Saray kadınlarından çok çeken ve bir türlü baş edemeyen bir padişah, bir gün memleketine tellal çıkartarak, kadınlarla baş edebilen ve bunu ispatlayan kişiye yüklü miktarda bir ödül verileceğini ilan eder. Yüzlerce erkek saraya müracaat eder, ama padişah hiç birisinin dediğini mantıklı bulamaz ve onlara ödül vermez. Nihayet birisi gelir ve der ki; “Padişahım ben kadınlarla çok kolay baş edebilirim. Nasıl diye sorar padişah. Adam, bir kahkaha atar ve Padişah’ım kadınlarla baş etmenin tek bir yolu vardır. O da onlar ne derse, tamam, tamam deyip dediklerini yapmaktır,” der ve bu cevabıyla padişahtan yüklü bir ödül alır.
Adına ister çözüm süreci denilsin, ister barış süreci. Ne denilirse denilsin artık bu süreç gerçekten yukarıdaki fıkraya dönüşmüş durumda. Başbakan ve Hükümet, bugüne kadar hiçbir Başbakan ve Hükümetin başaramadığını ben başaracağım diyerek çözüm sürecine başladılar. Bizler ve halkımızda buna gerçekten inandık ve elimizden geldiği kadar destek verdik. Ancak gelinen noktada ortaya çıktı ki, Başbakanın Çözüm süreci dediği çözüm, fıkradaki adam gibi PKK’liler ne yaparlarsa yapsın, ne isteseler istesin, hepsine tamam, tamam demekmiş. Çünkü tamam demedikleri anda hemen PKK’nin tehditleri geliyor. Yol kesiyor, adam kaçırıyor, siyasi parti binalarını yakıyor, çocuk kaçırıyor, dağa adam kaldırıyor, polisi ve araçlarını yakıyor ve nihayet adam öldürüyor. Ama Başbakan ve A takımından, insanların can ve mal güvenliği sağlamakla görevli olan güvenlik güçlerinden ses seda yok. Yani tamam tamam yapabilirsiniz, diyorlar. Çünkü Başbakan ve ekibi ne olursa olsun Çözüm sürecinin fatihi olarak tarihe geçmek istiyor. Bu nedenle bu güne kadar PKK’nin yüzlerce eylemiyle ilgili tek bir kelime konuşmadılar.
Oysa Başbakan Erdoğan, 20 Mayıs 2014 tarihli grup toplantısında yaptığı konuşmada;”Bu ülkenin Başbakanı olarak açıkça ifade ediyorum ki, Dicle’nin kenarında kurdun kaptığı bir koyun bile benim mesuliyetim altındadır. Bu ülkenin bakanları, milletvekilleri olarak aynı mesuliyet sizlerin de üzerindedir” dedi. Biz Bölge insanları olarak bugüne kadar PKK adındaki kurtlaşmış insanların nice koyunları, kuzuları kaptığını gördük, duyduk. İşte 25 Nisan’dan bu yana 35 gündür evlatları kaçırılan anneler, günlerdir ekranlardan feryad-u figan ederek, kurtların kaptığı kuzuları için ağlayıp, feryad-u figan ediyorlar ve Başbakandan yardım istiyorlar. Başbakan ise tam 30 gün, onları duymadı, görmedi. Ses seda çıkarmadan bu konunun gündemden düşmesini bekledi, ama olmadı. Çocukları için yürekleri yanan anneler, aileler ısrarla oturma eylemlerine devam etti. Başbakanın A takımından olan ve Çözüm!!! Sürecinin mimarlarından olduğu söyleyen Beşir Atalay kaçırılan zavallı çocuklarla ilgili gazetecinin sorusunu, sadece başını önüne eğip “ Evet arkadaşlar, teşekkür ederim” diyerek, geçiştirdi.
16 Mayıs akşamı gece yarısı Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Darakol köyünde PKK’lı çeteler bir katliama giriştiler. iki araç ile köye gelen gözü dönmüş eşkıyalar, mütedeyyin bir müslümanı evinden alıp, kaçırmaya çalıştılar. Ancak ailenin karşı koyması ve bazı insanların müdahale etmesi üzerine uzun namlulu silahlarla aralarında kadınların da olduğu insanların üzerine rastgele ateş açarak 3 kişiyi yaraladılar. Başbakan ve ekibinden bu güne kadar yine bir ses, seda yok. Çünkü katliamı yapmak isteyenler, Başbakanın çözüm süreci yürüttüğü PKK’lilerdi. Kaçırılmaya çalışılanlar da Başbakanın gözünde her halde koyun kadar değerli değillerdi.
28 Mayıs 2014’ te bu sefer Mardin`in Dargeçit ilçesinde dindar ve yaşlı birisi olan Mehmet Uğurtay planlı bir suikastle katledildi. Aynı gün HÜDA PAR Dicle ilçe temsilcisi ise PKK/BDP tarafından kaçırıldı. HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, durumun vehametine dikkat çekti. Ama Başbakan Erdoğan ve ekibinden yine ses seda yok. Çünkü Başbakan bir çözüm! süreci yürütüyor ve bunun bir sekteye uğramasını istemiyor.
Kimse kızmasın darılmasın, çözüm süreci bu haliyle Başbakan Erdoğan ve ekibi için hızla bir zillet sürecine dönüşüyor. Öyle bir zillet ki Başbakanın alnında dünya ve ahrette kara bir leke olarak kalacak. Eğer PKK/BDP bir ay içinde onlarca dafa askere, polise, helikoptere, tugaya, vatandaşa, öğretmene, yurda kurşun atıyorsa, yol kesip askeri polisi, vatandaşı, çocukları kaçırıyorsa, siyasi partilerin bürolarını taşlıyor, bombalıyor ve yakıyorsa ve nihayet Mehmet Uğurtay misali vatandaşları öldürüyorsa, Başbakan ve ekibi hangi barış ve çözüm sürecinden bahsedebilir. Bu bir barış süreci değil, olsa olsa zillet sürecidir. Siyasi partilerini, askerlerini, polislerini, vatandaşlarını, küçücük çocuklarını, yollarını, fabrikalarını, iş makinalarını koruyamayan, çözüm süreci adı altında bölgeyi insafsız bir örgütün ellerine ve kara vicdanlarına terk eden bir hükümetin zillet süreci.