İslam âlemi, adeta Uhud sonrasını yaşıyor. Dört bir yandan katliam haberleri alınıyor…
Uhud ve sonrası… Hz. Hamza'nın ciğerleri deşilmiş; Hz. Musab ve daha nice güzide sahabe, şehid olmuş, sonra Raci Vakası… Şehadet üzerine şehadet…
Bayramlar, Hicrî 2.yılda tebrik edilmeye başlanmış, İslam'da ilk bayram, Hicrî 2. yılın Ramazan Bayramı'dır; Uhud Savaş, Hicri 3'te Ramazan Bayramı'ndan on gün sonra 11 Şevval'de yaşanmış; Raci vakası da ondan bir süre sonra… Hicri 3'ün Kurban Bayramı ile Uhud Savaşı arasındaki süre iki aydan daha az, Raci Vakası ise bayrama daha da yakın yaşanmıştır.
Ama Hz. Muhammed Mustafa, Allah'ın salat ve selamı üzerine olsun, “Bayramsa bayramınız mübarek olsun” dememiş, bayramı tebrik etmiştir. Ondan sonra da İslam âleminde bilindiği kadarıyla hiçbir koşulda bayram yok sayılmamıştır.
İslam âlemi acılar içinde kıvranıyor, her gün İslam düşmanlarının ürettikleriyle, belki yüzlerce Müslüman can veriyor, hapsediliyor.
Ancak bayram, koşullara bağlı değildir. Bayram, bayramdır ve her tür koşulda bayram olarak tebrik edilir. Zira bayram İslam'ın şiarlarındandır.
Din günlük yaşama, inanç, amel, kurum ve Batılı bir ifadeyle törenler olarak tezahhür eder. Törenler, kurum, amel ve inanç kadar önemli görülmese bile sosyal zeminde kurum, amel ve inançtan daha kalıcıdır.
Kendisini dinsiz olarak gören kimi şahıs ve gruplar, Bayram tebrik ederler, hatta bayram namazı kılarlar; cenazelerini İslam'a göre tedfin ederler. Cengiz Aytmatov'un sanırım Gün Olur Asra Bedel romanında Sovyetlerdeki Müslümanlar hakkında dramatize ettiği bu hâl, bir tutarsızlık gibi görünse de törenlerin toplum üzerindeki etkisini gösterir.
Dine düşmanlık edenler, toplumla ilgili deneyimleri veya son yüz elli-iki yüzyılda toplum biliminin sunduğu imkânlarla, dinin kalıntılarının çürümeyen bir tohum misali eninde sonunda yeşerdiğini bilirler. Bazen bir bayram ya da bir cenaze töreni, kendisini dinsiz olarak görenleri samimi bir İslamî yaşama yöneltebilir, bir çevrede İslamî yaşamı ihya edebilir.
20.yüzyılın ilk çeyreğinde, I. Dünya Savaşı'nı kazanan Batı İslam'a karşı kendince kök söktürücü bir savaş başlattı. Bu savaşın bir cephesinde inanç, diğer cephesinde İslamî törenler vardı. Kuşatma mantığıyla açılan her iki cepheden ters hareket edilerek merkezde buluşma ve İslam'ı imha etme amacı güdülmüştü.
Bir yandan elit sınıf dinsizleştirilmeye çalışılırken diğer taraftan, İslamî evlilik, İslam bayramları, hatta cenaze törenleri garipleştirilmeye ve terk ettirilmeye çalışıldı. Batı, her üçünde de hedefine ulaşamadı. Ama kısmen İslamî evliliği ve bayramları garipleştirebildi. İslamî evliliğin resmiyete geçirilmesi reddedildi, İslam bayramlarının karşısına ise ulusal bayram veya cahiliye döneminden kalma bayramlar alternatif olarak kondu.
Batılı güçlerin yerel acenteleri totemleştirdikleri kurucu liderlerinin cenaze töreninden bile gelseler, alternatif sözde bayramları kutladılar. Ama “Bu hüzün içinde bayram mı olur?” diyerek, dinî bilgi sahamızı da istila ederek bizi bayram tebrikinden uzaklaştırmaya çalıştılar. Bu hususta iyi niyetle bid'at hassasiyetini ihya etmek isteyenlerin faaliyetlerini de suiistimal ettiler, bayramları sönükleştirmeye, imha etmeye kalkıştılar.
Bu operasyon İslam âleminin geniş bir kesiminde atlatıldı ise de hâlâ emperyalizmin hedefinde olan Kürtler arasında başta olmak üzere yürütülmeye devam ediliyor.
Bayram, harama kaçmayan her tür örfle birlikte tebrik etmek, bu operasyona karşı durmak anlamına gelir.
Bayram, sancak gibidir, sancak nasıl hâkimiyet işareti ise bayram da İslam'ın toplum içinde yaşandığının işaretlerinden bir işarettir, bu sancak inmemelidir.
Bu hissiyatla, başta şehid ailelerinin, Yusufî dostların ve ailelerinin olmak üzere sizlerin ve bütün İslam aleminin pazar günü inşaallah kavuşacağımız Ramazan Bayramı'nız mübarek olsun…