Batıcılığın esası, “sekülerizm” ve “çıkarcılık” olarak ifade edilir. Sekülerizm, dünyevi olmayan etkenleri önemseyen Hıristiyan köklerden uzaklaşmayı; “çıkarcılık” ise Yahudi kapitalizmiyle yakınlaşmayı ifade eder. Buna göre, modern Batı kaynaklı bir davranış tarzı, fedakârlığı, karşılıksızlığı dışlar. Ki sıradan birer insan olarak gayet isabetli bir yaklaşımla hepimiz, hiçbir Batı kurumunun çıkar gözetmeden iş yapmayacağına, zira çıkarın Batı için en önemli unsur olduğuna inanırız.
Acaba Batı, böylesine fedakârlıktan arınmış da böylesine çıkarına düşkün de dünyanın sair yerlerindeki Batıcılar, kendilerini insan haklarına adamış en fedakâr insanlar mı? Her biri, insanlığı hakikate ulaştırmak için mücadele eden birer “dünyevi fedai” mi? Birer insanlık hizmetkârı mı?
Kim bugünün Batıcıları? Liberaller, sosyalistler, feministler…
Batı, her şeyi çıkar üzerine kuracak da Batı izindeki liberal, sosyalist, feminist, kendini insanlık uğruna yiyip bitiren özgürlükçü, işçi hakları mücadelecisi, kadın hakları savunucusu olacak!
Batılılaşma konusunda usül ve fürû için zihinlerde oluşturulan imaj budur. Acaba hakikat nedir? Tespit için Cezayir’den Halide Tûmî’ye bakalım.
Halide Tûmî, matematik öğretmenliğinden Cezayir Kültür Bakanlığına kadar ulaşmış, Cezayirli bir Batıcı sosyalist, feminist bir siyasetçi!
Babasının bir zaviye şeyhi olduğunu iddia eder. Kendisi saçlarını kısacık kesmekle kalmayıp bir Batılı kadın gibi kızıla boyamış, yüzünü de zoraki kızıllaştırıp yine kızıl bir gözlükle imajını tamamlamış, yaş itibariyle altmışları geçmiş bir kadın… Bütün hâliyle simgeleştirilmiş.
Dedesinin şeyhliği, Müslüman Cezayir’i; kendisinin modern görünümü ise mensubu olduğu Cezayir Sosyalist İşçi Partisi’nin Cezayir’i götürmek istediği yeri simgeliyor.
Halide ise, bu köklerden kopuş davasının sadece sosyalist değil, aynı zamanda fedakâr, çalışkan bir feministi…
Halide, bu kimlikle 1992'de Cezayir İslami Kurtuluş Hareketi FİS’e karşı durdu. Kendi ifadesi ile Cezayir’de bir İslam devleti kurulmaması için mücadele etti. Halkın ezici çoğunluğunun oyunu alarak iktidarı hak kazanmış İslamî Kurtuluş Cephesi’ni başta eski Cezayir istilacı ve katliamcısı Fransa olmak üzere Batı’ya şikâyet etti; Cezayir’de Batı destekli askeri bir darbenin önünü açanlar arasında yer aldı.
On yıla yayılan bu büyük fedakârlığına (!) karşılık, yıllar boyu sahte seçimlerle milletvekili yapıldı. Aşağıladığı halkın parasıyla siyaset yaptı. Ardından darbeciler tarafından 2002’de Kültür ve İletişim Bakanı yapıldı. 2004’te tekrar atandı ve 2014’e kadar görevde kaldı; böylece toplam 12 yıl Kültür ve İletişim Bakanlığı yaptı.
Ülke Cezayir, bakan, Fransız sosyalisti tarzı bir feminist… Böyle bir bakan Cezayir’in kültür bakanı mı olur, Fransa’nın işlerini yürüten bir sömürge görevlisi mi?
Fransa, yüzyılı aşan Cezayir istilasında Cezayir halkını İslam’dan koparamadı. Kendisinden aynı zamanda Halide Mesud Tûmî olarak söz eden Halide Tûmî ise Cezayir halkının vergilerinden ve petrol gelirlerinden milyarca dolar parayı Cezayir kadınını tesettürden soyutlamak, Cezayir’deki medreseleri kapatmak, Cezayir’de Fransız tarzı müzeler açmak için harcadı.
