Batı izlenimlerimi aktarırken Batı’yı değerlendirmiş oluyorum. Haliyle değerlendirmeler kendi içinde doğrular ile yanlışları, iyilikler ile kötülükleri barındırıyor. Çoğu Müslüman, Batı’yı bütünüyle kötü olarak görüyor. Batı’nın örnek alınacak ve faydalanılacak taraflarına ihtimal bile vermiyor.
Bu aşırı tepkisel bakış açısı ve yaklaşım, bizi doğru bir yere vardırmaz. Çünkü Batı’nın bugün kendi içinde pek çok alanda geliştirdiği ve oluşturduğu (İslam’ın da emrettiği ve geçmişte insanlığa yaşattığı) müspet ilerlemeler ve uygulamalar var.
Daha önceki bir yazımda da belirtmiştim: Batı bütünüyle yanlış ve kötü değil; İslam Alemi de bütünüyle doğru ve iyi değil. Batı’nın görülmesi ve örnek alınması gereken iyi tarafları ve doğruları var; İslam Alemi’nin ıslah edilmesi gereken yanlışları var. Bunları söylemek, Batı’yı temize çıkarmak ve İslam Alemini karalamak değildir. Bilakis realiteyi göstermek istiyorum. Karınca kararınca, uykuda olan İslam Alemi’ni uyandırmaya, hakikatlerle yüzleştirmeye çalışıyorum.
Batı karşısında büyülenmiş bir eziklikle de bunları yazmıyorum. Batı’nın nimetlerine ulaşan bazı Müslümanların büyülenmiş haline ve ezikliğine şahit olmuyor değilim. Büyülenmiş ezik ruh halini yaşayan Müslümanları görmek elbette üzücü. Batı’nın takdir ettiğimiz yönleri elbette bizi büyülememeli ve ezikliğe sürüklememeli.
Ancak bunun yanında Batı’yı övmüş olmamak adına hakikatlerden kaçmak da doğru değil. Gözlerimizi gerçeklere kapayarak, dünyayı kendimize karanlık etmekten başka bir şey yapmış olmayız.
Ne kadar acı ve zor olsa da gözlerimizi gerçeklere açmak zorundayız. Yeri gelmişken, acı gerçeklerden biri olan şu hususu açmak istiyorum:
Allah müminlerin dostu ve yardımcısı iken, Müslümanlar neden perişan; gayr-ı Müslimler neden nimetler ve refah içinde? Sorun haşa Allah’ın muamelesinde değil, sorun biz Müslümanlarda.
Allah’ın iki çeşit şeriatı var: Biri teklifi şeriat, diğeri tekvini şeriat. Teklifi şeriat dine dair olandır. Teklifi şeriata uymanın asıl mükafatı ahirettedir. Tekvini şeriata, yani Allah’ın kâinattaki kanunlar olarak vaz ettiği maddenin ruhuna uygun hareket etmenin mükafatı ise bu dünyadadır. Gayr-ı Müslimler Allah’ın (tekvini) şeriatına uygun hareket ettikleri için bunun mükafatı olarak dünya nimetlerine ve gücüne ulaşmışlar.
Biz Müslümanlara gelince ise, genel olarak Allah’ın her iki şeriatından da uzağız. Bu sebeple de dünyada perişanız.
Evet, Allah müminlerin dostu ve yardımcısıdır ama dünyada Müslümanlara yan gelip yatın, ne yaparsanız yapın, ben size yine de veririm demiyor. Bilakis her iki şeriatıma da uyun; tekvini şeriatıma uyarsanız dünyada cenneti yaşarsınız, teklifi şeriatıma da uyarsanız ahirette cennete kavuşursunuz diyor. Aksi halde çalışan; maddenin, fert ve toplumsal hayatın ruhuna uygun hareket eden kafir de olsa, dünyayı ona cennet yaparım diyor.
Ayrıca Batı’yı değerlendirirken kesinlikle yönetim ve halk olarak ayırmak lazım. Batı yönetimlerinin ve dünyada sebep olduklarının üzerinden halklarını değerlendirmek doğru değildir. Çünkü Batı, toplumsal düzeyde genel olarak son derece insancıldır ve hatta birçok yönü İslamidir.
Gözlemlerim sonucunda şunu net olarak söyleyebilirim: Batı toplumları, özellikle de içlerinde biraz zaman geçirdiğim için Almanlar, İslam’a çok yakışıyorlar. Bunu yazılarım içinde aktardım ve aktarmaya çalışacağım inşallah.