Hatırlarsanız 2003 yılında ABD, Irak’a gireceği zaman, Irak yönetiminin El Kaide’ye destek verdiğini ve kimyasal silah ürettiğini ileri sürmüş ve tüm dünyayı bu konuda yanına çekmek için çok çaba göstermişti. Irak’la ilgili yalanlarının ortaya çıkması üzerine de oraya demokrasi ve özgürlük getirmek için müdahale ettiklerini söylemişti. ABD’ye büyük şeytan olarak bakarsanız, kendisine çok uzak bölgelerle ilgili her politikasını petrol veya maden sömürüsü ile açıklamanın yetersizliğini de kabul edersiniz.
ABD, 11 Eylül saldırılarını öyle işledi ki, devletten şöyle ya da böyle hizmet alan halkına, kendi milli onuruna(!) yapılmış bir yok etme girişimi olarak algılatmayı başardı. ABD toplumuna, Hollywood’un filmlerindeki dünyayı ele geçirmeye çalışan kötü adamların, 11 Eylül saldırılarındaki kişiler olduğunu ve toplanıp kendilerini yok etmeye geldiklerini kabul ettirdiler. Ondan sonra ne Afganistan ve Irak’a saldırmak için gerekçeleri ispatlamaya gerek kaldı ne de Guantanamo’daki işkencelerin haksızlığını dillendirmeye ihtiyaç kaldı.
ABD’nin sakız gibi çiğnediği, “israil’in kendini savunma hakkı vardır” nakaratına bile ABD toplumundan ciddi birtakım tepkiler, milyonların katıldığı kitlesel gösterilerle dile getirilirken ABD’yi yok edeceklerini iddia ettikleri kötü adamlara karşı, neredeyse ciddi hiçbir tepki gelmedi. Öyle ki sadece ABD’de değil tüm batı dünyasında, çocuklar, mezkur kötü adamlara karşı gerektiğinde Guantanamo gibi yakında veya uzakta bir takım işkence merkezlerinin olması gerektiğine dahi inandırıldılar.
Dünya toplumları, ABD’nin şeytanlığı konusunda tereddüt etmiyorlar. Ancak Afganistan ve Irak örneğinde olduğu gibi binlerce askerini özgürlük ve demokrasi için heba/feda ediyorsa, bakalım son filmi nasıl olacak diye bekleyip izliyorlar. Tabi bu izleme Müslümanlar katledildiğinde geçerli oluyor.
İslam karşıtı tüm yaşam biçimlerini ve yönetimleri içine katarak ifade ettiğimiz Batı’nın ve özelde ABD’nin bugün malum altı putu vardır: Bilim, Özgürlük, Eğlence, Menfaat, Sanat ve Ego. Bu putlarla ilgili her şey mutlak itaati gerektirir. Evrensel ahlak veya insan hakları, bu putların ölçülerine göredir. Onlara göre bilimsel olan ne varsa ayet, sanat için her şey helal, eğlence için her iş mubah, menfaat için her vasıta meşru, ego için her zevk kutsal, özgürlük içinse katliam bile caizdir. Bu altı putla ilgili siz, Batı âleminde milyarlarca anıt, sembol, araç, kuruluş ve yayın bulabilirsiniz. En basitinden daha geçen aylarda Türkiye’de twitter ile ilgili basit bir sınırlamaya, ABD tarafından hemen en üst perdeden nasıl tepki verildiğini hatırlayalım.
Bu putlar için her şeyi feda edebilirler, kurban ederler, kurban verirler. Dolayısıyla onlar için kimin kafasının kesildiği değil, hatta kendi vatandaşı olup olmaması da değil, kesilen kafanın bu putları kabul edip etmediği önemlidir. Batılılar için şu anda en cılız kurbanlar, elbette ki fikri ayrılıklara cennet gibi sarılan, tüketmeye ayarlı, yaşadığımız coğrafyalardır. El Kaide üzerinden yürütülen perdeleme zayıflayınca, IŞİD üzerinden yenilenen bir kinetiğe ihtiyaç vardır. Her toplumsal meseleyi, “kurdu, kullandı, attı” formülüyle izah eden komplocu kalemlere ihale edilen algılarla, kurbanlar bıçak altına yatırılmaktadır.
Ebu Cehil’in hükümranlığı için Lat, Menat,Uzza ve Hubel’e ihtiyaç duyması gibi, ABD ve Batı’nın sömürü düzeninin sürmesi için yukarda saydığımız putların varlığına ihtiyaçları vardır. Küçük güçler ayakta kalmak için küçük düşmanının yaşamasına muhtaç oldukları gibi büyük güçler de ya kendine büyük bir düşman bulacak yoksa küçük düşmanını büyütecektir.
ABD’nin şu anda bölgede yürüttüğü savaş diplomasisi, elbette ki kendi gazetecisinin kesilen kafasının intikamını almak değildir. Bu dünya kamuoyunu haklılığına inandırmak için kurgulamada çok usta olduğu basit bir mizansenden ibarettir. ABD, kendi menfaatlerinin dolayısıyla israil’in ilerde karşılaşması muhtemel bir takım zorluklara karşı, orada sürekli jandarmalık rolüne sahip olduğunu bölge ülkelerine deklere ettirdiği gibi, kontrollü tehdit algısıyla da hegemonyasını sürdürmek istemektedir.
“We mekeru We mekerallah, Wallahü hayrül makirin”(Al-i İmran 54)