Hasan Cemal
(Milliyet - 15 Kasım 2012)
'Suriye Kürdistan'ı realiltedir!'
Irak Kürdistan Yönetimi Başkanı Mesud Barzani’yle salı günü öğle vakti Selahaddin’de, Sere Reş’deki Başkanlık Sarayı’nda sohbet ediyoruz.
Konu, Kuzey Suriye.
Daha doğru deyişle:
Suriye Kürdistan’ı.
Kimilerine göre de:
Batı Kürdistan...
Nasıl bir zamanlar Türk kamuoyu için sadece Irak’ın Kuzeyi var idiyse...
Nasıl bir zamanlar Türk kamuoyu Kuzey Irak’ta ne olup bittiğini doğru dürüst bilmiyor idiyse...
Şimdi de, 400 kilometrelik Irak sınırından sonra bu kez 900 kilometrelik Türkiye sınırına bitişik, fokur fokur kaynayan Kuzey Suriye’yi bilmiyor diye söze başlıyorum.
Gülümsüyor Barzani.
Başbakan Erdoğan’ın bazı açıklamalarında Suriye’de yeni bir Kuzey Irak’a hayır dediğini ve Suriye’de yeni bir Kandil’e izin verilmeyeceğini dolaylı bir dille söylediğini belirtiyorum.
Yüzünde kıpırtı yok.
Uzun yıllardır en yakınında sağ kolu olarak çalışan Divan Başkanı Fuad Hüseyin’in de yüz çizgileri oynamıyor.
Bakışlar bana dikili.
Suriye Kürdistan’ına daha çok PYD hakimmiş, yani PKK’nın uzantısı olan örgüt diyorum.
Şöyle bir kıpırdanıyorlar.
PYD’nin Suriye Kürdistan’ında böyle bir güç gösterisi yapabileceğini öngörüp görmediklerini sorup devam ediyorum:
“Suriye Kürdistan’ında da PYD önemli. PYD’nin varlığı hem sizin için, hem Erdoğan için olumsuz bir faktör mü? Ayrıca diyorlar ki, geçen haftaki son Doha toplantısında, perde gerisinde karar alınmış, Türkiye ve Irak Kürdistan’ı, Suriye muhalefeti ile bir olup PYD’ye karşı harekat yapmak için... Suriye Kürdistan’ı ve PYD konusunda ne düşünüyorsunuz?”
Kürtler Araplaşmadı!
Mesut Barzani’nin yanıtı şöyle:
“Suriye Kürdistan’ında bir Kürt sorunu var, bir Kürt realitesi var. Bölgedeki devletlerin Suriye’deki Kürt realitesini tanımamasını anlamıyoruz. Kürdistan’ın her parçasının belli özellikleri var, değişiyor. Suriye Kürdistan’ındaki sorun nasıl çözülecek? Bunun üzerinde duruyoruz. Arap tarafı, 1962’den itibaren Suriye Kürdistan’ında Araplaştırma politikası güttü. Fakat bunu başaramadılar. Şimdi artık Kürt realitesini görmek lazım.”
Sözü yine PYD’ye getiriyorum.
Barzani’nin yanıtı şu oluyor:
“PYD inkar edilemez. PYD Suriye Kürdistan’ında mevcut. Ama Suriye’nin dışında bu iş çok büyütülüyor. Suriye’de Kürtler var! Oradaki Kürtler Suriye’nin Kürtleri. Oranın Kürtleri PYD’ye de, PKK’ya da sempati duyabilirler. Ama başka gruplara da sempati duyabilirler.”
Irak Kürdistan Yönetimi Başkanı Barzani, PYD’nin tek başına olmadığını, fazla abartıldığını, ondan başka Suriye Kürtlerinin KDP’ye, yani kendi partilerine de sempati duyduklarını üstü örtülü bir dille belirttikten sonra ekliyor:
“Bizim için önemli olan Suriye Kürdistan’ında Kürtlerin kendi aralarında çatışmamasıdır. Bu bizim için çok önemlidir. Diğer yandan hiç kuşkusuz Kürtlerle Araplar arasında çatışma yaşanmaması da önem taşır.”
