Batı’nın Mülteci Politikası ve Kaybolan Mülteci Çocuklar

Savaşların siyasal ve ekonomik boyutu, ulusal ve uluslararası alanda oluşturacağı denge değişiklikleri konuşulur ve bunlar üzerinden analizler, yorumlar yapılır durur.

Savaşların siyasal ve ekonomik boyutu, ulusal ve uluslararası alanda oluşturacağı denge değişiklikleri konuşulur ve bunlar üzerinden analizler, yorumlar yapılır durur. Özellikle maddeye tapan seküler dünya görüşleri olaya bu açıdan yaklaşır. Savaşların bu söz konusu boyutları da önemlidir. Fakat savaşlar hakkında konuşurken üzerinde durulması gereken en öncelikli mesele, olayın insani boyutudur. Yani savaşın sonunda veya savaş esnasında mülteci/muhacir durumuna düşen insanlar ve bu insanların haklarıdır öncelikli konuşulması gereken.

Bu anlamda ülkelerin ulusal anlamda aldıkları karar ve çıkardıkları yasalar olduğu gibi, uluslararası anlamda da alınan kararlar vardır. Avrupa İnsan Hakları Bildirgesi, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Bildirgesi vb kararlar gibi. Ancak Avrupa/Batı ülkelerinin insan veya mülteci hakları konusunda aldıkları kararlar veya yayınladıkları bildirgeler ne yazık ki onlar için helvadan bir put hükmündedir. Daha doğrusu uluslararası anlamda çıkarılan yasaları ve alınan kararları kendileri dışındaki ülkelere karşı bir sopa olarak kullanırken, bu karar ve kanunların onlar için bir bağlayıcılığı veya kıymet-i harbiyesi yoktur.

Batı tarihinin sömürge ve zulüm tarihi olduğu artık herkesin kabulüdür. Sömürü ve kan üzerine kurulu bir medeniyet… Tarih ile beraber günümüz uluslararası dünya şartlarını göz önüne alırsak ne demek istediğim anlaşılacaktır. Fransa’da Müslümanların değerlerine ve kutsallarına alenen hakaret eden, saldıran yedi kişi ölünce tüm ülke liderleri Fransa’da kol kola teröre (!) karşı yürüdüler. Ancak Batılı ülkeler; Doğu Türkistan’daki asimilasyona, Yemen’deki insanlık dramına, Rohingya’daki soykırımlara veya Suriye’deki katliamlara karşı aynı hassasiyeti göstermeyip bu olaylar karşısında üç maymunu oynamıştır.

Özellikle son dönemlerde batılı ülkelerin mültecilere karşı takındıkları tavır, bir kez daha batıyı ve değerlerini sorgular hale getirmiştir. Uluslararası anlaşmalarda var olan ama uygulanmama durumunda herhangi bir yaptırımı olmayan yasalar nedeniyle batının, mültecilere karşı geliştirdiği politikalar insanlık değerlerinden ve hukuktan uzak bir noktaya ulaşmış durumda. Son dönemlerde batı ülkelerinde etkisini fazlasıyla hissettiren aşırı sağ, milliyetçi ve şovenist akıl; bununla beraber artan İslamofobya mültecilere karşı acımasızca ve insanlıktan uzak bir tavrın sergilenmesine sebebiyet veriyor. Öyle ki kendi ülkelerindeki savaş ve kargaşa ortamından kaçmak zorunda kalan mültecilerin, batılı devletler tarafından botları batırılmak veya kimsenin yaşayamayacağı adalara sürülmek suretiyle ölüme terk edilmesi, okyanus veya denizleri mülteci mezarlığına dönüştürmüş durumda.

Batılı ülkelerin mantalitesine göre insan sadece sayıdan ibarettir veya ekonomik bir varlıktır. Yani batı medeniyeti için mülteciler, istatistiki veriden öte bir anlam ifade etmiyor. Haliyle batılı ülkeler mülteci sorununa kalıcı çözümler aramak yerine sadece kendilerine doğru gelen mülteci akınını durdurmanın derdine düşmüş ve bu konuda her türlü insanlık dışı muameleye başvurmuştur. Bununla birlikte batılı ülkeler için mülteciler, uluslararası insan pazarlarının mezatlarında satılığa çıkarılmış, kendi refahlarını arttırmak için kullanılabilecek ucuz iş gücüdür. Daha acı olanı ise dünyadaki yetmiş milyonu aşkın mülteci nüfus içinde batılı ülkelerin iştahını en çok kabartan maalesef ki çocuk mültecilerdir. Bunan dolayı yazının bundan sonrasını onlara ayırmak istiyorum…

Şüphesiz savaşlar en çok da çocukları vurur. Çocuklar, her ne kadar savaşın iç yüzünü bilmeseler de aslında savaşı tüm soğukluğu ve gri yüzü ile yaşarlar. Ve maalesef her şeyin rakamlara, istatistiklere döküldüğü kapital, materyal dünyada savaşın çocukları çok az konuşulur veya hiç konuşulmaz. Kimisinin sahile vuran bedeni konuşulur. Kimisi ise başındaki toprak ile kanın birbiriyle sarmaş dolaş olduğu bir halde, etrafında olup bitenlere anlam vermeye çalışan donuk bakışları ile bilinir. Kimisi ise düşen bombaların sesini oyun sanan masumluğu ile bilinir. Bu savaşlarda kimi çocuklarımız bomba ve tank paletleri altında can verirken, geride kalanlar için hayat hiç de kolay olmuyor. Çünkü dünyadaki mülteci/muhacir nüfusun yarısı çocuk ve bu çocuklar sömürülmeye, istismara çok müsait durumdalar.

