"Sizin yanınızda zayıf olanlar, benim yanımda güçlüdürler, ta ki –inşallah- onların bu illetini onlardan uzaklaştırayım. Yanınızda güçlü olanlar da,- inşallah- onlar üzerindeki hakkı alıncaya kadar yanımda güçsüzlerdir."
Hz. Ebubekir, bu tarihi konuşmasıyla İslam'ın zulüm mekanizmasını parçaladığını haykırmaya çalışmıştır. Dahası dünyalık değerler sistemine göre kurulmuş olan ve insanları ötekileştiren düzenleri red ettiğini, üstün sınıf ve üstün ırk kavramlarının da artık geçerliliğini yitirdiğini bütün insanlığa deklare etmiştir.
İslam Devleti'nde kuvvetli zayıfı ezemeyecek; zengin fakiri sömüremeyecek; vahşi kapitalist sistemin dönen çarkları arasında kalan zavallı halkları asla bir zümre, kendine bağımlı kılamayacaktır. Anlaşılan, Hz Ebubekir'in başkanlık sisteminde, insanın insanı sömürmesi kanununa dur denilmiştir.
Batının değer yargılarına göre 'kim sermaye ve güç sahibiyse o haklıdır' safsatasıyla toplumda güya adalet sağlanmaya çalışılmaktadır. Halbuki batı, gücü ve sermayeyi kutsayıp ilahlaştırdığı için bu kültürde mazluma acıma duygusu yok edilmiştir. Batının medeniyeti 'mim' sizdir. Bunun için onlar edenidir; yani aşağılık, vicdansız ve alçaktırlar.
Resulullah (s.a.v)'in sadık dostu, başkanlığını peygamberlik esasları üzerine yürütmüştür. Müslümanların arasında muktedir bir halife olarak adaletle hüküm etmiştir. Devlet başkanı Hz. Ebubekir, adalet ilkesini ülkesinin her tarafında etkin kılmaya çalışmıştır. Mazlumların hakkını korumak için adalet en temel şiarı olmuştur.
Bunun için Hz. Sıddık, sorumluluk makamına geldikten sonra –gerektiğinde-bu uğurda sakalını yele, başını göğe ve boynunu ipe vermekten kaçınmamıştır. Dostu Resulullah (s.a.v) gibi, devletin başkanı olarak daima zayıfın, ezilmişin ve fakirin yanında olmayı tercih etmiştir. Onların başkaları üzerinde olan haklarını alıncaya kadar, güçlünün ve zenginin yakasını bırakmamıştır. Bu hususta halkın kendisine yardım ederek elini güçlendirmesini şiddetle talep etmiştir. Yola koyulurken kefenini giymiş ve hakka tevekkül etmiştir.
Çünkü Sıddık-ı Ekber, yolun meşakkat ve zorluğunu bilerek yönetim yükünü omuzladı. Halife seçilir seçilmez, sömürü düzenlerine meydan okumuş ve bu zulüm düzenlerinin ömrünün kısa olduğunu korkmadan ilan etmiştir. Bu yolda yöneticilerin, Allah (c. c)'ı vekil kılarak zalimler karşısında hakkı haykırmalarını ve hak üzere bulunmalarını tembihlemiştir.
Tarihte vuku bulan bütün ihtilallerin ve savaşların sebebi olan iki tehlikeli halden yöneticilerimizin sakınması gerektiği ve bu sakınma ameliyesinin de, yöneticilerimizin ve halkımızın faydasına olacağını düşünmekteyim. Bu iki olumsuz durumun kısa bir analizini yapacak olursak:
Birincisi: 'Sen çalış ben yiyeyim' anlayışı insanlığı felaket ve uçurumun eşiğine götüren bir anlayıştır. Doğrusu bu anlayış toplumda kaosa yol açıp kavga ve kargaşa sebebi sayılmaktadır. Faizin hükümran olduğu bir düzende birileri mücadele ederek emekleri ve değerleri uğruna canlarından olurken, birileri de emek sarf etmeden salt paradan para kazanarak sermayesini biraz daha artırma adına mazlumların alın terlerine ve emeklerine saygısızlıkta bulunmaktadır. Faiz belasının toplumda yaygınlaşmasıyla birlikte, pahalılık, milli para değerinin düşmesi ve enflasyonun yükselmesi gibi ekonomik istikrarsızlıklar baş göstermektedir. Bunun yanında faiz, toplumda istikrarsızlığa yol açıp insanlar arasındaki sosyal yardımlaşma duygusunu da yok etmektedir. Başkanlık sisteminde Müslüman halkların bu faiz belasından bir an önce kurtulması gerekmektedir.
İkincisi: 'Ben tok olduktan sonra başkası açlıktan ölmüş bana ne?' anlayışı.
Bu anlayış da birincisinden az tehlikeli değildir. Aslında iki anlayış da insani değerlerden uzak canavarca iki tehlikeli anlayıştırlar. Bu iki anlayış vahşi kapitalizmin iki sacayağını oluşturmakta. Üçüncü sacayağı kadındır, ancak burada konu bütünlüğünü bozmama adına bu konuya girmiyorum.
Elhasıl, bu iki zihniyetin müntesipleri, yeryüzünün her tarafında 'ben kazanayım' hırsıyla adeta bütün araçları meşru görmektedirler. Bu iki anlayışı önceleyen emperyalist devletler, Pragmatist ve Makyavelist bir anlayışla hareket ettikleri için, işgal ettikleri beldelerde nesli ve harsı yok etmektedirler.
Hz. Ebubekir asırlar önce olaylara Allah'ın nuruyla bakıp büyük bir feraset örneğini sergileyerek yöneticilere yönetimde rol model olmuştur. Yöneticilerin yukarda zikrettiğim zaaflarından dolayı bozulabileceğini hesaba alarak halifeliği döneminde beyan ettiği dini ve siyasi görüşleri adeta bir manifesto niteliğini taşımaktadır.
(Devam edecek...)