Antik Yunan'da Yunan olmayanlar için ‘Barbar' denilirdi. Bu kelime daha sonra Avrupalı olmayan tüm doğulu halklar için kullanıldı ( kara Kıta'yı Afrikalıyı insan olarak görmedikleri için mevzu dahi yapmadılar.)
Oysa Batı, ne Hristiyanlık öncesi ne de Hristiyanlık sonrasında emperyalist sömürü hedeflerinden vazgeçmemiştir. Özellikle Haçlı Seferleri ile başlayıp günümüzde tüm hızıyla süregelen işgal, sömürü ve katliam furyasından başta İslam Coğrafyası olmak üzere tüm dünya etkilenmektedir.
Sahip olduğu siyasal sistemi yani Demokrasiyi tüm insanlığa mal etmek istediğini söyleyen Batı (ABD-AB) bu uğurda her türlü işgal ve kıyımı meşrulaştırır. Lakin bu demokrasi de sadece isimden ibarettir. Batı'nın gözünde, geri kalan insanlık halen ‘Barbar ‘olup, te'dibe ve sömürüye müstahaktır. Batı'nın bu amaca binaen çevirdiği entrikalar başta doğulu büyük güçler (Rus-Çin )olmak üzere, yükselen tüm güçlerde aksü-l amel yapmaktadır. Yeni güç dengesinde çıkar çatışmaları görülmedik bir hızla sürmekte ve ülkeler hamle üstüne hamle yapmaktadır. Bu ilişkiler yumağının dinamik yapısı 1 ve 2. Dünya savaşlarının hemen öncesini anımsatmaktadır.
Devlette güç projeksiyonu ‘AnimusDominandi – Egemen Olma Arzusu' nu tetiklediği için her türlü etik değeri devre dişi bırakarak cinayet –aldatma –yalan-hırsızlık gibi gayr-i fıtri davranışların önünü açmaktadır.
Devletler arasındaki çekişmenin ilk tezahürü istihbarat alanında yaşanır. Bunun emareleri son kertede istihbari cinayetlerde görülür. Örneğin bir süre önce Malta üzerinde düş(ürül)en helikopterde bulunan 22 kişiden 19'unun özel bir şirket çalışanı olmaları tesadüfi olaylar değildir.
ABD'nin gizli –özel suikast ordusu olan JSOC-THE (Joint Special OperationCommand )'in Irak ve Suriye'de görevlendirilmesi CIA destekli suikast, adam kaçırma ve işkencelerin dozajını artıracaktır. Nitekim bunun emareleri DAEŞ liderlerine yönelik operasyonlarla kendini gösteriyor. Ancak bu tür kayıtdışı güçlerin çok yönlü kullanılacağı da bilinen bir gerçektir.
Suriye üzerinde hâlihazırda nihai hedeflerine ulaşmamış olan güçlerin istihbarat örgütlerinin alan hâkimiyeti adına karşılıklı suikastlarla birbirine gözdağı verme çabaları da dost görünenlerin çıkar çatışmalarının nereye uzanabileceğini gösterir.
Hakeza Çin istihbaratı, Afrika'da yürüttüğü ince çalışmalarla Kara Kıtayı neredeyse avucuna almışken ABD‘yi Asya Pasifik denkleminden çıkarmanın yollarını, koşullarını zorluyor.
İstihbarat oyuncularının en tehlikelilerinden olan İngilizler, Brexıt ile AB bağını koparıp siyasetinde daha fazla söz sahibi olmaya çalışırken, yüz yıl önce haritasını çizdikleri Ortadoğu'da daha çok görünmeye çalışıyorlar. Türkiye ise istihbarat savaşlarına biraz gecikmiş olarak katıldı. Bugüne kadar istihbarat yükünü müttefiklerinden yüklenen MİT, Ortadoğu'da söz sahibi olmanın, ancak müttefiklerinin radarından çıkmakla mümkün olacağını geç te olsa anlamaya başlıyor.
Irak ve Suriye bağlamında çeşitli aşiret ve örgütleri organize ederek kendini gösteriyor. İslam Dünyasının irili ufaklı ülkeleri, istihbarat örgütlerinin projeksiyonuyla yol alırken bölgelerine ve insanlığa verdikleri verecekleri zarar çok cüz'i kalmaktadır. Hatta tüm İslam ülkelerinin ve İslami bilinen örgütlerin insanlığa verdikleri toplam zarar, sadece büyük bir gücün (ABD/Rus/Çin/İng…) insanlığa verdiği zararın yanında sönük kalır. Ne yazık ki bu gerçek üst aklın başarılı algı operasyonuyla ters yüz edilmektedir. Batılı güçlerin istihbarat örgütlerine nispet edilen cinayetler… ordularının sebep olduğu kıyım ve katliamların ( sadece bilinen ) çeteleleri tutulsa ortaya dehşet verici rakamların çıktığı görülecektir. En basit anlatımla ABD'nin 11 Eylül sonrası Afganistan ve Irak işgalleriyle sebep olduğu cinayetlerin 4-5 milyon gibi bir rakamı göstermesi asıl Barbarlığı, vahşetin , entrikanın adresini göstermesi açısından yeterlidir.