Batının şımarık çocuğu işgalci israil, meclisinde Filistin topraklarının Yahudi ulusunun yurdu olduğunu, israilin bir Yahudi devleti olduğunu ve Kudüs'ün de israilin ebedi başkenti seçildiğini yasalaştırdı. Başta Filistinli Müslümanlar olmak üzere tüm dünya Müslümanlarının kutsallarını hayâsızca çiğnemekten, onlara meydan okumaktan çekinmeyen işgalci israil bu cesareti kimden alıyor? Kuşkusuz Haçlılardan… Ve Müslüman devletlerin kuru tehditlerinden…
israilin, İslam ümmetine düşmanlığında Amerika da Rusya da israilin tarafını tutuyor, israilin çıkarlarını önceliyor. Geçen gün bir araya gelen Rusya Devlet Başkanı Putin ile ABD Başkanı Trump bunu açıkça deklere ettiler. israil aslında sadece israil değil. Mukaddes Filistin topraklarının, Kudüs'ün, Mescid-i Aksa'nın işgalcisi terörist çete Batının İslam dünyasındaki en büyük temsilcisi, çıkarlarının en büyük koruyucusu, haçlıların en büyük karakoludur.
Bu yüzden israil denilince bir bütün olarak Amerika, Avrupa, tüm Hıristiyanlık âlemi akla gelmelidir. Buna Rusya da dâhil. İslam dünyasına yönelik ölümcül projelerin adı olan israil emellerine, hedeflerine yönelik en büyük düşman olarak gördüğü Hamas, Hizbullah, İslami Cihad gibi İslami hareketleri; bağımsız politikalar yürütmeye çalışıp direnen İran, Türkiye ve Pakistan gibi İslam ülkelerini şantaj, sindirme, terör ve anarşiyi körükleme gibi birçok yöntemle etkisiz hale getirmeye çalışıyor. israil, bu anlamda Batının devasa desteğini de arkasına alarak, sırtını Amerika'ya dayayarak Türkiye, İran ve Pakistan'ı ekonomik olarak çökertmeye çalışıyor. Ekonomik saldırının mimarları Batı ülkeleri gibi görünse de, aslında bu ülkelerde devasa ekonomik güce sahip olan siyonist, Yahudi sermayedarlardır.
israil ve Amerika ekonomik olarak İran'ı çökertmek için İran'la ticaret yapan şirketlere büyük baskı yapıyor. İran ekonomisinin bel kemiği olan petrolün diğer ülkelere ihracını engellemek için işi dünya ülkelerini tehdide kadar vardırıyorlar. Bu yolla İran'ı yoksullaştırıp halkını isyana sevk etmek istiyorlar. Sık sık İran'la savaş tehditlerini savuruyorlar.
Yine Türkiye'de Truva atlarının yardımıyla darbe girişiminde bulunuyorlar. Ülkeyi işgal edip iç savaşa sürüklemek için hain projeler üretiyorlar. Batıya bağımlılıktan kurtulamayan ülke ekonomisini çökertip bağımsız politikalara yönelen yöneticilere boyun eğdirmeye çalışıyorlar. Türkiye'yi güvensiz bir ülke haline getirmek için taşeron örgütleri kullanıyorlar.
Müslümanların tek nükleer gücü olan Pakistan'ı ekonomik ve askeri anlamda çökertmek için fitne politikalarını devreye sokuyor, Pakistan'daki Müslümanların mezhep ve kavim farklılıklarını kaşıyarak ülkeyi parçalamaya çalışıyorlar.
İslam topraklarını fütursuzca Yahudi yurdu ilan edip Kudüs'ü yasayla ebedi başkent yapmak isteyen, İslam ülkelerini çökertme projelerinin mimarı olan bu alçakları, onların arkasındaki Haçlı sürülerini durdurmak için sert açıklamalar yapmak yetmiyor. Bağırıp çağırmak yetmiyor. Bağımsız politikalar geliştirmek isteyen, bir dereceye kadar İslami hassasiyetlere sahip İslam ülkelerinin güç birliği yaparak, birleşik bir cephe kurarak her alanda bu şeytani güçlerle mücadele etmesi gerekiyor.
Bu ülkeler ümmetin geleceği için ulusal çıkarlarını bir kenara bırakmalı, aralarındaki soğukluğu giderip muhabbetle kucaklaşmalı, askeri dâhil her alanda işbirliğine gitmeli, bedel ödemekten korkmayarak dik bir duruş sergilemelidirler.
Türkiye, İran ve Pakistan'ın son dönemlerde sıcak bir ilişkiye girme belirtileri göstermeleri, askeri uzmanlarının karşılıklı birbirlerinin ülkelerini ziyaret etmeleri, israil ve Batıya karşı vahdet mesajları vermeleri bu konudaki umutlarımızı artırıyor.
İslam dünyası Haçlıların, siyonistlerin istilasından korunmak, mukaddes beldelerine sahip çıkmak istiyorsa lider ülkelerin önderliğinde birleşik bir cephe kurmak ve bedeli ne olursa olsun istilacı güçlere direnmek zorundadır.