Cezayir halkı büyük bir ekonomik kriz içindeydi. Cezayir halkının ekmek ve temiz suya ihtiyacı vardı. Ama Halide Tûmî için öncelik Cezayir kadınının bir Fransız gibi süslenmesi, Cezayir’de Batı tarzı konserlerin düzenlenmesi, “sanat harikası” heykellerin yapılması ve onları bir araya getiren müzelerin açılmasıydı.
Modern bir rahibe rolünü oynayan Halide Tûmî, ateist bir feministti. Ama 18. yüzyıl Fransız aklını, “evrensel ve ebedî mutlak akıl” kabul ettiğinden, böyle bir kabul de ona uluslar arası bir kabul sağladığından Müslüman kadının tesettürü gibi Müslümanların namazına müdahale etme hakkını da kendinde buluyordu.
Rükû ve sücûd, Kur’an’da açıkça yoktur. Rükûlu ve sücûdlu namaz, Körfez Bedeviliğinden Cezayir Müslümanlığına geçmiş yanlış bir namaz biçimidir. Cezayirliler, namazı kılacaklarsa rükûsuz ve secdesiz kılmalılar, diyordu.
Halide Tûmî, Batıcılığını fütursuz yaşarken, Cezayir halkına karşı yaptıklarını Cezayir halkının aklını uyandırmak için mücadele ve fedakârlık diye anlatıyor; oruca, hacca, zekâta, özetle İslam’ın bütün esaslarına hakaret ediyordu.
Cezayir’in kültür programını, Cezayir’in parasını Batılılaşmaya, Batılı şirketlere ve Batılı “sanatçılara” aktaracak şekilde yapıyor, kendisi Fransız şaraplarıyla lüks içinde yaşarken Cezayir halkı için bu sanat faaliyetlerinin karın doyurmaktan önemli olduğuna inanıyordu.
Sonuç mu?
Geçen haftalarda açılan bir soruşturma, Halide Tûmî’nin milyonlarca dolar yolsuzluğa bulaştığını gösterdi. Halide Tûmî, Batılılaşma dedikçe ve Cezayirlilerin parasını Batı şirketlerinin kasasına aktardıkça “kendi payını” da almış, Cezayir halkının üzerinden ulaştığı lüks yaşamı yetersiz görmüş, bir de “saklı bir kapitalist” olarak sermaye biriktirmiş… Cezayir’de işçi ve kadın hakkı diye diye Cezayir’in hakkını Fransız’a yedirmiş ve kendisi yemiş.
Cezayir halkı, ona ve benzerlerine isyan edince bu hafta Cezayir Yüksek Mahkemesi’nin önüne çıkarıldı ve el-Haras Cezaevi’ne tıkandı.
Şimdi bir kez daha düşünelim:
Hakikaten modern Batı, sekülerizm ve çıkar esasları üzerine kurulu iken, sair dünyadaki liberaller, sosyalistler, feministler birer fedakârlık misali, birer adalet mücadelecisi, birer kadın hakları savunucusu mu? Yoksa birer Halide Tûmî mi?
İmaj ne? Hakikat ne?
İmaj: Kendisini insanlığa adamış bir mücadeleci… Hakikat: Halide Tûmî.
İmaj: İnsanlık için kendinden vazgeçmiş, “fenalilinsan bir seküler fedai”…
Hakikat: Makam, kabul ve para için Batı’nın hizmetine girmiş bir memlûk, yani yarı köle, paralı asker, milis… Makam, kabul ve para uğruna hürriyetini satmakla kalmamış, efendisi için köle avlayan bir savaşçı… Dilerseniz siz, ona başka bir şey deyin!
Ve şöyle bir çevremize bakıp da karar verelim: Acaba Halide Tûmî, bize yabancı bir tip mi? Yoksa etrafımız Halide Tûmîler’le mi sarılmış?