HABER MERKEZİ - İslam dünyası tam bir yangın yeri... Mısır'da katliamların acısı sürerken üç yıldır savaşın devam ettiği Suriye'de kimyasal silah kullanılması ve çok sayıda masum bebelerin aralarında olduğu binlerce insanın feci şekilde can çekişerek katledilmesi vakıası, bardağı taşıracak son damla olmalıydı İslam dünyasının ayağı kalkması için belki de.
Suriye'de yapılan kimyasal katliam, İslam dünyasını salt kınamalar ve protestolarla değil, öyle bir ayağa kaldırmalıydı ki savaşı durduracak, ümmeti birleştirebilecek gücü kendinde bulmalıydı. Ama yine olmadı. Mısır'da cuntanın yaptığı darbeye darbe diyemeyen, katliamları seyreden ve sözde demokrasiyi getirecek olanın cunta olduğunu belirten Amerika'nın başını çektiği Batı, şimdi de Suriye'ye kırmızı çizgileri aştı diye müdahale etmeye hazırlanıyor.
İslam dünyasının birlikte hareket edememesinin verdiği yıkılmışlığı nedeniyle bir şey yapamama durumu ve istemeyerek de olsa Batı'nın müdahale etmesi gerektiği söylemine mecbur kalınması, İslam ümmetinin içine düştüğü vahim durumu özetlemeye yetiyor.
MÜDAHALE İSLAM DÜNYASININ HAYRINA DEĞİL!
İki-üç yıldır müdahale etmeyen Batı, neden şimdi müdahale etme gereği duyuyor? Suriye'ye ilk günden de müdahale edemez miydi? İran'dan veya Rusya'dan mı korkuyordu? Bugünkü şartlar o gün de mevcuttu ama bugün müdahale edilebilmesi gereken bir vaziyet hâsıl olmuş demek ki!
Peki, niçin İslam dünyasının içine düştüğü duruma Müslümanlar bile ayrı gayrı durarak çözüme yanaşmazken, Batı rahat konforunu bozma pahasına müdahale etme hevesinde acaba? Şimdiden saldırının birkaç günlük olabileceğinden yani Kosova modeli bir saldırıdan söz ediliyor. Elbette ki Müslümanların hayrı, iyiliği için değil! Sırf savaşın biraz daha uzaması için tabi ki.
Eğer Batı, Suriye'ye müdahaleye hazırsa bu demektir ki uzaması sağlanan savaşın mezhebi zemine çekilmesiydi amaç, ancak istenen sonuç tam olarak elde edilemediğinden bu sonucu yakalama çabası, Batı için bu müdahaleyi gerekli kılıyor.
BATI, İSLAM ÜLKELERİNİN BİRBİRİNE SAVAŞ AÇMASINI İSTİYOR
Yani gelinen noktada, Batı'nın Suriye üzerinden İslam dünyasında sağladığı başarı, bol katliamlı kaosla sınırlı kaldı. Batı, birbirine savaş açmış İslam ülkelerini göremediğinden planın tam olarak hayata geçmediğine kanaat getirmiş olacak ki şimdi müdahale sinyali veriyor. Yoksa siyonist rejimin işgal edebileceği topraklar sadece Filistin'le sınırlı kalacak. Tabi ki Batı'nın amacı sadece israil'in geleceğini düşünmek değil elbette. Hıristiyan dünyanın bir buçuk milyarlık İslam âlemine üstünlüğünü sağlama çabası ve zenginliklerini hortumlama uğraşı verdiğini de unutmamak lazım.
Batının müdahalesine iyi niyetle bakmasalar da şu an için gerekli diyenler şunu unutmamalı ki müdahale sonrası yaşanacak kaos, ülkenin önceki durumundan çok da iyi olmayacak. Sonuçta amaç siyonist sinsi planın amacına ulaşmasını sağlamaksa sonucu önceden okumak yanlış olmasa gerek.
BATI'NIN İKİYÜZLÜ POLİTİKASI MISIR'DA DAHA BİR NETTİ
Bunu Mısır'da gördük ve daha iyi anladık. Batı'nın bu ikiyüzlü politikasına dünya birçok kez şahit oldu ama hiçbiri Mısır'daki kadar net değildi belki de. Cuntanın darbe sonrası yaptığı vahşetlere rağmen sessiz kalan Batının aslında cuntayı desteklediği, bu kez halklar tarafından da açık-seçik görülmeye başlandı.
Ülkede yüzde 20'lik bir oy oranına sahip olan İslami camiaların, yüzde 70-80'lik bir halk tabanını ölümlere rağmen sokağa yönlendirebilmeleri, halkların uyandığını ve bu zulmün devam etmeyeceğini göstermesi açısından önemlidir.
Ama kanlı geçmişlerini bugünlere ve geleceklerine yansıtmaktan çekinmeyen barbar Batı, cuntaya hem desteğini sunuyor, hem de işbirlikçi bazı Arap yönetimler vasıtasıyla firavunları ayakta tutmayı başarıyor. Ancak kainatın sahibi Allah'ın da bir hesabı var elbet. Bu yüzden Mısırlı Müslümanlar da şehadete koşarken 'Hasbunallah ve Ni'mel Vekil' demiyor mu? "Allah bize yeter. O ne güzel vekildir."
İHTİLAFLAR, ÜMMETİ BİRLEŞMEKTEN ALIKOYMAMALI
İslam dünyasında yaşatılan bunca vahşete karşın Müslüman liderlere, hareket öncülerine büyük görevler düşüyor. Dinleri bir, ancak uygulamada farklı metotları takip eden tüm İslami yapıların lider ve yönetici kadroları sorumlu davranmalı ve kendi dışında olan diğer İslami cemaatler ve hareketlerle irtibata geçerek sıkı bir diyalog yolunu açmalı. İhtilaf edilen konular bir kenara bırakılmalı. Varsa küslükler, bitmeli. İmam Hasan el Benna'nın, "İttifak ettiğimiz hususlarda birlikte hareket edelim, ihtilaf ettiğimiz hususlarda birbirimizi mazur görelim." sözü esas alınarak pratiğe dökülmeli.
Özellikle de bu son yaşananlar sonrası hala ayrıntılarda kalan, ihtilaflarla boğuşarak asıl amacını unutan Müslümanlar ve yöneticileri unutmamalı ki, altında kalacakları bu vebal çok büyüktür. Birbirleriyle uğraşan değil, bir olup haçlı siyonistlere, zalimlere darbe indirebilen güce ulaşacak, barışı getirecek, adaleti sağlayacak 'İslam Birliği'ni sağlamalı, askeri barış gücü gibi kurumları oluşturmalı.
Bunu şu an mevcut devletler bazında düşünmeyin. Çünkü bunun için hala uluslar arası kamuoyunun buna hazır olmadığını söyleyeceklerdir. Veya yıllardır varlığı ile yokluğu arasında fark olmayan İslam İşbirliği Teşkilatı gibi kurumların varlığından söz edeceklerdir. Ama İslami Hareketler, cemaatler, camialar bunu başarabilir. İsteyen devlet de dâhil olabilir. Ancak bu şekilde Kur'an ve Sünnet çerçevesinde İslam kardeşliğinde bir araya gelerek gücün farkına varılabilir. Yeter ki kıvılcım çakılsın, bakın sonrası nasıl geliyor. (Mehmet Özcan / Analiz / İLKHA)