapmayacaklarını, hakikati, doğruyu olduğu gibi yapacaklarına inanıyorlar. Bizim hafızalarımızda yer edinen bir kavram var: 'Şeriata gitmek.' Mahkemeye gidelim kültürü oluşmamış ama şeriatı gitmek kavramı bizim zihin dünyamızı şekillendirmiştir. Dolayısıyla şeraite giderken medrese ehlinin yanına gidiliyor. Çünkü onlara bir itimat var. Zira bu insanlar hem o toplumun içerisinde büyümüşler, o toplumun kültürünü çok iyi biliyorlar, sorunlarını iyi biliyorlar, problemlerini iyi teşhis edebiliyorlar ve ona göre de nasıl tedavi edeceklerini iyi biliyorlar. Dolayısıyla dışarıdan bir ilaç değil orada yetişen bir insan olarak toplumun hastalığına en iyi hangi ilaç gelir, iyi geliyorsa onu biliyorlar ve onun uyguluyorlar. Medrese ehlinin böyle bir rolü vardır." şeklinde konuştu.
Medreseler niye cazibesini kaybetti?
"Medreseler niye cazibesini kaybetti? diye bir soru sorarsak doğrusu bunun çok farklı nedenleri vardır." diyen Salmazzem, şöyle devam etti:
"Özellikle tek parti dönemindeki baskıcı politikalar, zamanında medreselerin Tevhid ve Tedrisat ile beraber kapatılması medrese eğitimini güçlendiren sebepleri olmuştur. Fakat bunların ötesinde bir de medresede okuyan insanların medreseden çıktıktan sonra iş bulma problemleridir. 20 sene medreselerde iyi bir dini eğitim alıyorlar, iyi bir Arapça öğreniyor, dini ilimlerde vakıf oluyor, tefsiri iyi biliyor, özellikle Şafii fıkhını çok iyi biliyor fakat bitirdikten sonra maalesef bir değer, bir karşılık bulamıyorlar. Neticede bu insan bir aile kuruyor. Bunun ihtiyaçları olacaktır. Çocukları var fakat aldığı eğitim bu manada verdiği emeklerin maalesef karşılığını bulamıyor."
"Medreselere statü verilmesi gerekir"
Salmazzem, "Tüm bunları bir arada düşündüğümüz zaman insanların medreseden uzaklaşmalarına bu eğitimin 2'nci sırada görmelerine neden olduğunu söyleyebiliriz. Tabii canlandırılması için neler yapılabilir? Evvela medreselere bir statünün verilmesi gerekir. Medresenin bir karşılığının olmadığı bir eğitim kurumu değil orada eğitim gören insanlara eğitim noktasında bir diploma verilebilir. Veyahut da başka şey. Sonuç olarak bunun bir karşılığının olması gerekiyor. Bütün bunlar sağlanırsa inanıyorum ki yeniden eski cazibesini yakalayacaktır." ifadelerini kullandı.
İLKHA