Suriye, satranç tahtasında uluslararası çözümün de güç yetiremeyeceği büyük bir oyun, bir bulmaca yahut labirent olmuş durumda. Arap baharı rüzgârıyla tutuşan coğrafyalarda tutuşturulan alev, nisbeten söndü veya dinginliğe kavuştuysa da Suriye'de durum gittikçe daha girift bir hale bürünüyor.
Bir yandan ABD, bir yandan Rusya, bir yandan İran, bir yandan da bunlara rağmen Suriye'deki aktörlerden biri olmaya çalışan Türkiye sahada varlık mücadelesi veriyorlar. Elbetteki yerel unsurları, Şam yönetimini ve yerel unsurlara destek veren Suudi Arabistan ve Katar gibi perde gerisi müdahilleri de unutmamak lazım. Ortada büyük bir satranç tahtası var. Kimi önce piyonları öne sürüp atılacak adımları gözetlerken kimi de piyon olmaya aday…
Mevcut ortamda meseleye henüz bir ad bile konulmamışken müdahil olanların kararsızlıkları, çıkarlarının henüz netleşmemesinden dolayı olsa gerek.
Bakınız ABD, Obama yönetiminden bu yana net bir pozisyonda değil. Rusya baştan beri Şam yönetimini desteklese de bir med-cezir yaşıyor. Kâh İranla tam yan yana görünmemeye çalışırken kâh ABD'ye son açıklamalarıyla göz kırpıyor. Neden bu belirsizlikler uluslararası siyasette yer bulurken çözüme yönelik netlik bu coğrafyaya uğramıyor? Çünkü mesele Esad'ın zülmü veya mazlumların ondan çektiği değil. Mesele Suriye parsasından pay almaya henüz iki gücün/ABD ve Rusya'nın kendi aralarında anlaşamamalarıdır. Öyle bir ihtimal elbette var. Ama erken ama geç… Bir şekilde olduğunda mesele çözüme yol alacaktır. Bu ihtimalin varlığı şu siyasi prensiptedir: “İpleri ger; ama koparma.” Trump, Kuzey Korey yönetimiyle savaş pozisyonuna gelmesine rağmen Kim Jong Un'la görüşmekten onur duyacağını söylemesi ipleri gerdikten sonra koparmamasıdır. Dolayısıyla Suriye, satranç tahtası üzerinde oynanan oyun, bulmaca veya labirent gibi algılansa da henüz çıkarların paylaşması anlaşmasına perde gerisinde varılamaması sahasıdır.
Bu doğrultuda ABD'nin YPG ile flörtü ve Rusya'nın Afrin hamlesi, sahada yer bulma ve uzun yıllar boyu yerleşme hedeflerinin alt yapısını hazırlama girişimlerinin dünya siyasetine yansımasıdır. ABD veya YPG güneyde bir Kürdistan devleti kurma sevdasında değiller. Hatta Rusya dahi bu girişimde değildir. Çünkü bu bölgede ulusal bir Kürt hareketi adına ortaya çıkma iddiası gerek Salih Müslim gerek PKK'nın üst düzey yöneticileri tarafından hep red edildi. Öyleyse verilen mücadele neyin nesi diye seslice düşünülürse görülen şudur ki; burada bir Sosyalist düzen kurmanın zemini için çalışılıyor. Yoksa tıpkı DAEŞ gibi dışardan YPG'ye katılan yabancı savaşçıların varlığı her halde bir Kürdistan kurmak için olmasa gerek! YPG ve PKK'nin silahlı mücadeleleri Sosyalist bir düzen adına Amerika, Kanada, İngiltere, Japonya, Almanya ve birçok Avrupa hatta latin Amerika vatandaşını/Sosyalistleri bu alana mıknatıs gibi çekiyor. Bizim yerli ulusalcılarımız da bu projeden azade olarak PKK'yı Kürt direnişinin ulusal mücadelesini veren olarak biliyor. Asıl gaye olan Sosyalist düzeni görmek istemiyor ya da bu gerçeği kabullenemiyor. Piyon olmak bir tercihtir neticede. Fakat piyonluğunu gizlemeye herhalde artık gerek kalmadı. Zira mızrak çuvala sığmıyor.
Esad yönetimi Rusya'yı isteyerek ABD'yi kerhen kabul ederek söyleyecek söz bulacak seviyede değil. YPG'yi de Türkiye'ye karşı rahat bırakırken ABD ve Rusya da YPG'yi kullanma amaçlı çıkar ilişkisi üzerinde henüz anlaşmamış olarak duruyorlar. Suriye sınırında YPG piyonlarıyla devriye atan ABD, Afrin'de de konuşlanan Rusya çıkar kararsızlıklarını, anlaşamamalarından dolayı devam ettiriyorlar.
Türkiye'nin 25 Nisan'da Irak'ta Sincar, Suriye'nin kuzey doğusundaki Karaçok dağını üs edinen PKK-YPG hedeflerini bombalaması tüm bu süreç ve gelişmeler içinde takip edilmesi gereken bir durumdu. Ben de varım demenin belki de sesli versiyonuydu.
Anlaşılan ABD ve Rusya parsadan büyük payı, diğer unsurların da lokal çıkarlar üzerine siyasi tavırlar göstererek paylar alması tüm aktörlerin Suriye üzerinde beslediği emellerle orantılıdır. Fakat büyük balık küçük balığı/balıkları yutar mı bunu zaman gösterecek! Bekle gör politikası…