Hep bir şeyler yapmak için çırpınır dururuz. Elbette öyle olmalıdır ve oluyor da. Sadece dünyamız için değil dinimiz için de bir şeyler yapmakla yükümlüyüz.
Fakat öyle ibadetlerimiz vardır ki aslında daha önce yapa geldiklerimizi terk etmek suretiyle yerine getiriyoruz.
Mesela orucumuz. Bir şeyler yapmak suretiyle değil, bir şeyleri yapmamak suretiyle kulluğumuzu yerine getirmiş oluyoruz. Yememek suretiyle, içmemek suretiyle, cinsel ilişkide bulunmamak suretiyle.
Hatta seçkinlerin orucu olan bütün uzuvlarımızı bir anlamda tatil etmek suretiyle Rabbimize kulluğumuzu sunmuş oluyoruz.
Hac ibadetinin giriş noktası olan ihram da aynen böyle değil mi? Daha önce yapa geldiğimiz bazı şeyleri yapmamanın adıdır ihram.
Evet, bazen bir şeyleri yapmamaķ da güzel mi güzeldir. Hele konuşmamak, susuvermek yerine göre ibadetin zirvesi olduğu gibi mutluluğun da zirvesidir.
Geriye dönüp baktığımızda acaba konuştuğumuzdan dolayı duyduğumuz pişmanlıklarımız mı daha çok, sustuğumuzdan dolayı duyduğumuz pişmanlıklar mı?
Yeme içme konusu da aynen böyledir. Bir insan “keşke şunu şunu da yeseydim” diye mi pişmanlık duyacak yoksa “keşke şunu şunu yemeseydim” diye mi pişmanlık duyacak?
Bir insan için kayıpların en büyüğü fıtratını bozmasıdır. Çoğu zaman bir şeyler yapmamak, bir şeyleri terk etmek suretiyle fıtratımızı koruruz.
Âlemlere seçkin kılınan Hz. Meryem validemiz bu makama bir şeyler yapmak suretiyle değil bir şeyleri terk ederek, mevcudu koruyarak yükselmiştir.
Fıtrat deyip geçmeyelim, ne müthiş bir sermaye olduğunun farkına varmaya çalışalım. Fıtrata müdahale de genellikle bir şeyler yapmak suretiyle gerçekleşiyor.
İnşaallah ‘bir şeyler yapmamayı' tembellikle karıştırmamışsınızdır.
Evet, bazen böyle konuşmayıp sustuğunuzda kazanacaksınız, gözünüzü yumup bakmadığınızda kazanacaksınız, kalbinizi başka şeylere açmadığınızda kazanacaksınız, yemediğinizde, içmediğinizde kazanacaksınız.