Kıyamet yaklaştı, ay yarıldı.” (Kamer 1) buyrulur. Ayın dolunay haline “bedir” adı verilir.
Mekkeliler Peygamberden, ayı ortadan yarıp yaramayacağını söylerken Medine'nin soylu dilberleri ise “Bedir doğdu üzerimize şükür vacip oldu bizlere” diyerek Peygamber(sav)'i Bedirle özdeşleştiriyordu. Dikkat edilirse Medineli Hanım kızlar Peygamber (sav)'i ayın diğer halleriyle değil özellikle ve sadece “Bedir haliyle” vasıflandırdılar. Buna karşılık Mekkeliler peygamberden ayı ikiye yarmasını istemişlerdi.
Kamer ve hilal, ayın farklı halleri, bedir ise ayın dolunay halidir. “Bedir” ile “Badire” aynı köktendir. Badire; birden bire ortaya çıkan tehlikeli durumdur. “Badire atlamak” tabiri “tehlikeyi atlatmak” manasında kullanılır. Neden “bedir-dolunay” ile “badire” birbiriyle bağlantılıdır. Çünkü kemale ermeyen, bedir olmayan, eksik kalan her durum bir badiredir. Tehlikedir. Bu nedenle Allah (cc) “ay yarıldı kıyamet yaklaştı” buyurmuştur. Neden? Çünkü bedir yarılınca ortaya ikilem ve ikilik ortaya çıkar. Ötekileştirme olur. Bu da birey, aile, toplum, devlet… Kısacası herkes için büyük bir badiredir. Bu nedenle ay ikiye ayrıldığında kıyamet kopar. Medeniyet tok olur.
Şakk-ı kamer zihni böler. Birey olarak insanın şizofren olmasına sebep olur. Gerçeklik duyusunu yitirmesine yol açar. Ayın iki şıkka ayrılması, birey için zihnin bölünmesi, aile için şikaktır. Yani arada bir yarığın ve fay hattının oluşmasıdır. Bu durumda Hak Teâlâ, eşler arasında bir hakemin olmasını buyuruyor.(Nisa:35) Neden? Çünkü eşler arasında şikak-Fay hattı oluşmuştur. Bedir ikiye ayrılmıştır. Artık bir badire vardır. Tehlike vardır. Bu iki şıkkın birleşip tekrar bedir haline gelmesi gerekir. Aksi takdirde ailenin kıyameti kopar.
Mekkeliler ayın ikiye yarılmasını isterken, Medineliler özellikle de hanım kızlar Peygamber (sav)'i Bedir olarak zikrediyor. Çünkü onlar Peygamberde en son kemal noktasını, birliği, bütünlüğü görüyorlardı. Onda hayatın bütün hallerini, bütün yönlerini, aşkı, muhabbeti, özgürlüğü müşahede ediyorlardı. Medine'nin soylu dilberleri, Bedrin kendilerine aşkı, kavuşmayı, en büyük mutluluğu getireceğini biliyorlardı. O peygamberin kendilerini ana şık yapıp bütünlüğe esas yapacağını, kendilerini aşkın vazgeçilmez şıkkı yapacağını görüyorlardı. Ol dilberler biliyorlardı ki Peygamber bir bedir olarak gelip mekânın, kadının, erkeğin hâsılı her şeyin ve herkesin karşı karşıya bulunduğu badireyi bertaraf edecekti. Nitekim de öyle oldu. Peygamberin (sav) bedir olarak teşrif ettiği Yesrib, Medine oldu. Medeniyetin ana vatanı ve sembolü haline geldi. Çünkü medeniyet, bedrin olduğu, dolayısıyla badirenin olmadığı yerdir. Çünkü medeniyet şakk-ı kamerin olduğu yerde olmaz. İkiliğin, ötekileştirmenin olduğu yerde medeniyet söz konusu değildir.
“Bedir” Müslümanların ilk zaferinin ismidir. “Badire” ise Mekke müşriklerinin oldu. Çünkü Peygamber (sav) ve ashabı kemal ehliydi. Oysa Mekke müşrikleri ötekileştiriciydi. Ayın ikiye yarılmasını istemişlerdi ya bu da onların badiresi oldu.
Bedrin ikiye yarılması, fert, aile, toplum, devlet, ümmet kısacası herkes için badiredir. Kıyamettir. Herkes için şıkların ve tercihlerin karmaşık hale gelmesidir.
Bedrin doğmadığı yer hiçbir zaman Medine olamaz. Dolayısıyla hiçbir zaman orada medeniyet tesis edilemez. Aksine badireler birbirini takip eder. Bugün Müslümanlar Bedir zaferleri bekliyor ama kendileri bedir değil ki bunu hak etsinler. Fert olarak zihinleri parçalı olduğu halde kendilerini bedir zannediyorlar. Kadın-erkek ilişkisinde bedri hâkim ve hakem kılamadıkları halde aşkı anladıklarını zannediyorlar. Toplum içinde büyük bir ötekileştirme var. Her birisi ayın bir parçası olduğu halde herkes kendini bedir olarak görüyor, diğerlerine de badireleri layık görüyor. Nerde Medine'nin aşkla, “bedir doğdu üzerimize” nağmeleri. Nerde bunu anlayabilecek erkekler. Bunu aşk ve özgürlükle söyleyebilecek soylu dilberler nerde? Nerde bunu anlayacak toplum ve devlet? Böyleyken Müslümanların bedirler beklemeleri fazla iyimser bir durumdur. Karşı karşıya bulundukları badireleri anlamaları uzak bir ihtimaldir.
Bu ülkede insanların çoğunluğu hilale meftundur. Lakin hilalin bedir halini müşahede edenlerin sayısı azdır. İşte onlar Bedir sahibidir. Zafer onlarındır. Bu ülkede ne ayın hilal haliyle mutlu olanlar ne de hilalden nefret edenler Bedir zaferini getirir. Bedir zaferini ancak ayı dolunay olarak görenler ve buna göre hesabını yapanlar getirir. Her türlü etnik, ideolojik ve mezhepsel taassuptan arınmış kardeşlik temelinde bir inanç, ayı bedir olarak görür. Binaenaleyh ancak böylelerine “bedir zaferi” nasip olur. Ancak böyleleri Medine ve de medeniyet inşa eder.