Hamd, âlemlerin Rabbine; salât ve selâm da O'nun pak Rasûlüne olsun…
“İnsan, nefsine takıldığı ölçüde şeytana yakın, Allah'a uzaktır. Ben diyene kapılar açılmaz.” demiş bir zat. Şeytan kibri ilk kez kullanan yaratık olması hasebiyle insanı da kendi mayası olan enaniyete çekmeye çalışır durur. İnsana her fırsatta ‘ben' dedirtmeye çalışır. Kendi bir kere battı ya, en nefret ettiği varlık olan insanı da kendi bataklığına çekmek ister. Ayakları sabit kalanlar, şeytanın telkinlerine ve iğvasına kapılmayıp tehlikeyi sezerek Allah'a doğru kaçanlar şeklinde üç grup sayabiliriz. Detaylara girmeyeceğiz…
Sahi, siz Rasulullah(asv)'ın, birisinin taklidini yaptığını duydunuz mu? Öykünmek de diyorlar buna, birinin söylediği sözleri tekrarlamak...
Bir gün hâne-i saadetin kapısı çalınır. Efendimiz(asv) gelene, kim olduğunu sorar. Dışarıdan ‘ene' (ben) cevabı gelince Efendimiz(asv) ‘ene ene' diye taklidini yapar kapıdakinin. Olaya kapı çalma adabı açısından bakabilirsiniz ancak şu bir gerçek ki kapıyı çalan Cabir b. Abdullah(r.a)'dır. Efendimiz(asv), Hz. Cabir'i sesinden tanımıyor muydu da ismini söylemesini istedi? Hayır hayır! Çok iyi biliyordu. Hatta Hz. Cabir diyor ki: “Sanırım Rasûlullah(asv) ‘ben' dememden hoşlanmadı.”
Kapı çalmanın adabıdır kimliğini tanıtmak. Hakk'ın kapısını çalıyorsa şahıs ‘kulun geldi yâ Rabb' demeli. Mürşidin kapısını çalıyorsa, ‘müridin'; Efendinin kapısını çalıyorsa, ‘kölen' demeli ve eşinin dostunun kapısını çalıyorsa da ismini söylemeli. Cebrail'le Miraca çıkarken dahi her kapıda kendilerini tanıtmışlar meleklere.
Bana ait bir şey yok; bıraksaydın lağım çukurlarında ölür giderdim Allah'ım… Benim, Sen'in verdiğinden başka neyim var ki? Dua edip istemediğim halde bana hayat verdin ya, daha ‘ben' kim ki?
Şeytan ‘ben' dedi ve ona tevbe kapısı açılmadı. Hz. Âdem ve Hz. Havva ise ‘biz' dediler. ‘Biz nefsimize zulmettik yâ Rabb…' Karun, ilmiyle övündü ve malı ona Allah karşısında hiçbir fayda sağlamadı. Ben hak ettim de verildi dedi, azabı hak etti. Fir'avn da ‘ben' dedi. Sizin yüce rabbinizim, diye devam etti.
Bakın şu tertemiz meleklere: “Rabbimiz! Bizim, senin öğrettiğinden başka ilmimiz yok…” dediler. Hep ‘biz' dediler.
‘Ben', acizlik ifadesiyle kullanılırsa değer kazanır; boyun bükülürse, gözler nemlenirse. Gözyaşıyla söylenen ‘ben', pamuklu şekerin üstüne yağan yağmur gibidir. Onu önce küçültür, sonra siler götürür.
‘Ben' diyene kapı açılmaz, evet… ‘Ben' diyenin ağzına ökenilir, ‘ben' diyenle alay edilir. Bizi benliğin kahredici yokluğundan, ihlâsın zirvesine ulaştır yâ Rabbi.