Dört gün sonra bayram. Ümmet bu bayrama da hüzünle, buruk bir kalple giriyor. Ama en büyük hüznü, acıyı hiç kuşkusuz Filistin yaşıyor, Filistinli yaşıyor, Kudüs yaşıyor. Filistin ve Kudüs bu bayrama kanlı gözyaşlarıyla, esaretin kahredici hüznüyle ve şehitlerine ağıtlar yakarak giriyor.
Filistin halkının hüznünü ve Kudüs'e olan aşkını anlatan ve İnzar Dergisinde yayınlanan yazımı önemine binaen Doğruhaber okuyucularıyla da paylaşmak istedim. İşte yazım:
Sevgili yavrum! Gözümün nuru torunum! Bana bu mübarek bayram günü niye hüzünlü olduğumu, boynumun neden bükük durduğunu, dudaklarımdaki buruk tebessümün ne anlama geldiğini, gözlerimin niye ağlayacakmışım gibi kızarık olduğunu soruyorsun. Halbuki bugün bayram, güzel elbiselerin giyilip, hoş kokuların sürülüp sevinç içinde eğlenmenin gerektiği bir gün değil mi? Ütüsüz, özensiz giyilmiş, her zamanki sıradan elbiselerimle bayramı karşılamam hem şaşırtıyor hem merakını uyandırıyor hem de üzüyor seni...
Anlıyorum yavrum, anlıyorum seni, her insan gibi, her Müslüman gibi bayramı sevinçle karşılamanın gerektiğini hissediyor, bu sevinci yaşlı dedenle de paylaşmak istiyorsun.
Ah güzel yavrum, yaşlı dedesinin ciğerparesi! Ben bir Filistinliyim! Büyüyünce Filistinli olmanın ne olduğunu sen de anlayacaksın.
Sevgili yavrum! Ben bir Filistinliyim! Filistinli demek esarete, zulme, aşağılanmaya, tehcire, ayrılığa, yoksulluğa mahkum olmak, öz yurdunda garip olmak demek... Ben nasıl bayramı kutlayabilirim, güzel elbiseler giyip mutlu olabilirim? Yurdum İslam'ın en azgın düşmanları, Kur'an'ın lanetlediği kavim Yahudiler'in, Siyonist katillerin işgali altındayken... Kudüs'ün, Hayfa'nın, Cenin'in, El-Halil'in güzelim zeytin ağaçlarının altında dolaşıp gölgelerinde özgürce uzanamıyor, yurdumun bir kentinden öbürüne giderken gözaltına alınma korkusu yaşamadan dolaşamıyorken... Yurdumun kutsal toprakları Yahudi alçaklar tarafından birer hapishaneye dönüştürülüp Filistin'in evlatlarına zindan edilirken... Bütün bunlar olurken ben hiç bir şey olmamış gibi nasıl güleyim, bayramı sevinçle karşılayayım!
Neye bayram edeyim? Kimsesizliğime mi, Filistin'in kimsesizliğine mi? Her iki ayağı da olmayan, felçli, tekerlekli sandalyede yaşama tutunmaya çalışan mazlum kardeşlerimin, yaşlı âlimlerimin, gencecik bacılarımın, daha bir yaşını bile doldurmamış yavrularımın tüm dünyanın iğrenç sessizliği ve hayasız duyarsızlığı altında Yahudi katillerin füzeleriyle, tanklardan fırlatılan güllelerle vücutlarının paramparça olmasına, al kanlarının mahzun Filistin topraklarını kana bulamasına mı?
Ben de bilirim bayramları kutlamayı, güzel elbiseler giyinip süslenmeyi, hoş kokular sürünmeyi. Kim istemez ki? Bir zamanlar bayramlarımız bayram idi. Bayram günleri Filistin kentleri, Kudüs ve Hayfa, Gazze ve Ramallah sokakları çocukların şen kahkahalarıyla inlerdi. Evler birer panayır yerine dönerdi. Yemekler, börekler, çörekler komşu evlerin arsında seyr-ü sülük ederlerdi adeta. Ezanlar yükselirdi minarelerden, en güzel elbiselerimizi giyinip koşardık camilere... Dualar, tekbirler, salavatlar, zikirler pencerelerden yükselip Filistin göklerini kutsardı.
Özgürdük o zamanlar, özgür ve mutlu! Coşku ve mutluluk içinde koşardık Mesci-i Aksa'ya... Bizimdi, gözbebeğimizdi, özgürlük ve huzurumuzun sembolüydü Aksa... Mübarek avlusunu kirletecek hain Yahudiler yoktu o zamanlar. Kubbesi başı dik yükseliyordu göklere.
Ta ümmet olarak yenildiğimiz, ümmetin yaralı kalesi Osmanlının yıkıldığı, çakkallar tarafından bin bir parçaya ayrıldığı ana kadar. İngiliz keferesi geldi topraklarımıza o zaman, ordusuz ve sahipsiz düşmüş yurdumuzu Yahudi alçaklara peşkeş çekmek için. O gün bugün gün yüzü görmedik, yüzümüzün güldüğü bir gün olmadı.
Ben de bir gün bayramı kutlayacağım sevgili oğlum, gözlerimin nuru! Bu yaşlı ve kalbi acıların ağırlığı altında iki büklüm olmuş deden de bir gün bayram edecek.. Yeni Selahaddinler çıkıp Kudüs'ü fethettiği gün, İslam'ın ilk kıblesi Mescid-i Aksa'nın gözyaşlarını sildiği gün; Filistin'in topraklarını özgürleştirip korkak Yahudileri geldikleri yere geri göndermek için ümmetin Şii'siyle, Sünni'siyle birlik olup Kudüs kapılarına dayandıkları gün; Ezan-ı Muhammedinin bu mukaddes toprakların, Peygamberlerin otağı bu mukaddes yurdun özgürlük ve bağımsızlığını ilan etmek için göklere yükselip dalga dalga yayıldığı, İslam ordularının Mesci-i Aksa'nın avlusunda saf saf olup kulluğa durduğu, şükür secdesine vardığı gün; işte o gün benim bayram günüm olacak yavrum.
Benim bayramım Kudüs'ün fethedildiği gündür. O güne kadar benden sevinç bekleme, Selahaddin gibi sadece gözyaşlarımı ruhuma katık edeceğim, Kudüs'ümün gözyaşları aktığı müddetçe ben de gözyaşı akıtacağım, kanlı gözyaşlarımı...