Yeni bir eğitim öğretim yılının başındayız. Her öğrenciyi tatlı bir telaş sarmış, miniklerin heyecanı ise görülmeye değer…
Öte yandan eğitim kurumlarında, vakıf ve derneklerde de hummalı bir çalışma başlamış.
Eğitim ve öğretim yılı, birçoğumuz için hayallerin, umutların başlangıcı sayılır…
Emeğin semeresinin toplanacağı; başarının, heyecanın yaşandığı anlar…
Diğer tarafta yaşadığı hayal kırıklığını üzerinden atmaya çalışanlar; nerede, nasıl hata yaptım diyenler, kara kara düşünenler söz konusu.
Şüphesiz başarı-başarmak bir projeyi hayata geçirmek, her hangi bir dalda uzmanlaşmak, yediden yetmişe hepimizin isteği ve arzusu…
Çevremizde bir işe atılan, başaran, güzel konuşan, hitabeti olan; risale, Arapça, Kur’an-ı Kerim’i güzel okuyan kimselere hep imrenmişiz veya takdir etmişiz.
Hiç düşündük mü?
Neden biz de başaramayalım, bizim onlardan neyimiz eksik?
Ünlü bir düşünür oğluna şöyle nasihatte bulunuyor:
“Büyük insanların sahip olduğu nimetlere; iki kola, iki ele, iki göze ve bilge olmana yardım edecek bir beyne sahip olduğunun farkına var oğlum.”
Yeni bir eğitim yılının başlarındayız.
Bizim de bir hedefimiz, bir projemiz olmalı. Onu gerçekleştirmek için tüm olumsuzluklara karşı sağır olmalıyız. Tıpkı sağır kurbağa hikâyesinde olduğu gibi: Direğe tırmanma yarışında arkadaşları bir bir düşerken o, seyircilerin yuhalamalarına, hakaret etmelerine “Boşuna çabalıyorsun, sen de yuvarlanacaksın. Herkes düştü, sen mi başaracaksın, sen mi tırmanacaksın?” sözlerine rağmen bu seslere aldırış etmeden tırmanmayı başarmış.
Bu sefer seyirciler alkışlamaya başlamışlar. “Aferin, bravo, başardın, tebrikler!” Fakat kurbağa bu tezahüratlara da tepki vermemiş. Sonunda anlaşılmış ki kurbağa sağırmış…
Peki, şöyle bir soru kendimize yöneltelim. Başarı bizim için ne anlama ifade ediyor?
Yoksa başarı bizim için dağda, bayırda, kendi kendine yetişen dağ toprağında yağmur suyuyla yetişen bir kır çiçeği midir?
M. Akif başarıyı söyle tanımlıyor: “Başarının yüzde 99’u ter, yüzde 1’i şanstır.”
Öncelikle başarı nasıl elde edilir, diye bir araştırma yapmamız gerekir. Kendimizi motive edecek eserleri ve başaranların hayat hikayelerini okumamız gerekir diye düşünüyorum.
Başarı nasıl elde edilir, diye küçük bir araştırma yaptığımızda genelde önümüze şöyle netice çıkıyor:
Planlı ve düzenli çalışma alışkanlığı edinme.
Çünkü başarı için planlı çalışma “olmazsa olmaz” bir yöntemdir. Plansız bir insanın başarı elde ettiği hiç görülmemiştir.
Bunun için zamanı kontrol etmeyi bileceğiz; şayet zamanı kontrol edersek hayatımızı da kontrol etmişiz demektir.
Zaman tasarrufu için önlem paketini hayata geçirmeliyiz.
Bunların başında televizyondan uzak durmak veya programlar hakkında seçici davranmak zorundayız. Telefon konuşmalarına, gereksiz evden çıkmalara bir sınırlama getirmeliyiz.
Ünlü bir yazarın hayatını okumuş, uzun süre etkisinde kalmıştım: “Çocukluğumda başıma gelmeyen hastalık kalmadı. Uzun süre yatağa mahkûm oldum. Eğitim hayatıma uzun süre ara vermek zorunda kaldım. Ama bunun yanı sıra hastalığım benim için rahmete dönüştü. Bu süreçte birçok kitap okuma fırsatım oldu. Birçok konuda araştırma yaptım. Şu an yazarlığımı hastalığıma borçluyum.” diyordu.
Son olarak şunu belirteyim ki; başarmak için güzel bir hedefimizin olması gerekir.
Dolayısıyla ataleti yenmenin tek yolu azim göstermek, başladığımız işe devam etmek, başladığımız işi mutlaka bitirmekle olur.
Bu sıraladıklarımız; başarı için gerekli olanların sadece birkaçı... Gerisi için geniş kapsamlı bir araştırma yapmak, meraklı olan okuyucularımıza kalmış.
Unutmayalım ki “Hedefini belirleyememiş bir gemiye, hiçbir rüzgâr yardım edemez.”