Demokrasi dışına çıkarsa
Suriye Kürdistan’ında hangi tarafın başarıya ulaşacağını demokrasi geldiği vakit göreceğiz diyen Barzani, sanki üstü kapalı bir dille PYD’ye ayağını denk al diyor ve şöyle devam ediyor:
“Kürtlerin kendi aralarında, Kürtlerin Araplarla olan ilişkisinde, Arapların kendi aralarında, yani Suriye’deki halkların kendi sorunlarını demokrasi içinde çözeceklerine inanıyorum. PYD’nin bu süreç içinde bozucu ve baskıcı bir taraf olduğunda bu kabul edilemez. Henüz erken. Demokrasi sürecine bağlı kaldığı sürece PYD’ye hiç kimse karışamaz. Ama demokrasi dışına çıkar, farklı programlara yönelirse, ne Suriye’deki Kürtler, ne diğer taraflar, ne de biz bunu kabul ederiz.”
Şöyle soruyorum:
“Irak’tan sonra şimdi de Suriye’de Baas diktası çöküyor. Anlaşılan o ki, Irak’tan sonra Suriye’de de Kürtler kendi yönetimlerine kavuşacaklar. Eskiye dönüş olmayacak. Bu çerçevede nasıl bir Suriye hayaliniz var?”
Suriye'dekilerin halkları...
Barzani’nin yanıtı:
“Suriye’de bugüne kadar Kürtlerin kimliği tanınmış değil. Nüfus kağıtları bile yok. Her şeyden önce Suriye’deki Kürt realitesini göz önünde bulundurmamız lazım. İki buçuk üç milyon Kürt var. Suriye’deki bu Kürt mevcudiyeti bizim için önemlidir. Onların haklarına kavuşmaları, biz Irak Kürtleri için çok önemlidir. Onların haklarının inkar edilmesini biz kabul edemeyiz. Yalnız Suriye’ye nasıl bir sistem geleceği de, onların karar verecekleri bir konudur.”
Sorumu yineliyorum:
“PYD’nin Suriye Kürdistan’ında bu kadar güçlü olabileceğini öngörmüş müydünüz?”
Esad bağı...
Barzani bu sorumu gayet ihtiyatlı yanıtlıyor. Diplomatik bir dilin incelikleriyle, PYD ile Esad rejimi arasındaki muhtemel bir bağa şöyle işaret ediyor:
“Burda önemli olan, Suriye Kürdistan’ında PYD’ye açılmış bir şans kapısı mıdır söz konusu olan? Yoksa bugün geldiği nokta, PYD’nin kendi etkisinin ürünü müdür? Henüz bilemiyoruz. Değerlendiriyoruz. Daha cevabını almış değilim ben de... Kafamdaki soru işareti henüz dağılmadı.”
Soruyorum:
“Bu kapıyı açan Esad mı?”
Barzani:
“Bizde soru olarak durmaktadır. Henüz cevabını almış değiliz. Esad mı, başkası mı? Soru olarak kalıyor. Karar veremiyorum. Ama şu bir gerçek: PYD’nin kendisi Suriye Kürdistan’ını kontrol edecek güçte değil. Başka taraflar da var, güçler de var. Özellikle Suriye Kürdistan’ında istihbarat ve asayişle ilgili yerlerin nasıl PYD’ye teslim edildiğini, bunun Suriye makamlarıyla yan yana nasıl durduğunu hâlâ anlamıyoruz. Açıklığa kavuşmuş değil bu. İki taraf arasında bir ittifak mıdır? Bunun cevabını hâlâ almış değiliz. Bir ittifak mı, yoksa Beşar Esad rejiminin bir zayıflığı mıdır? Biz bunun üzerinde duruyoruz. Tekrar ediyorum. Biz şimdi Suriye Kürdistan’ında Kürtlerin kendi aralarında bir çatışmaya yönelmemesi üzerinde duruyoruz.”
'Geri adım yok!'
Sözü bölgede yaşanmakta olan karışıklığa getiriyorum. 1993’te Dohuk’ta kendisiyle yaptığım ilk mülakatta sorduğum soruyu anımsatıyorum, bağımsız Kürt devletiyle ilgili olarak.
O da bana soruyor:
“Yanıtımı herhalde hatırlıyorsun. Bağımsız devlet idealimizi belirtmiştim.”