Öyle ki BMMYK'nın raporuna göre; “2018'de evlerini terk etmek zorunda kalanların sayısı bir önceki yıla göre 2,3 milyon kişi artarken, dünya genelinde mülteci konumuna düşen ve sığınma arayan kişilerin sayısı rekor kırarak 70,8 milyona ulaştı. Bu rakamın yarısını ise çocuklar oluşturuyor.”

Yani 2018 yılındaki verilere göre dünyada 30 milyon civarında mülteci çocuk var. Ve maalesef bu mülteci çocuklarımızın içinden de büyük bir kısmı ise iltica ettikleri ülkelerde kayboluyorlar veya kayda alınmıyorlar. İşte konuyla alakalı birkaç haber:

-“Uluslararası sivil toplum kuruluşu Çocukları Kurtarın (Save the Children) ise sadece 2015 yılı içerisinde 26 bin civarında çocuğun Avrupa ülkelerine yanlarında anne ya da babaları olmadan geldiğini bildirdi. UNICEF'e göre ise, 100 binden fazla çocuk mülteci sisteme kayıtlı değil. Slovenya'da çocukların yüzde 80'i kayıp, İsveç'te ise her gün 10 yalnız çocuk kayboluyor.”

-“AK Parti İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Leyla Şahin Usta, “2015’ten beri AB ülkelerinde kaybolan mülteci çocuk sayısı 96 binden fazla. 2016’da refakatsiz şekilde Avrupa’ya ulaşan çocuk sayısı 63 binden fazla. Bu çocukların nerede olduğu bilinmiyor.”

-“Europol ve Uluslararası Mülteci Hakları Örgütlerine göre kayıp çocuklar; zorla fuhuş, uyuşturucu kaçaklığı, emek sömürüsü, organ ticaretinde kullanılıyor.”

Yukarıdaki haber metinlerinden de anlaşılacağı üzere Avrupa/Batı ülkelerinde yüz bini aşkın mülteci/muhacir çocuk kayıp. Ve maalesef bu çocukların akıbeti konusunda elimizde sağlıklı veriler yok. Ama bazı araştırma kuruluşları veya aktivistlerin yaptığı araştırmaların sonucu çok ürkütücü. Çünkü araştırmalar gösteriyor ki bu çocuklar ya organ mafyasının ya uyuşturucu tacirlerinin ya da uluslararası suç örgütlerinin eline düşmekteler. En kötüsü de ne biliyor musunuz? Bu masum bedenler, batıda ciddi bir sektör haline gelen fuhuş gibi iğrenç bir sektöre kurban edilmekte. Fuhuşa zorlanıp, istismar edilmektedirler ve kimisi de bu ağır travmaların altında feci bir şekilde can vermekteler.

Hatırlayanlar olacaktır, Türkiye’deki mülteciler Edirne üzerinden Yunanistan sınırına dayandıklarında, Almanya sadece 0-14 yaş arasındaki çocukları alabileceğini söylemişti. Ve daha sonra basına yansıyan farklı haberlerde Almanya’da Müslüman mültecilerin Hristiyanlaştırıldıkları haberleri çıktı. Yani Batı/Avrupa sadece ülkelerimizi değil, insanımızı ve bedenlerini de sömürmektedir.

Geniş güvenlik sistemleri ve kamera ağlarına rağmen eğer Avrupa’nın ortasında mülteci çocuklar kayboluyorsa uluslararası kamuoyu, “Kaybolan mülteci çocuklar nerede?” diye hesap sormalıdır/sorabilmelidir. Bu durum öyle hafife alınacak ve göz ardı edilecek bir durum değil. Söz konusu savunmasız ve yüz bini aşkın çocuktur. Kaybolan veya daha doğrusu Avrupa/Batı ülkeleri tarafından kaybedilen mülteci çocuklar konusu araştırılmalıdır.

Söz&Kalem - Ömer Arslan

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Dünya Haberleri

FAO: Dünyada 745 milyon insan aç
DSÖ'den iklim değişikliği için "acil ortak eylem" çağrısı
Uluslararası hukukun ihlalidir
Uruguay kıyılarında 2 bin penguen ölü bulundu
Avrupa'da Kerberos sıcak hava dalgası nedeniyle "kırmızı alarm" verildi