Adam karanlık gecede yürürken, oğlu arkadan ışık tutuyormuş. Bu arada yürüyen oğlunun elindeki ışık da bir sağa bir sola sallanıyormuş. Adam oğlunu uyarmış: “Güzel tutsana şu ışığı, karanlıkta tökezleyip düşeceğim şimdi.” Oğlu da babasını uyarmış: “Eee… Arkadan tutulan ışık, ancak bu kadar aydınlatır.”
Kısadan hisse: Kendi ışığını kendin tut ki düşmeyesin.
Ak Parti hükümetlerinin bu ülke Müslümanlarına katkıda bulundukları bir gerçek. Tabii aldıkları da var. Müslüman camialara olan katkı, yani verdikleri ile aldıklarını karşılaştırdığımızda, endişelenmek için insanın kafasında bin bir tilki dolaşıyor.
Örneğin şöyle bir kurgu gerçekleştirsek, acaba çok mu haksızlık yaparız? Ecevit hükümeti ülkeyi ekonomik olarak iflasın eşiğine getirmişti. Hatta eşiği bırakın, galiba iflas etmiştik. O dönemlerde Türkiye, Arjantin ile kıyaslanıyordu. Hatırlayanlar bilir, Arjantin’de insanlar marketlere saldırıyor ve yağmalıyorlardı.
Türkiye’de vatandaşların marketlere saldırmamasının en büyük sebebi, İslam’dan aldıkları “Kanaat” kültürüydü. Yoksa Arjantin’den bir farkımız yoktu.
O ara Türkiye’yi ekonomik olarak düze çıkaracak bir “Kahramana” ihtiyacı vardı. Ecevit hükümeti Amerika’nın önünde el pençe divan durduğundan, devamı lazımdı ve bunun için Abdullah Öcalan’ı bile paketleyip sunmuşlardı. Ama nafile, ilk seçimde dibi boylamışlardı.
Bu arada Rahmetli Erbakan’ın deyimiyle “Milli Görüş gömleğini” çıkaran Erdoğan, yukarıda belirttiğimiz “Kahraman” olarak görücüye çıktı. Ülkeyi ekonomik darboğazdan düze çıkardı. Halk bir nebze rahatladı. Bu arada ekonomik olarak çatırdayan “Laik Devlet” kurtulmuştu. Kafamızdaki tilki işte... Sorduruyor soruları ve sokuşturuyor araya şüpheleri.
Bir de 1923 ve sonrasındaki uygulamalardan dolayı “Laik rejime” küskün olan halk, bir türlü devletle hemhal olmuyordu. Halk başka laikler başkaydı. İstenen ve beklenen devlet- millet kaynaşması bir türlü olmuyordu. Halkın umudu olan “Kahraman” acaba Müslüman ahali ile laik rejimi bir paydada birleştirme görevi gördü mü? Endişelerden en önemlisi; Ak Parti hükümetleri sayesinde, Müslüman ahalinin rejimle barışması ve bir asırda yapılanları unutması şeklinde tecelli ediyor.
Bu ülkede bir zamanlar İslami hayat tarzı için mücadele eden, yayın yapan ve bu işin heyecanını Mus’ab bin Umeyr gibi yüreklerinde taşıyan, idealist, davaları için cehd eden Müslümanlar vardı. Görünen o ki Ak Parti hükümetlerinden sadır eden ikinci önemli endişe dava bilinci heyecanını azaltması, hatta yok etmesidir. Çünkü artık bizden olan Cumhurbaşkanı ve bizden olan Başbakandan beklenti içindeyiz ya. Evet, öylece bekliyoruz ki baştakiler İslami yaşam tarzını getirsinler. Bizler bir şey yapmadan, tevekkül ile bekliyoruz. Ama bekleyen bizlerin, içindeki cehd heyecanı aşınıyor.
Diyeceksiniz ki bu arada İmam-Hatip okullarının önündeki engeller kalktı.
Ben de evet haklısınız diyeceğim.
Yine diyeceksiniz ki türban okul ve kamu dairelerinde serbestleşti.
Ben yine haklısınız diyeceğim.
Fakat ben de diyeceğim ki, laik rejim yıllardır insanlara gıdım gıdım özgürlükler bahşediyor. Yani Osmanlı’nın dağılmasını müteakip, ilan edilen laiklik yavaş yavaş yerleşti bu ülkeye. Laikliğin yerleşme oranı ile orantılı bir şekilde özgürlükler bahşedildi. Bahşedilen bu özgürlükler de yine rejimin daha fazla yerleşmesinden başka bir işe yaramadı. Yani rejim, yeri ve zamanı geldiğinde yapılmasını gerekenleri yapıyor, o kadar. Bahşedilen özgürlüklerin sisteme bir halel getirmediği de ortada. Sadece halk rahatlıyor. Rahatladıkça da gevşiyor. Gevşedikçe de heyecanını kaybediyor.
Eh… Tilki işte.
Ak Parti hükümetleri uluslararası arenada da Müslümanlarda bu tür bir beklenti oluşturmuş durumda. israile karşı kükrüyor. Ama asıl yapılması gerekeni de yapmıyor. Fakat gidip Mısır’da; “Türkiye’de anayasa laikliği, devletin her dine eşit mesafede olması olarak tanımlar. Laiklik kesinlikle ateizm değildir. Mısır’ın da laik bir anayasaya sahip olmasını tavsiye ediyorum” şeklinde konuşması, yine endişelerimizden bir diğerini oluşturuyor.
Acaba üst bir akıl, bizden birilerini, laik yaşam tarzına alışmamız için bize karşı kullanıyor mu?
Türkiye’nin doğusundaki İslami camia da bu beklentinden nasibini almış gibi görünüyor. Ecevit hükümetleri zamanında her tür hukuksuzluğu yaşamış, en vahşi işkencelere uğramış bir camia olarak Ak Parti hükümetlerinden, İslami paydaşlıkta birleşip, beklenti içinde olmamız belki biraz kanıksanabilir.
Ama İslami camiaya her yapılan HDPKK saldırısı sonrası, Hükümet, polis veya jandarma resmi olan görevlerini yapmıyorlar şeklindeki açıklamalar, bu kez tersine halkın beklemediği bir tutumdur.
Biline..!