Tam yirmi dört yıl önce Erzincan'ın Kemaliye ilçesine bağlı Başbağlar Köyü'nde büyük bir katliam yaşandı.
Katliamın sebebi net olarak ideolojikti. Zaten katiller de bunu gizleme gereği duymamış ve “Madımak'ın intikamı” olduğunu söylemişlerdi.
Tam 33 kişi dini kimliklerinden dolayı vahşice katledilmişti.
214 ev, okul ve cami yakıldı Başbağlar'da.
Katliamın PKK ve diğer bazı sol örgütlerin ortak eylemi olduğu söylendi; ama sadece PKK'nin işin içinde olduğuna dair somut veriler çıktı ortaya.
PKK lideri Abdullah Öcalan, sorgusu esnasında; “Benim haberim yoktu; ama Başbağlar baskınını Doktor Baran kod adlı Müslüm Durgun'un yaptığını duydum” demişti.
Yalanlanmayan bir iddiaya göre Müslüm Durgun, 12 Mart 1994 günü Tunceli ilinin kuzey batısındaki Yılan Dağı bölgesinde “Öcalan'a muhalefet etmek, örgüt talimatlarına uymamak” gerekçesiyle PKK lideri Öcalan'ın emriyle boğdurularak öldürüldü.
Yani PKK'nin çok yaygın olan örgüt içi infazlarından biri…
Müslüm Durgun'un “Derin Pkk” ile “Derin devlet” arasındaki ilişkilerin kurbanı olduğu ve infazının yine o dönemde “intihar” ettiği söylenen Tunceli İl Jandarma Alay Komutanı Albay Kazım Çillioğlu'nun ölümüyle ilişkili olduğu iddia edildi.
Ama dosyalar adım adım kapatıldı.
Başbağlar Katliamını yaklaşık yüz kişilik bir grup gerçekleştirmişti; ama sadece 20 kişi gözaltına alındı. Ve bu yirmi kişiden de sadece 17 yaşında birine ceza verildi.
Bu arada adaletin yerlerde süründüğü bir mahkeme safahatı yaşanmıştı.
Dava Erzincan DGM yerine İzmir DGM'ye gönderilmişti ve o zaman davaya bakan avukatların ifadesiyle “dava sürgün” edilmişti.
Mağdurlar, çaresiz, kimsesiz ve fakirdi ve mahkeme salonlarında kıyafetlerinden dolayı aşağılandılar.
Yirmi dört yıl böyle geçti.
Madımak'tan söz edenlere “Neden Başbağlar'ı görmüyorsunuz?” dediğimizde “Acıları yarıştırmanın gereği yok!” dediler; ama Başbağlar hep acılarıyla baş başa kaldı.
“Hile ve çarpıtmalarla” geçen Sivas davası'nın sonunda; 33 sanığa ağırlaştırılmış müebbet, 4 sanığa 20 yıl, 1 sanığa 15 yıl, 9 sanığa ise 7.5 yıl hapis cezası verildi ve protesto için o meydana bile gelmemiş birçok kişi 24 yıldır zindandadır.
Hile ve çarpıtma diyoruz, çünkü daha dava başlamadan birçok insana ceza vermeye karar vermişti dönemin yargısı.
Bunun dışında bir de cevaplanamayan sorular vardı.
Merhum Hasan Karakaya yıllar sonra şu soruları soracak; ama hiçbir yerden cevap gelmeyecekti:
“Özellikle Aziz Nesin, Sivas'a niçin davet edilmiş ve “Peygamberimize yönelik saldırgan ifadeler”le, kitleleri kışkırtmasına niçin göz yumulmuştur?
Devrin Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü; Madımak Oteli'nde bulunanlara, niçin “Şehri terk etmeyin!” tavsiyesinde bulundu?
78 yaşındaki Aziz Nesin yanan otelden çıkabiliyor da, çoğu 40 yaşın altında olan diğerleri nasıl oluyor da, ölüyorlar?.. Sahi; “78 yaşındaki Aziz Nesin” sağ kurtulurken, “gençler” niye öldü?.. Bir kısmı “BBP binası”na sığınırken, diğerleri niye “ölmeyi” tercih etti?..”
İlginç sorular öyle değil mi?
Kemalist zihniyetteki parti hükümet ortağı, Sivas Valisi olan kişi bu partinin kontenjanından atanmış ve bu vali önlem almadığı olaylardan dolayı cezalandırılmadı.
Bir soruyu da biz soralım istiyoruz.
On beş yıllık Ak Parti iktidarında Başbağlar mağdurlarının acılarını dindirecek, katillerini deşifre edecek bir adımın atılması ya da Sivas mağdurları için bir şey yapılması söz konusu oldu mu?
Hani bir vali ve Başbakan yardımcısı üzerinden “Kemalist zihniyetteki partiyi” suçluyoruz ya…
Acaba sorduğumuz soruya on beş yıldır görev yapan Başbakanlar, Adalet bakanları ve İç İşleri Bakanları ne cevap verirler?