Şöyle devam ediyor:
“Her şeyden önce bu bizim doğal hakkımız. Buradaki en büyük sorun, Kürtlerin dört devlet (İran, Türkiye, Irak, Suriye, HC) arasında paylaşılmasıdır. Asıl sorun burada, işi zorlaştırıyor. Eğer böyle olmasaydı, Kürtler iki devlet arasında paylaşılsaydı veya hepsi bir devlete bağlı olsalardı Kürt devleti daha kolay olabilirdi. Bütün Kürtlerin haklarına kavuşmasından yanayız. Onların en doğal haklarıdır.”
“Taşlar yerinden oynadı!”
Mesut Barzani:
“Artık dünyada hiçbir şey imkansız değil. Büyük dava uğrunda kan da dökülebilir, büyük bedeller de ödenebilir. Ama çözüm sonunda mutlaka gelir. Yanlış ortadan kalkar, biz buna kesin gözüyle bakmaktayız. Doğu, Batı Almanya örneği var. Çeklerle Slovakya örneği var. Ne zorla birleştirme oluyor, ne de zorla ayrılma... Milletin kendisi karar vermelidir. Başka taraflar, o milletin hakkında karar verme hakkına sahip değildir.”
Ve ekliyor:
“Bakın, bu açılardan dünya son on, on beş yılda epey değişti.”
Sözü bölgenin karışıklığına getirince, Barzani şöyle devam ediyor:
“Bölgede çok karışıklık olabilir. Ama burada benim için önemli olan Kürt davasıdır, ben buna inanıyorum. Biz Kürt sorunu ya da Kürt davası başkalarının hesapları üstünden çözülsün istemiyoruz. Türkler, Farslar, Araplar olsun, biz bölgedeki tüm halklarla iyi ilişkiler kurmak istiyoruz. Kürt sorununun da bu iyi ilişkiler çerçevesinde çözümünden yanayız. Başka milletlerin üzerinden bu sorunu çözmek istemiyoruz. Biz hiç kimse, hiçbir taraf için tehdit unsuru olmak da istemiyoruz. Kesinlikle başka taraflar için, başka devletlerin çıkarları için biz Kürt davasından geri adım atmayacağız, kesinlikle bunu yapmayacağız. Ve biz Kürt olarak hiçbir yerde ve hiçbir cephede yer almıyoruz. Biz sadece Kürt davasına inanıyoruz.”
Cephe konusunu sorunca, şöyle bir açıklık getiriyor:
“Bizim herhangi bir cephemiz yok. Amerika olsun, Türkiye olsun bugüne kadar bize, ‘Şu cephede, bu cephede yer alın’ teklifi yapmadı. Bizim amacımız Kürt davasıdır. Bunun için çalışıyoruz.”
Türkiye çözebilirse...
Soruyorum:
“Türkiye kendi Kürt sorununu barışçı yoldan çözebilse, herhalde bölgesel istikrar ve barış açısından çok önemli olur, ne dersiniz?”
Barzani’nin yanıtı, “Kesinlikle öyle” oluyor.
Nuri Maliki, Celal Talabani!
Irak Kürdistan’ının Irak’ın Şii Başbakanı Nuri Maliki Bağdat’ıyla sıcak, gergin bir yaz geçirdiğini, özellikle Ezidi Kürtlerin yaşadığı Şengal’la Kerkük’ün Hanekin bölgesinde iki tarafın silahlı çatışmanın eşiğinden döndüklerini belirtiyorum.
Yanıtı şöyle oluyor:
“Sorunlar var, bu inkar edilemez. Fakat sorunların anayasal çerçevede çözümünden yanayız. Biz anayasa dışında hiçbir şeyi kabul etmeyeceğiz.”
Soruyorum:
“Sizinle Cumhurbaşkanı Celal Talabani arasında, İran ve Türkiye ilişkileri konusunda farklı düşünceler var galiba...”
Bu soruyu yanıtlarken biraz zorlandığını, meselenin boyutunu küçültmek istediğini hissediyorum.
Şöyle diyor Barzani:
“Aslında biz aynı görüşteyiz. Her ikimiz de, İran ve Türkiye’yle iyi ilişkilerin devamından yanayız. Mam Celal Cumhurbaşkanı, ben de Kürdistan bölgesi başkanıyım. Bunları göz önünde bulundurduğunuzda bazen farklılıklar olabilir, ama basit konulardır. Gerekli ve esaslı konularda aynı görüşteyiz. Önemli olan bu...”