Yaklaşık iki yıl önce görüştüğüm Suriyeli bir âlim, Suriye'deki kirli savaşın boyutunu ve Batı dünyasının bu savaşa olan bakış açısını izah etmek için bana şu diyaloğu anlatmıştı:
“…Bazı görüşmeler çerçevesinde 15 gün önce Hollanda Dışişleri Bakanıyla görüştüm. Bakan, bana şunları söyledi: Şu anda tespit ettiğimiz 442 Hollanda vatandaşı şahıs, Suriye'de savaşıyor. Bunlardan bir tanesinin dahi geri dönmesini istemiyoruz…”
Yani bu insanlardan hiçbiri geri gelmemeli, orada savaşıp imha olmalı. İmha olması için de savaş devam etmeli. Savaşın devam etmesi için de kirli her yol ve yöntem denenmeli. Böylece Batı, kendi radikallerinden kurtulmalı ki, bunlarla uğraşarak emek ve zaman kaybetmesin.
Maalesef, Batı düşüncesinden beslenen tüm devlet ve sistemler böyle.
Suriye ve bu tür yerlere gitmek için kapılar sonuna kadar açıldı, buralarda cihadın farziyet ve zarureti anlatıldı, bu durum sosyal medya, basın ve medyada işlendi, cihadın yapıldığı Suriye'ye gitmek için aracılar piyasada rahatça çalıştı, masraflar için sponsorlar ayarlandı. Gidenlerden hiçbirinin canlı dönmemesi için her yol da denendi.
Batı dünyası, kendi huzur ve refahını Müslümanları ve kendilerinden olmayan insanları öldürme ve sömürme üzerine kurmuş durumda. Başkalarını sömürdüğün oranda mutlu olursun, ilerlersin, gelişirsin. İnsanlıkla birlikte mutlu olma, huzuru yakalama maalesef kitaplarında yok.
Gel gör ki işler böyle gitmiyor. Son dönemlerde Avrupa'nın değişik kentlerinde Suriye'den dönen veya oraya gitmeden cihadın buralarda da olabileceğini keşfedenler tarafından eylemler yapılmaya başlandı. Bulabildikleri silahlarla, silah bulamadıkları zaman bıçaklarla, satırlarla, olmadı araba ve kamyonlarla insanların arasına daldılar. Bu tür eylemlerde onlarca insan öldü, yüzlercesi yaralandı. Batı insanının alışık olmadığı bu tür olaylar tüm dengeleri altüst etti. OHAL ilan edildi, askerler batı başkentlerine, en işlek caddelerine indi. İnsanlar kendilerini güvende hissetmemeye başladı.
Bu eylemlerden sonuncusu, İspanya'nın Barcelona kentinde gerçekleşti.
Barcelona kentinde bir minibüsün yayaların arasına dalmasıyla 13 kişi öldü ve onlarca kişi de yaralandı. Polis, olayın bir terör saldırısı olduğunu açıklarken, olayı DAİŞ üstlendi.
Batının sebep olduğu savaşlarda her gün onlarca mazlumun ölmesi ses getirmezken veya alışılmış hale gelmişken, bu olay bir anda dünya gündemine oturdu. TV'ler son dakika haberi ve canlı yayınlarla olayı takip ettiler.
…
İslam, savaşlarda dahi kadın ve çocukların öldürülmesini caiz görmez. Bunu en iyi bilen, bin dört yüz yıldır İslam'la her daim savaş halinde olan Batı'dır. Kaldı ki, caddelerde yürüyen, alış-veriş merkezlerinde bulunan insanların arasına rastgele arabayla dalmanın hiçbir gerekçesi yoktur.
Bu eylemlerden dolayı İslam'ı ve Müslümanları suçlamak büyük bir iftira ve yalandır. Bu eylemleri yapanlar, Batı dünyasında yetişmiş, okulunda ve eğitim sistemlerinde eğitim görmüşler. İslam'ı okuyarak, anlayarak, yaşayarak değil, Batının yaptığı zulüm ve katliamlardan etkilenerek bu tür yollara başvurmaktalar. Bu eylemleri yapanlara ‘neden bu eylemi yaptın' diye sorulsa, Kur'an'dan ya da Peygamber aleyhisselamdan delil ve hüccet getirmeyecek, Batı dünyasının Müslümanlara karşı yürüttüğü acımasız katliam ve işgalleri, Batı ülkelerinde Müslümanlara karşı son dönemlerde devam eden düşmanlığı gerekçe olarak sunacaklardır. İslam'da cihat vardır, meşru müdafaa vardır, tağut ve zalimlerle savaşmak vardır, ama kadın ve çocukları öldürme, sivillere karşı katliam gerçekleştirme yoktur. Bunu emreden, ne bir ayet ne de hadis vardır. Aksine, insanı yaşatma, dünyayı hak üzere inşa etme hedeftir. Düşmanın hidayetine vesile olmak onu öldürmekten efdaldır.
Batı dünyası, gerek kendini gerekse dünyayı maddi-manevi huzur ve refaha erdirmek, insanlar arası barış ve huzuru tesis etmek istiyorsa, İslam ve Müslümanlarla savaşarak değil; Müslümanlarla işbirliği yaparak, olumlu ve yapıcı ilişkiler kurmakla erişebileceğini anlamalıdır. Yoksa sonuç kendisi için felaket olacaktır.