Türkiye'de “Başkanlık” tartışmaları sürerken Bahçeli'nin yeşil ışık yakması sonrası ilk adımlar da atılmaya başlandı. Siyasi kulislerde artık başkanlığın olup olmayacağı değil de nasıl şekillendirileceği konuşuluyor. Başkanlıkla beraber “Eyalet sisteminin” olabileceği, böyle bir sistemin gelmesi durumunda “üniter yapı”nın korunamayacağı yönünde kaygılar dile getiriliyor; ama bir dönem hükümetin çokça sahip çıktığı “yerel yönetimlerin güçlendirilmesi” konusunda bile geri adımlar atılmışken eyalet sisteminin gündeme gelmesi beklenmemeli.
Kabul etmek gerekir ki, bu sistemin gelmesi durumunda yeni bir cumhuriyet ile yüz yüze geleceğiz.
“Başkanlık sistemi”, parlamentonun görevlerinde, komisyonlarda, “muhalefet partisi” kavramında, bakanlıkların görevleri ve işleyişlerinde ciddi değişiklikleri de beraberinde getirecek. Bunlarla birlikte “koalisyon hükümeti” ile ilgili her şeyin de unutulması anlamına geliyor bu sistem. Koalisyon kavramı ancak başkan adayı etrafında bir araya gelindiğinde kullanılabilecek.
Düşünülen Anayasa değişiklikleri de “şimdilik” sadece devlet sistemini “Başkanlık” ile uyumlu bir hale getirme amaçlıdır. Yani devletin tepesine yetki, görev ve sorumluluklar anlamında ciddi bir format atılacaktır ve yasal değişiklikler ile sistem buna uyumlu hale getirilecektir.
Peki ya partiler…
İdeolojik ya da çıkar amaçlı yan yana gelmiş kişilerin kurduğu “siyasi parti” olgusu da büyük oranda önemini kaybediyor başkanlık sisteminde. Bu sistemde “küçük olsun benim olsun” anlayışının terk edileceği, bununla birlikte çok tasvip edilmese de kimi isimler etrafında uzlaşmak zorunda kalınacağı unutulmamalı. Neticede iki turlu seçimde sona kalan iki adaydan birinin desteklenmesi gerekebilir, çünkü iki adaydan biri “daha az zararlı” olarak kabul edilebilir ve ona göre oy verilebilir. Oy verilmediğinde “daha zararlı” olanın seçilmesi ihtimali her zaman bir tehlike olarak orta yerde duracaktır. O yüzden de bu sistemde bol miktarda “kerhen” ve ehveni şer” ifadelerini duymak mümkün olacaktır.
Başkanlık sisteminde “başkan” için, uygulanabilir bir kontrol mekanizması kurulmadığında sistemin beş yılda bir yenilenen “demokratik dikta”ya dönüşmesi güçlü bir ihtimal olarak önümüzde duruyor. Başkanı kontrol edecek ve o koltuğa oturacak kimilerinin “astığım astık, kestiğim kestik” tavrına girmesine engel olabilecek; ama bu arada sistem işleyişini de kilitlemeyecek bir kontrol mekanizmasının bulunması oldukça önemlidir.
Tüm bunlarla birlikte,
Batıcı sistemle hesaplaşmak artık kaçınılmaz bir hal almıştır. Dönüştürülmeye çalışılan bir toplum, deforme edilmeye çalışılan değerler ve hayati öneme haiz aile gibi kimi kurumlara yönelik tahribatın durdurulması ve yeni bir onarım sürecine girilmesi gerekmektedir. Başkanlık sistemi ya bu tahribatın artmasına ya da tamir sürecinin başlamasına sebep olabilecektir. Kimi kötü yönlerinden dolayı çaresizce bu rüzgara direnmek ilkesel anlamda önemli bir şey olmakla birlikte mevcut şartlarda ıslah için çaba harcamak uzun vadede daha tutarlı bir tavır gibi görünüyor.
Tüm düzenlemeler geçici; ama ıslah, kıyamete kadar kalıcı bir eylemdir.
Toplumdan kopuk bir zihinsel inziva yaşamamak ve köksüz kalarak savrulmamak için zamanın ruhunu anlayabilmek ve ona göre çözümler geliştirmek gerekir.