Başbakan her defasında özgürlük ve demokrasi pedalından söz edip evvel Allah bu uğurda yapılması gerekenlerden dem vuruyor. Sayın Başbakanın özgürlük anlayışına inanıyorum, inanmak istiyorum. Özgürlükler için bisiklet pedalı durmadan çevriliyor ancak bu özgürlüklerden eşit şekilde herkesin yararlanıp yararlanmadığı noktasında kabul etsek de etmesek de problemler var.
Neredeyse iki kişiden birinin oyunu almış bir partinin böylesi geniş bir tabana sahip bir kesimin sorunlarına lakayt kalması düşünülemez. CHP’li milletvekillerin gidip gördüğü bir hasta mahkûmun sıkıntılarını göremeyecek kadar vurdumduymaz bir hükümet olamaz düşüncesindeyim.
Hasta mahkûmların sıkıntıları defalarca haber konusu oldu. Orada burada raporların bekletildiği, ilgili yerlere zamanında ulaştırılmadığı vs. hep konuşuldu. Cezaevlerinde hayatlarını kaybedenler oldu. Bütün bunlara hükümet sessiz kaldı. Bir açıklama ihtiyacı bile duymadı.
Diğer yandan Mustazaf-Der camiasının öteden beri çektiği sıkıntılara hükümet hep sessiz kaldı, görmemezlikten geldi. Bu derneğin şubeleri defalarca saldırıya uğradı. Saldırılarla beraber kimi üyeleri sıradan gerekçelerle takipler, gözaltılar yaşadı. Ancak hiç kimse bu camianın başına gelenlerin sebebini veya hesabını sormadı, soramadı.
Bir diğer hazin olay, Mustazaf-Der’in Yüksekova Şube Başkan Yardımcısı Ubeydullah Durna, yakılmak istenen derneğin çatısında ateşli silahlarla katledilirken Başbakan o sıralar bölgede olduğu halde bir tek kelimeyle olayı lanetlemedi. Ve katillerin yakalanmaması hususu da halen büyük bir soru işareti olarak orta yerde duruyor.
Şiddete bulaşmadığı halde bir dernek saldırıya uğruyor; görevlisi saldırıda katlediliyor ve iki kişiden birinin, belki de o dernek başkan yardımcısının oyunu alan hükümet, onun katledilişine bir tek kelime etmiyor, etmeyecek…
Başbakanın bu konulara sessiz kalışı eğer bazı odakların ifade ettiği gibi geçmişle ilgili kimi takıntılardan dolayı ise, o zaman (özel temsilcilerin eli silahlılarla görüşmelerini bir kenara bırakırsak da) herkesin bir geçmişi vardır ve hiç kimsenin geçmişi tam anlamıyla pak-u pakize değildir. Ve herkesin başkasına göre doğru olmayan davranış ve hareketleri mevcuttur. Kaldı ki birileriyle ilgili bir muhakemeye gidilecekse her şeyden önce o kişilerle bunları konuşmak, olması gereken değil midir? Koskoca bir camiayla ilgili bir tavır içerisine girilecekse mutlaka bunun yenilir yutulur gerekçeleri olmalıdır. Yoksa birileri şöyle der veya birileri böyle der diyerek bütün haksızlıkları görmezden gelmenin vebalini taşıyacak yoktur.
Acaba bütün bu gerçeklerin anlaşılması önünde kimi art niyetli veya gerçek manada halkın ve toplumun huzurunu istemeyen danışmanlar olamaz mı, diye de düşünmek lazım gelir. Ama özelde Başbakanın, genelde diğer yetkililerin bunları görecek ferasette olduklarına inanmak istiyorum. Etrafı çevreleyen danışmanların da birer insan olduklarını ve onların da birilerinin etkisiyle telkinde bulunabileceklerini unutmamak gerekir.
Sonuç olarak; ortada var olan bu baskı ve görmezden gelinmelerin en-nihaye sorumlusu hükümet olarak görüleceğinden onların bir an önce ferasetli davranmaları gerektiğine inanıyorum. Çünkü son zamanlarda gelen e-mail ve yorumlarda bütün bunların sorumlusunun hükümet olduğu yönünde ciddi fikirler var. Tabiî ki Ak Parti ve Gülen Cemaatı’nin iyiliğini murad etmeyen kimi görevliler de bu işin körükleyicisi olabileceklerini de hiçbir zaman unutmamak lazım. Kendi derneklerinin kapatılmasını protesto etmek için yola çıkan Osmaniye dernek başkanına uygulanan şiddet görülemiyorsa, gönüllülerin bundan Ak Parti’yi sorumlu tutulacağından bilmem şüphe edeniniz var mı? Bu nasıl bir huzur ve barış ortamı sağlama görevidir ki -mağdurun ifadelerine göre- 30’a yakın görevli, bir insanın üzerine çullanıyor ve darp ediyorlar. Bu dernek görevlisi böyle bir muameleyi nasıl ve niye hak etmiş olabilir ki?
Ben, hükümet yetkililerinin, Mustazaf-Der’in kapatılması ve Gaziantep’te kızının başörtüsü nedeniyle mahkûmiyet cezası alan Güllü Hanımın durumundan bîhaber olduklarını sanmıyorum. Bütün bunlara gösterilen ilgisizliğin ilelebet “anlayışla” karşılanacağını da beklemek çok safça bir beklenti olur diye düşünüyorum. Şu “anlayışlıları” bir gün de anlamak gerek. ‘Çoğunluk bende’ havasıyla mazlum ve mahrumların ahını almamaya dikkat etmek gerektir. Bir mazlum veya mağdurun ahı, bütün saltanatı tepe taklak edecek güçtedir, hepimizin tekrar haberi olsun.
Not: Üç aylar’a girmiş olduk. Allah azze ve celle en güzel şekilde istifade etmeyi nasip ve müyesser eylesin!
Selam ve dua ile.
Doğruhaber Gazetesi