Büyük şeytan ve avaneleri yüz yıllardır, İslam ümmetinin bağrında operasyonlara imza attılar, cerrahi müdahaleler misali darbeler gerçekleştirdiler. Bu şekilde siyaseti, sınırları dizayn ettiler, istemediklerini alaşağı ettiler, istediklerini başa getirdiler. Fitne ve fesat çıkarmada bir numara olan küfrün tıyneti bu, değişir mi? Tabii ki değişmedi, değişmiyor.
Batıda, doğuda bu su-i ahlâkla ahlâklanmış olanlar önce tabir yerindeyse milletin kirli çamaşırlarını topluyorlar, kayda alıyorlar, muhafaza ediyorlar; sonra kendileri kelepire düştüğü bir zamanda kıymete binmek için bu kirli çamaşırları tüm dünyaya pazarlıyorlar. Artık alan alana, düşen düşene.
İlk olarak İsveç merkezli uluslararası bir organizasyon olan Wikileaks bu konuda bir ilke imza atarak adeta kirli çamaşırlar pazarını kurdu.
Panama 11. 5 milyon belgeyle Wikileaks belgelerini gölgede bıraktı. Bu belgeler 200 ülkeden 214 bin şirket ve 128 lider ve kamu görevlisiyle ilgili belgeler. Belgeler açısından şampiyonluğu Panama belgeleri kaptı. Kirli çamaşırı olanlar bir panik havasında, kirli çamaşırları olmayanlar bir merak içerisindedir. Kim ne yapmış, kiminle ilgili hangi belgeler var acaba diye.
Fakat şu bir hakikat ki; bunlar suni belgelerdir, 11.5 milyon belge olmasına bakmayın belgelerin milyonda biri bile değildir. Asıl tüm belgeler yayınlandığı takdirde o zaman görün çarşaf çarşaf belgeleri. O zaman şok geçirenlerin, panikleyenlerin, kendinden geçenlerin, kendini kaybedenlerin, birbirinden kaçanların milyarı bir para.
Hangi belgeler mi, işte tüm mesele burada. Şerefli kâtiplerce ve bir kaç yüz insanla ilgili değil her insan için en ince ayrıntısına kadar ayrı ayrı tutulan belgelerdir. Kendisiyle ilgili belgelerle karşılaşınca, insan öyle şok olacak ki “hayır ve şer namına hiçbir şey kaçmamış, en ince ayrıntısına kadar her şey alınmış, yazılmış” demekten kendisini alamayacaktır. Evet, aynen, sadece kirli değil, kirli ve temiziyle tüm çamaşırları içine alan belgelerdir bunlar. Zerre namına hayrı ve zerre namına şerri kayda almaktan imtina etmeyen ince, temiz ve hassas çalışan kâtiplerin tuttuğu defterlerden bahsediyorum. Bu defterleri tutturan, belgeleri kayda aldıran ne ABD ne Rusya ne de istihbarat teşkilatları; âlemlerin Rabbi olan Allah.
Evet, “tohumların ve çekirdeklerin baharın amel defterinin sayfaları hükmünde olduğunu ve içindeki programların ikinci baharda yeniden, daha parlak ve daha alımlı bir biçimde neşredildiğini vurgulayan Bediüzzaman Said Nursi, insanın hayatının neticesi olan amel defterinin de insanın hizmetine ve ibadetine çok büyük sevap verilmek ve işledikleri günahların hesabı sorulmak üzere muhafaza edildiğini ve mahşer gününde neşredileceğini kaydeder”(Mektubat)
Yine Bediüzzaman, herşeyin zapt ve rapt altına alınmasını Allah'ın Adil, Hâkim, Hafiz ve Rakip isimlerinin gereği olduğunu belirtmektedir.
Madem öyle, hiçbir şeyi kaçırmayan, her şeyi aslıyla muhafaza eden, kâtiplerce yazılmasına rağmen fiiliyat sahibi azanın itiraf ve şahitliğiyle teyit edilen belgeler söz konusu olduğundan durup hesap ve kitabımızı bir kez daha bir kez daha yapmak zorundayız.
Yoksa belgelerin kıyamet versiyonu diye tabir ettiğimiz amel defterleri, mahşer kurulup arz olunduğu o zaman iş işten geçmiş olacaktır. O belgelerle yüzü kara olan için artık ak yüzün hayali bile olmayacaktır. Ne kurtuluş, ne necat olacaktır. Mal, makam, mevki, şan ve şöhret kâr etmeyecektir. Ne mutlu o kimseye ki, kıyamet belgelerinde kirli çamaşırları olmayana, işte kurtuluşa erecek, cennetlere konacaklar onlardır. Vesselam.